Sır veriyorum

PERŞEMBE günüydü.

Teşvikiye Camii’nin önünden geçerken bir beyefendi önümü keserek, “Size bir şey söyleyebilir miyim?” dedi.

Haberin Devamı

Sıkıldığım fark edilmesin diye abartılı bir nezaketle karşılık verdim: “Tabii... Buyurun lütfen...”
Esef eden gözlerle şöyle bir bakıp “pat” diye söyledi söyleyeceğini:
“Sizi her gün okuyorum. Bazı günler ‘İşte tam bana göre bir yazar’ diyerek sizi benimsiyorum. Ama ertesi gün öyle bir şey yazıyorsunuz ki gazeteyi buruşturup elimden atıyorum.”
Bu tür durumlarda haddinden fazla dilsizleşirim.
Yine öyle oldu:
“Kem küm” dedim. “Öyle mi?” dedim...
Anlamsız birkaç cümle daha...
Ve sonunda kurtuluş: “İyi günler” diyerek olay mahallinden uzaklaşma.
Oysa acayip keyiflenmiştim.
Çünkü kendisini herhangi bir tarafa ait hisseden her okurumdan tam da bunu duymak istiyordum.
Hadi bir sır daha vereyim...
Duymaktan en çok hoşlandığım bir başka okur tepkisi ise şudur:
“Yazdıklarının çoğuna katılmıyorum ama seni okumadan da edemiyorum.”
Eğer bir gün okurlarım yolumu çevirip, “Sen bizim tarafın yazarısın... Baş tacımızsın... Seni her gün okuyorum... Bütün yazdıklarına katılıyorum... Vur, vur inlesin... Falanca dinlesin” diye abartılı tezahürat olayına girerlerse...
İşte ben o zaman biterim.
Çünkü ben sadece bana tezahürat yapanların değil, yapmayanların da bigane kalmadıkları bir yazar olmak isterim. Çünkü ben amigolar tarafından yönetilmektense kafama göre takılmayı tercih ederim.
O yüzden...
İktidarı yerdiğimde “Eline sağlık kardeş”, övdüğümde “Hey ahbap! Yağcılık yapmışsın” diyen okurlarıma şöyle seslenmek isterim:
Hiç merak etmeyin... Her şey kontrol altında...

Haberin Devamı

Televizyona çıkmanın değişen dinamikleri

GEÇEN gün bir televizyon kanalında sunucu arkadaş, konuğunun lafını kesip “Şimdi reklama gidiyoruz” deyince olanlar olmuş.
Konuk hemen kükremiş: “Lafım bitmedi daha... Reklama gidemezsin. Ben senin kölen değilim...”
İşte bu “kükreme” beni, “Türk televizyonunun kısa tarihinde konuk olmanın değişen dinamikleri” üzerine düşünmeye sevk etti.
Elde ettiğim sonuçları sunuyorum:
* * *
*  ESKİDEN: Konuk alanı bakirdi. Herkes ilk kez televizyona çıkıyordu. ŞİMDİ: Televizyona çıkmamış konuk kalmadı.
*  ESKİDEN: Konuklar iki dakika konuşacağım diye sabahlara kadar süren tartışma programlarında sürünürlerdi. ŞİMDİ: Sekizinci sınıf şarkıcılar bile “tek çıkmazsam gelmem” diyor.
*  ESKİDEN: Kanal sayısı az, potansiyel konuk sayısı ise fazlaydı. ŞİMDİ: Kanal sayısı çok, çıkarılacak konuk sayısı az.
*  ESKİDEN: Eskiden raconu “sunucu” keser, söz söylenmezdi sunucunun sözü üzerine.   ŞİMDİ: Raconu konuk kesiyor.
*  ESKİDEN: Önemli bir konuk, bir televizyon kanalına çıkarak lütufta bulunduğunu düşünmezdi. ŞİMDİ: Önemli bir konuk, bir televizyon kanalına çıkarak o kanala büyük kıyak geçtiğini düşünüyor.
*  ESKİDEN: Tartışma programlarına konuk bulmakta hiç zorluk çıkmazdı. Konuklar ekrana çıkıp çatır çatır tartışırlardı. ŞİMDİ: En küçük bir aykırılık bile tartışmaya katılmamanın haklı mazereti gibi algılanıyor.
*  ESKİDEN: Televizyona çıkarak bir yerlere gelinirdi. ŞİMDİ: Televizyona çıkmayarak bir yerlere geliniyor.

Haberin Devamı

CHP ile AK Parti arasındaki 7 fark

*  BİR: AK Parti sağ gösterip sol vurur, CHP sol gösterip sağ vurur.
*  İKİ: AK Parti muhalefet yüzü görmemiştir, CHP ise iktidar...
*  ÜÇ: AK Parti hep şaşırtır, CHP pek şaşırtmaz.
*  DÖRT: AK Parti hep geç bıraktırır, CHP hep geç kalır.
*  BEŞ: AK Parti’nin tek starı vardır, CHP starlar yaratır.
*  ALTI: AK Parti iktidardaki devrimcidir, CHP muhalefetteki statükocu.
*  YEDİ: AK Parti’de zorunlu sevgi vardır, CHP’de kıyasıya eleştiri.

Hayat ne zaman güzeldir

*  Sabahları kızarmış ekmek ve taze kahve kokusuyla uyandığın zaman...
*  Vicdanını dinlemiş ve tersten çakmış bir yandaşla karşılaştığın zaman...
*  Cep telefonunu kapatabilmeyi başarabildiğin zaman...
*  Cesaretini cahilliğinden alan birinin madara edildiğini gördüğün zaman...
*  Bir Acem kızının uğrun uğrun kaş altından baktığını yakaladığın zaman...
*  Yaptığın bir espriyi açıklamak durumunda kalmadığın zaman...

Yazarın Tüm Yazıları