Gül’den AB çıkışı

CUMHURBAŞKANI Abdullah Gül ile önceki akşam Umman’dan dönerken uçakta bir grup meslektaşımızla birlikte yaptığımız sohbet, son dönemde tam bir belirsizlik içinde seyreden Türkiye-AB dosyası üzerinde Çankaya Köşkü tarafından yapılmış en hassas çıkışa sahne oldu. Önce Gül’ün AB ağırlıklı bu sohbetinin akışıyla başlayalım.

Haberin Devamı

Cumhurbaşkanı, uzun bir girişle AB’ye tam üye olmak değil, tam üyelik standartlarını yakalamanın daha önemli olduğunu vurguladı, “Ben üyeyim demek mi, yoksa o standartlarda mı olmak, yani bugün üye olmasa da Norveç’in standartlarında mı olmak daha önemli?” diye sordu.
Gül’ün açıklamalarındaki en önemli mesaj, AB’den hangi engelle yapılırsa yapılsın Türkiye’nin bundan etkilenmeden kararlılıkla yoluna devam etmesi gerektiği oldu. Bu mesaj, kuşkusuz dıştaki olumsuzlukların süreci yavaşlatmak için mazeret olarak kullanılmasına karşı duran bir önermeyi de içeriyor.
VALLAHİ MAALESEF HAKLISINIZ
İşte tam bu noktada bir meslektaşımız, Gül’e 2009 başında “Bu yıl Türkiye’de AB yılı olacak” dediğini hatırlattı, “ama dediğiniz olmadı” dedikten sonra sordu: “2010’un da neredeyse yarısına yaklaştık. AB yılı ne zaman olacak Türkiye’nin? Ya da olacak mı?”
Cumhurbaşkanı, sorunun yüklenmiş olduğu bütün alt anlamlara aynen katıldığını hissettirerek şöyle dedi:
“Vallahi, maalesef, haklısınız...”
Gül, ardından AB dosyasını hareketlendirmek için Meclis’in her ay bir hafta yalnızca AB ile ilgili yasaları görüşmesi yolundaki önerisini tekrarladı, bu önerisini TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin’e de aktardığını açıkladı.
Bu çerçevede ticaretin elektronik yapıldığı, elektronik imzaların atıldığı bir dünyada Türkiye’de ticaret hayatının hâlâ 1930’lardan kalan Ticaret Yasası ile yürütülmesinin tuhaflığına dikkat çekti Cumhurbaşkanı ve bu yasanın bir an önce çıkartılması gerektiğini söyledi.
2003’TEKİ RUH  HALİ KAYBOLDU
“Niye olmuyor? Niye takılıyor?” sorusu gelince “Burada iktidar muhalefet çekişmesine kurban oluyor bunlar, onun için ayırmak lazım. Tam üyelik müzakeresi yapan bazı ülkelerde AB ile ilgili üzerinde mutabakat olan yasaları mavi kağıda basmışlar, ‘bunları genel kuruldan süratle geçirilir’ demişler. Onun için süratli yapmışlar tam üyelik sürecini” diye konuştu Cumhurbaşkanı.
Bu sözlerinin ardından Cumhurbaşkanı’na şu soruyu yönelttim:
“2003, 2004 ve 2005’te Türkiye’de AB konusunda bir heyecan vardı ve bu kamuoyuna, basına, topluma yayılmıştı. Bugün genel kanı, bu heyecanın, bu ruh halinin kaybolduğu... Bu tespite katılıyor musunuz?”
Gül, tek sözcüklük bir yanıt verdi: “Katılıyorum.”
ENGELLERE TAKILIRSAN TUZAĞA DÜŞERSİN
“Bu tek taraflı mı?” diye sordu bir meslektaşımız; “Genel, hepimizin...” diye yanıtladı Cumhurbaşkanı.
Bu noktada hükümet-muhalefet ayrımı yapmaması, sorumluluğu bütüne atfetmesi ilginçti.
Bir başka meslektaşımız, “Avrupa’dan kaynaklanmıyor mu?” diye üstelediğinde, şöyle yanıtladı Gül:
“Hepimizin... Avrupa’nın çıkarttığı engeller ayrı ama biz ona takıldığımız an tuzağa düşeriz. Önemli olan, senin fiili olarak bu kriterleri yakalamış olman, ne engel çıkarsa çıksın. Sağlık konusundaki, ticaretteki kriterleri yükseltmek benim lehime mi, değil mi?
Bunlarda zor olanlar var bazıları tarım gibi, onları da en sona bırakırız, ama şu anda benim lehime olanları süratle öncelikle yapalım, bitirelim... Diyelim ki, AB’ye yakın bir yerde olmasaydık, coğrafyamız daha farklı olsaydı nasıl bir Türkiye olmasını isterdik? Türkiye’nin bütün iyi dediğimiz bütün bu evrensel en üst standartlarda olmasını istemez miydik?”
LİDERLİĞİN KENDİMİZDE OLMASI ÇOK ÖNEMLİ
Tam bu noktada bir meslektaşımız şu soruyla araya girdi:
“Ama Cumhurbaşkanlığı aynı zamanda icrai bir makam, icrai yetkileri var. O zaman bu dediğinizi yaptırın. Nasıl bir engel var?”
Gül’ün yanıtı şu oldu:
“Ben genel Türkiye olarak dedim ya... Bizim eksiklerimiz belli. Nasıl kolanın formülü belliyse, bunun da formülü işte belli. Sen bunlara, bu formüle (AB kriterleri) bakacaksın, kendin yapacaksın... Biz yapacağız, onların yapacağı bir şey yok... Bütün bunları bir reform süreci, Türkiye’nin bir transformasyon süreci derseniz, bunun aslında bütün özünün, dinamiğinin ve liderliğinin kendimizde olması çok önemli.”
TOPYEKÛN ÇABA NOKSANLIĞI VAR
Bu noktada “başlıkların açılıp kapatılabilmesi için de bu süreci iten 2003, 2004’teki gibi bir ruh halinin, heyecanın olmasının gerekip gerekmediği” sorulduğunda şöyle konuştu Gül:
“2003, 2004’te önde kısa hedefler vardı. Birinde tarih almak, diğerinde müzakerelere başlamak... Hedef yakındı, dolayısıyla ona ulaşmak için gerçekten, neydi güzel bir tabir olacak, hep beraber topyekûn bir çaba vardı...”
Bir meslektaşımız hemen sordu: “Şimdi bu olamaz mı?”
Gül, lafı dolandırmadan yanıtladı:
“Şimdi doğrusu o topyekûn bir çaba noksanlığı var...”
KAMUOYUNU HAREKETE GEÇİREN LİDERLİKTİR
Cumhurbaşkanı’nın bir başka ilginç açıklaması AB’ye toplumsal desteğinin azaldığına ilişkin bir soru üzerine geldi. Gül, “desteğin anketlerde yine yüzde 50’nin altında olmadığını” belirterek, aynen şöyle dedi:
“Dolayısıyla ben bunu kamuoyunu da harekete geçiren ve kamuoyunu da sahiplendiren... aslında yani liderlik tabii kamuoyunu oluşturuyor...”
Cumhurbaşkanı Gül’ün bu sözleri, kuşkusuz AB konusunda daha kuvvetli bir liderlik sergilenmesi beklentisinin ifadesi olarak yorumlanabilir.

Haberin Devamı

Nazarbayev: Osmanlılardan sonra bayrağınız yine şaha kalktı

Haberin Devamı

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Türkiye’nin çok geniş bir coğrafyada ilham kaynağı olarak görüldüğünü, “Türkiye’nin anı, şanı ve ününden” söz edildiğini anlatıyor.
Sohbetin bu noktasında Gül, Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev’in üç dört ay önce Türkiye’ye uğradığında kendisine “uzun yıllar sonra Osmanlılardan sonra Türkiye’nin bayrağı dünyanın her yerinde şaha kalktı, her tarafta bunu görürsünüz “ dediğini aktarıyor.
Gül ekliyor: “Türkiye’dekiler Türkiye’nin gücünün çok farkında değil ama dışarıdaki etki ve gücü çok fazla.”

Enerjimizi çok içeride tüketiyoruz

Türkiye içteki çatışma ortamını aşabilse bu dıştaki gücüne nasıl yansır?
Gül, şöyle yanıtlıyor
“Mesela son 10 yılda Türkiye’nin performansını ölçtüğümüzde, demokratik ve hukuk standartları, ekonomik büyümle, halkın hayat tarzındaki gelişmeler, kitap sayısı, televizyon sayısı, restoran sayısı, 5 yıldızlı otel sayısı, İstanbul’da dışarıdan gelen bir dostunuzu alıp da övünerek götüreceğiniz yerlerin sayısı, öğrencilerin eğitimi, bütün bunlara baktığınızda eğer trend pozitif, artı gidiyorsa tabii o zaman hiç telaşlanmamamız gerekir bunlardan. Ama bir de bu olmasaydı, bu trend daha mı yukarıda olurdu? Daha hızlı gelişme olurdu, kesinlikle öyle olurdu tabii. Şu bir gerçek ki enerjimiz bazen çok içeride tüketiliyor.”

Haberin Devamı

Türkiye Ankara’nın fersah fersah ilerisinde

“Türkiye’de özellikle siyasi tartışmalar çok içe dönük, sanki çok içe kapalı bir ülke gibi ama Türkiye deyince sadece siyaset gelmiyor akla, Türkiye deyince ekonomisi, özel sektörü, entelektüelleri, ilim hayatı, sanat hayatı, spor hayatı da var... Tabii Türkiye bütün bu alanlarda siyasetin fersah fersah ötesinde, şimdi burada dolaştığınızda, şu işadamlarını gördüğünüzde Türkiye’nin siyasetinin Türkiye’nin bütün kamu düzeninin, kamu sektörünün ve kamu anlayışının da fersah fersah ilerisinde. Türkiye, Ankara’nın fersah fersah ilerisinde, onu söylüyorum.”

Yazarın Tüm Yazıları