Aydın Doğan’dan sonra sıra Karamehmet’te mi

BEN öyle steril, “Aman bıktık şu polemiklerden...” falan diyenlerden değilim.

Yazar, yazarla kalem kavgası yapar arkadaş.

Haberin Devamı

Bazısı alçakça yapar, bazısı centilmence... Bazısı belden aşağı vurur, bazısı belden aşağı hiç inmez... Bazısı zekice yapar, bazısı bodoslama girer... Bazısı faullü girişir, bazısı kurallı çakar.
Bir yazarın kalitesi ya da seviyesi mutlu, sakin, dingin günlerde değil, kalem kavgası yaptığı günlerde ortaya çıkar.
Ama “kalite”si ve “seviye”si ne olursa olsun...
Her kalem erbabının giriştiği kavgada uyması gereken asgari ilkeler vardır.
Bu ilkelerin en başında da “Eli kalem tutanların kendi aralarında yaptıkları kavgaya eli kalem tutmayanları karıştırmamak” ilkesi gelir.
Hele işin içine “patron”u karıştırmak fena halde ayıptır.
* * *
Aydın Doğan’ın gazetelerinde yazıp çizenlerle derdin mi var? O zaman Aydın Doğan’la değil, Aydın Doğan’ın gazetelerinde yazıp çizenlerle uğraşacaksın. “Aydın Doğan iyi / Çevresi kötü” türünden ayıplı imalarda bulunmayacaksın. Maksadın ortaya konduğu zaman da “Ben öyle demedim / Böyle dedim” türünden bin türlü tevile başvurmayacaksın.
Mehmet Emin Karamehmet’in gazetelerinde yazıp çizenlerle derdin mi var? Hemen kalemi eline alıp “Karamehmet’in işleri kötüye gidiyor... Daha da kötüye gidebilir...” türünde yazı yazıp, yazının sonuna da “Karamehmet’in yazarları da iyice çığırından çıktı yahu...” diye notlar koymayacaksın.
* * *
Mücadele et... Cevap ver... Sıkıştır... Giriş... Kendini savun... Adını ver... Adını verme... Karşı saldırıya geç... Müdafaa et... Görmezden gel... Gönderme yap... Satır arasından vur... Açıkça yaz...
Ne yaparsan yap, ananın ak sütü gibi helaldir.
Ama “patron üzerinden parsa toplamaya” kalkarsan en hafifinden “kural dışı” davranmış olursun.
Eğer “Peki ayıp bunun neresinde” diye sorarsan...
Onu da bir gün anlatırım... Ne de olsa abimizsin...

Haberin Devamı

Savcı aforizmaları

* Bir memlekette “Yargıtay Başsavcısı basın toplantısı yapacakmış” diye bir şayia çıktığında borsa yere çakılıyorsa, o memlekette demokrasi yeterince gelişmemiş dememektir.
* Bir memlekette iktidar muhalifleri bütün umutlarını Yargıtay Başsavcısı’nın açacağı olası kapatma davasına yüklemişlerse, o memlekette centilmence mücadelenin esamisi bile okunmaz.
* Bir memlekette Yargıtay Başsavcısı’nın iktidar partisine yönelik kapatma davası açması, iktidar partisinin oylarını zıplatıyorsa, o memlekette Yargıtay Başsavcısı’nın “gizli AK Partili” olduğu kuşkusu doğar.
* Bir memlekette muhalefetin lideri Yargıtay Başsavcısı’na, “İktidar partisini ben sandıkta yenerim... Sen çekil bakalım kenara...” diye haykıramıyorsa, o memlekette o iktidar partisinin mağlup edilmesi imkansızdır.

Haberin Devamı

Hazır ol sonuna ey dizici

HANIMIN Çiftliği’nden Yaprak Dökümü’ne, Aşk ve Ceza’dan Aşk-ı Memnu’ya...
İrili ufaklı ne kadar dizi varsa...
O dizilerin oyuncusundan senaristine, yapımcısından ışıkçısına...
Bütün çalışanlarına haber veriyorum: Kıyametiniz yakındır.
Bunun nedenleri ise şunlardır:
* * *
- Çünkü Ednan Bey’imizin etrafı kesme süresini, alta döşediğiniz müziklerle uzattıkça uzatarak “İllallah” dedirttiniz.
- Çünkü kanırttıkça kanırttığınız Muzaffer Bey’in ölüm sahnelerinde seyirciyi de öldürüp öldürüp dirilttiniz.
- Çünkü ekolu iç seslerle süslediğiniz geçmişe dönüş oyunlarını mübalağa ederek, milleti bunalttıkça bunalttınız.
- Çünkü sündürmenin de bir ölçüsü olur, siz ölçüyü kaçırdınız.
- Çünkü o kadar yavaşladınız ki, sizin dizilerin yanında Brezilya dizileri bile aksiyon filmi gibi kalmaya başladı.
- Çünkü “Nasıl olsa tuttu... Böyle gidelim” mantığıyla bir bölümde halledilebilecek bir aldatma hikayesinin suyunu çıkardınız... Ednan Bey’iniz çoluk çocuğun bile maskarası haline geldi.
- Çünkü artık ciddiye alınmamaya başladınız... Mavra konusu oldunuz. “Dur bakalım ne olacak?” diye değil, “Dur bakalım daha ne kadar ve nasıl uzatacaklar” diye izleniyorsunuz.
* * *
Sözün kısası şudur: Ekmek teknenizi kendi ellerinizle deviriyorsunuz.

Haberin Devamı

Gül, ‘fasıl’a gittiğinde bana neler oldu

* Vallahi sevindim, billahi sevindim. Hoşnut oldum, memnun oldum.
* Yüzü hiç gülmeyen, burnundan kıl aldırmayan, kendini fazla ciddiye alan, çatık kaşlı, hükümet gibi zatlardan kurtulduğumuzu hissettim.
* Her ne kadar yanına yöresine yaklaşamasam da, “Yanına yöresine yaklaşılabilen bir Cumhurbaşkanımız var, ne güzel” deyiverdim.
* “Bugün Fehmi Koru’nun fasıl davetine giden, yarın bir başkasının caz davetine de gider” diye umutlandım.
* Gülümseyen bir cumhurbaşkanının, gülümsemeyen bir cumhurbaşkanına göre daha fazla itimat telkin ettiğine kanaat getirdim.

Yazarın Tüm Yazıları