Böyle olur Türklerin anayasa değişikliği

TÜRKİYE Büyük Millet Meclisi, hafta başından bu yana 1982 Anayasası üzerindeki en kapsamlı değişiklik önerilerini ele alırken, görüşmeler tam bir siyah-beyaz zıtlığının hâkim olduğu bir ortamda gerçekleşiyor.

Haberin Devamı

Ana muhalefet partisi CHP her maddenin oylamasına geçildiğinde grup olarak Genel Kurul salonundan çıkıyor. Diğer muhalefet partisi MHP içeride kalsa da ret oyu kullanıyor.

Buna karşılık iktidar partisi de fire vermemek için kendi milletvekilleri üzerinde muazzam bir disiplin uyguluyor. Askerlikteki manga düzenine benzer bir organizasyonla 15-20 kişilik milletvekilleri grupları başlarındaki takım şefleri tarafından katı bir disiplin içinde denetleniyor.

Bugünlerde TBMM Genel Kurulu salonunda eksikliği iyice duyulan şey galiba milletvekillerinin özgür iradeleri...

GELENEĞİN DIŞINA ÇIKILDI

Bu tablonun gerisinde Türkiye’de en azından son 30 yılda yerleşmiş olan anayasa değişikliği geleneğinin tümüyle dışına çıkan bir yöntem izlenmesi yatıyor.

Haberin Devamı

Bundan önce 1995, 1999, 2001 ve 2003 yıllarındaki kapsamlı anayasa değişikliklerinin tümü de iktidarla muhalefet arasında özlü mutabakatlara dayanan uzlaşı metinleri halinde gerçekleştirilmişti. Dolayısıyla, anayasa değişikliklerinin TBMM’den geçişi her seferinde toplumda büyük bir memnuniyete yol açmış, siyaset sınıfına duyulan güven yükselmişti.

AB’NİN ARZULADIĞI YÖNTEM DEĞİL

Bu kez işlemekte olan Anayasa değişikliği sürecinin Türk toplumunda benzer bir mutabakat duygusunu, kenetlenme halini yansıttığını söyleyebilmek mümkün değil. Tam tersine, sanki birazdan patlak vermesi beklenen büyük bir çatışmanın öncesinde hissedilen bir bekleyiş duygusu hâkim.

Ayrıca yalnızca Türkiye değil, ileri Batı demokrasilerinde yerleşmiş olan konsensüse dayalı anayasa yapma tekniklerine de ters düşen bir yöntem söz konusu. Bu haliyle uluslararası literatüre tersinden bir örnek olarak geçeceği anlaşılıyor.

Bu nedenledir ki, hükümetin Anayasa’yı değiştirme tarzının Avrupa Birliği’nin de alkışladığı bir yöntem olduğu söylenemez. Bunu görmek için AB Komisyonu’nun son anayasa değişikliği hakkındaki açıklamadaki şu cümleleri hatırlamak yeterli:

“Tüm siyasi partilerin ve sivil toplumun katılımıyla bir diyalog ve uzlaşma ruhu içinde mümkün olan en kapsamlı istişarelerin yürütülmesi önem taşıyor. Böylelikle, her türlü görüş ve hassasiyet dile getirilebilir ve tüm Türkiye bu büyük çaplı reform için fazlasıyla ihtiyaç duyulan mutabakata katkıda bulunabilir.”

Haberin Devamı

Bu açıklama dikkate alındığında, AB’nin ifade ettiği beklentinin karşılandığını söyleyebilmek zor.

Hükümetin uyguladığı yöntem ayrıca toplumdaki bütün kesimlerin ortak yaşama iradesinin çerçevesini çizen bir toplumsal sözleşme olarak tarif edildiği klasik anayasa tanımının gereklerinin de uzağında duruyor.

ÇOĞUNLUKÇULUK ANLAYIŞI

Çünkü hükümetin tutumunun gerisinde iktidar partisinin Meclis’teki çoğunluğuna güvenerek, kendi başına hazırladığı bir metni bütün topluma benimsetme inadı yatıyor. Haşim Kılıç’ın “Ben yaptım oldu, ben söylediysem daha ötesi yoktur gibi yaklaşımlarla hiçbir olaya yaklaşmamamız lazım. Bunlar sadece ortamı geriyor” şeklinde tanımladığı bir durumun içindeyiz.

Haberin Devamı

Sonuçta ortaya çıkan, büyük bir Türkiye mutabakatını, beraberlik duygusunu yansıtan değil, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin tuğrasını taşıyan bir anayasa değişikliği olacaktır.

YA GÜL’ÜN UYARISI

Bu haliyle toplumdaki mevcut bölünmeyi, kutuplaşmayı daha da derinleştirecek bir kavşağa doğru hızla yol alıyor Türkiye.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün “Yargı reformu yapılırken bu kısırdöngü daha çok derinleştirici bir şekilde olmamalıdır. Daha çok politize olucu, daha çok tartışıcı ve daha çok kutuplaşıcı bir şekilde asla olmamalıdır. Buna kesinlikle fırsat verilmemelidir” şeklindeki uyarısının tam tersi bir doğrultuda...

Yazarın Tüm Yazıları