Kırılma...

Başbakan Tayyip Erdoğan, Anayasa Değişiklik Paketi’nin siyasi partilerin kapatılmasını zorlaştıran 8. Madde geçmesinden sonra dün MHP’ye yüklendi. MHP’ye yüklenirken, BDP de nasibini aldı.

MHP için “CHP ile aynı saftalar. BDP ile aynı saftalar. Yetmedi İmralı ile dahi aynı görüşte, aynı yaklaşım içine oldular. Anayasa değişikliğine karşı çıktılar. CHP, MHP için öneceleri bunlar ruh ikizi diyordum. Bu ikiliye BDP de katıldığı için artık ruh üçüzü diyorum. Bunlar istemezük familyası. Bunlar hiçbir değişim hareketine omuz vermediler.”
Bu sözlerinin ardından BDP’ye doğrudan hitap ediyor:
“BDP milletvekillerine soruyorum. Hangi özgürlükçüydünüz? Hani demokrattınız? Hani hukuk devletinden yanaydınız? Hangi çözüm istiyordunuz? Bunlar partilerinin kapatılmasından rahatsız değil tam aksine memnunlar. Çünkü oradan nemalanıyorlar. Asıl olan bu. Şimdi BDP’ye oy verenlerin karşısına nasıl çıkacaklar? Onlara bu emaneti yükleyenlere nasıl hesap verecekler? Hangi yüzle, hangi gerekçeyle parti kapatmalardan şikayet edecekler? Meclis’te statükoyu alkış tuttunuz. Yasakçı, baskıcı, kapatmacı zihniyete alkış tuttunuz. Hangi yüzle seçmeninizin karşısına çıkıp onunla yüzleşeceksiniz?.. Statükonun devamından yana olduklarını ayan beyan ortaya koydular.”
Haklı değil mi?
Anayasa değişiklik sürecindeki fotoğrafa bakılırsa öyle.
Ama değil.
BDP’liler de kalkıp ona sorarlar; DTP kapatılırken neredeydiniz? Ne tepki verdiniz? Partimizin 1000’den fazla adamı içeri atılırken, en ufak bir rahatsızlık duydunuz mu? Çözümden gerçekten yana iseniz, DTP Genel Başkanı Ahmet Türk ile yarı-gönüllü, o da sadece tek bir görüşmenin dışında bölgenin seçilmiş temsilcileri olan bizler ile ne zaman biraraya gelip bizi dinlemeyi düşündünüz? Bırakın bizi, kendi partinizin bölge milletvekillerinin bile Kürt sorunu üzerinde konuşmasına ambargo getirmediniz mi? Lütfedip ve zahmet edip, bizim hazırladığımız anayasa değişikliği önerilerinin kapağını kaldırıp bir kez baktınız mı?
BDP’liler Başbakan’a böyle derseler, haksız olurlar mı?
Olmazlar.
Diyorlar ve dediler de zaten.
Ne Başbakan’ın kağıt üzerinde “haklı” ve “doğru” sözleri, onun Kürt sorununa yaklaşımındaki aksaklıktan, gecikmeden ve sorununun kangrenleşmesindeki payından kendisini kurtarabilir; ne de BDP’lilerin pek haklı serzenişleri, ne derlerse desinler, anayasa değişiklik paketinin 8.maddesinin düşmesinde Türkiye’deki demokratikleşmenin tekerine çomak sokma sorumluluğundan kendilerini kurtarabilir.
***                  ***             ***
Reşadiye’den bile “daha önemli kırılma”nın BDP’nin “8. Madde’ye ilişkin kötü performansı”nda ortaya çıktığını söyleyenler doğru söylüyorlar.
Çünkü o “kırılma”, BDP ile Kürt sorunu konusunda Türk toplumu içinde ağır tehditler ve risk altında kendisiyle buluşmaya çalışmış olan demokratlar ile arasında cereyan etti. BDP ile kendisinin birçok açıklaması ve duruşuna katılmasalar bile meşrulaştırmak için didinenler arasında ciddi bir “güven bunalımı”nın doğmasına sebep oldu.
Kapatılan partiler ailesinin en mağdur çocuğu, parti kapatmayı zorlaştıran ve geneli itibarıyla Türkiye’de demokratikleşme adına adım sayılabilecek, gelecekteki yeni Anayasa yapımı için uygun bir yatak oluşturacak bu paketin 8. Maddesi’nin düşmesini nasıl sağlayabilir?
Meşhur akrep-kurbağa fıkrasını akla getiren “toplu intihar”a nasıl girişebilir?
Hemen herkes, bu kabul edilemez davranışı “İmralı biatı” ile açıkladılar. Çok kişinin adına “İmralı-Silivri ekseni” iddialarının gerçek olabileceği geldi.
İmralı’nın internete  düşen en son açıklaması bu kuşkuları teyid eder nitelikte.
İmralı, “AKP’nin oyununu çözmüş”;  şöyle diyor:
“Bu anayasa paketi konusunda AKP’nin ne yapmak istediğini çözdüm. AKP’nin kodunu, şifrelerini çözdüm. AKP’nin bu anayasa paketi konusundaki yaklaşımlarının hepsi bir oyundur. Anayasa Mahkemesi’ne ilişkin düzenleme 337 oyla geçti, radyodan dinledim. Ancak 8.Madde 327 oyda kaldı ve düştü. Aslında AKP istese bu maddeyi de geçirebilirdi, buna gücü yeterdi. Ancak maddeyi geçirmeyerek bunun üzerinden beni ve BDP’yi hedef gösteriyorlar... AKP bu konularda oyun oynuyor.”
İmralı, “AKP’nin bu oyunu”nu anlayan bir isimden de açıkça söz ediyor. “Sivil darbe” kavramını ortaya atan ve giderek özel olarak Ak Parti’ye ve genel olarak “demokratlar”a karşı kampanyayı “merkez medya”nın çaptan düşmüşleriyle birlikte seferber eden aynı isim.
İmralı’nın değerlendirmeleri sorunlu. Sorunlu, çünkü “oyun” konusunda CHP-MHP hattından farklı düşünmüyor. Onlar da benzer değerlendirmeler yaptılar, yapıyorlar. İşin önemli yanı, İmralı’nın tüm söylemini Ak Parti’yi ve onun iktidardan uzaklaştırılması üzerine kurması.
Oysa, “demokratlar” denilenlerin “durum okuması” böyle değil. Onlar, anayasa değişikliklerinin Türkiye’nin siyasi gündeminde niçin ve nereye oturduğu konusunda İmralı ile neredeyse yüzseksen derece farklı düşünce ve değerlendirmeye sahipler.
Dolayısıyla, CHP-MHP’nin TBMM yani “yasal siyasi zeminde” siyasi sözcülüğünü yaptıkları Silivri ile BDP’nin “tahlil ve talimat merkezi” olarak İmralı’nın buluştuğu bir anti-Ak Parti ama aynı zamanda “anti-demokrasi” eksen oluşmuş oluyor.
BDP’nin açmazı tam da burada.
***                ***               * **
Türkiye’nin demokratlarından uzaklaşarak, onlara karşı duyarsızlaşarak sürekli tekrarladıkları arzularını yani “Türkiye partisi” olmayı gerçekleştiremezler. CHP-MHP hattı, BDP’yi zaten meşru görmüyor; onu “Ak Parti belası”ndan kurtulmak için bir “araç” olmaktan öteye değer vermiyor.
İmralı için de bir “araç”tan öteye değil.
Ak Parti ise “görmezden” geliyor.
O, herkesin saldırmakta fırsat kaçırmadığı “demokratlar”dan başka BDP’ye “meşruiyet ve temsil değeri” veren yok.
Tam da bu bakımdan BDP’nin “açmazı”ndan söz edilebilir; ve tam da bu nedenle anayasa değişiklik oylamalarının ortaya çıkarttığı “kırılma” önemli bir kırılma.
BDP için.
Yazarın Tüm Yazıları