Tugay’dan özür dilerim

İngiltere milli maçının ertesi sabahı Manchester Havalimanı'ndayız. Fotomuhabirimiz Atılay Kayaoğlu ile beraber biniş kartı almak için sıradayız.

Benim bulunduğum kuyruğa kaleci Rüştü'nün eşi ile beraber Tugay'ın eşi de sıraya girdiler ve onlarla sohbete başladım. Arabasını parkeden Tugay, biraz sonra salona girdi. 20 metre ilerideki ikinci sırada beklemekte olan içinde Kazım Kanat'ın da bulunduğu gazeteci grubuyla konuştu. Sonra beni gördü, yanıma geldi. Ve sohbete başladık.

Bazı şeyler sordum,o da cevap veriyordu. Bu sohbet bir gazeteci-futbolcu sohbeti gibi değil de, eski ve yeni iki futbolcunun ağabey-kardeş sohbeti havasında geçiyordu. Muhabbetin yarısına gelmiştik ki, karşı gruptan fırlayan Kazım Kanat yanımıza geldi. Hiçbir şekilde izin almadan Tugay ile ikimizin yanında durmaya başladı. Tugay'la göz göze geldik. O anda Kazım'a içimden ‘‘Özel şeyler konuşuyoruz. Lütfen rahatsız etme'' demek geldi, vazgeçtim. O bu kabalığı yaptı, ama ben ona aynı şekilde hareket etmeyeyim dedim.

Önce Tugay'ı düşünürüm

Kazım geldikten sonra tabiri caizse, bizim sohbetin içine edildi. Tugay ile daha çok şey konuşacaktım, ama yarıda kestik. Ertesi sabah Kazım'ın yazdığı gazeteyi görünce hayretler içinde kaldım. Bizim Tugay ile konuştuklarımız, yarım yamalak aktarılmış. Çünkü Tugay'ın o konuda neler dediğini, baş tarafta neler konuşulduğunu bilmediği için, duyduğu kadarıyla bir şeyler yazmış. Bu çocuk İngiltere'de tek başına mücadele ediyor. Benimle konuştuğu konuları haber olarak ben de gazeteme verebilirim veya yorumlayarak kendi köşemde yazabilirim. Yani, o benim bileceğim bir iş ve burada en önemli şey, gurbette tek başına mücadele eden Tugay'a zarar gelmemesi. Ben öncelikle onu düşünürüm.

Mart kedisi gibiler

Tugay, senden özür diliyorum. Ama sen de gördün ki ve yaşadın ki, ikimizin iyi niyetli hareketi sonunda nerelere gidiyor. Haklısın Tugay. İnsanlar kavun değil ki, dibini koklayıp anlayacaksın. İkimizde de kabahat var. Herkesi adam zannediyoruz. Ama şöyle bir düşündüğüm zaman görüyorum ki, devamlı dayak yiyen, tecavüze uğrayan, seyahat gruplarında hakaret edilen insanlar hep aynı! Hepsi üst üste gelince bazı şeyler tesadüf değil...

Hayrettir kişilikten, doğruluktan, dürüstlükten, ilkelerden, basın ahlakından en fazla bahseden şahıslar da maalesef bir Kanatlı Kazım ve gibileri. Aynen Mart kedisi gibiler. Hem bağırırlar, hem yaparlar. Tahmin ediyorum, bunlar ve bunun gibileri şapka giyiyorlar. Kösele gibi olan yüzleri gözükmesin diye...

Bu olaydan sonra artık Kazım Kanat ve gibileri, terbiyesizce, fütursuzca, yüzsüzce yanıma gelirlerse, aynen onları kovacağım. Çünkü bunlar bana değil, benim konuştuklarıma saygısızlık yapıyorlar. Önce kendimi değil, onları korumalıyım. Onun için senden tekrar özür diliyorum Tugay kardeşim.

Güneş ve Milli Takım

DÜNYA Kupası'na giderken zorlandık. Dünya Kupası'nda doğru dürüst bir takım olan Brezilya'ya iki maçta da yenildik. Hiçbir Avrupa takımıyla oynamadık. Sonra İngiltere ile oynadık ve rezil olduk. 8-9'luk olmaktan bizi Rüştü kurtardı. Bakın altını çizerek söylüyorum. Slovakya maçında İngiltere maçından fazla zorlanacağız. Kazanma şansımız da az. Allah muhafaza, kaybedersek, sonra ne olacak?

Aklıma gelmişken söyleyeyim, Şenol Güneş için çok büyük antrenör, süper, dünyanın en iyisi diyordunuz. Peki Fenerbahçe fellik fellik teknik direktör arıyor, niye Şenol'un kapısını çalmıyor? Aslında ben size başka bir şey daha söyleyeyim. Şenol, Milli Makım'daki çocukları kendi başına bıraksa, hem takım daha başarılı olur, hem de kadro yapımı.

Futbol mahkemede ÇÖZÜLMEZ

ALİ
Tandoğan-İbrahim olayından sonra her kafadan bir ses çıkmaya başladı. Bazı sözde futbol yorumcuları mahkeme diye tutturdular. Tabii normal, çünkü bu mahkeme diyenlerin hiç birisinin futbol ile uzaktan yakından ilgisi yok. Futbol müsabakası mahkemede çözümlenmez. Futbol Federasyonu çözer. Federasyon çözemezse eğer, bu sefer insanlar başka çözüm yolları ararlar. Futbol Federasyonu toplanır, İbrahim'in doktor raporunu ister, disiplin kuruluna giden bu rapor paralelinde Ali Tandoğan'a ceza verilir. 6 hafta, 8 hafta, gerekirse 10 hafta. Bak o zaman, kimse gidip de rakibinin elmacık kemiğine kafa atıyor mu? Ama yapmazsanız, bu sefer iş kan davasına dökülür.

Sarmısak - soğan...

HAYATIMDA yaptığım en büyük hatalardan birisi, İstanbul'da bir taksi plakasına sahip olamamaktır. Ne güzel şimdi zam da geldi, işler yine tıkırında. Eğer kazandığım parayla 4 tane taksi plakası alsaydım, şimdi köşeyi dönmüştüm. Nasıl mı?

İstanbul'da bir taksi plakası 170 milyar. Elini soğuk sudan sıcak suya hiç sokma, plakayı gündüz bir şoföre, gece de bir başka şoföre. Gelsin 70 milyon. Ayda 2 milyar yapar. Bir taksinin senelik vergisi 400 ile 600 milyon arasında değişiyor. Hepsini görüyorsunuz, şehir merkezlerinde yolların sağ şeridini iptal edip, yürüyerek müşteri alıyorlar. Yüzde 80'i de kaldırımda senin gözünün içine bakıp, kornaya basıyorlar. Taksilerin bagajını aç. Yürüyen bir bomba. Koskocaman bir tüp, yağlı yağlı takımlar. Valizi koyacak yer yok. İçine biniyorsun, hoşgeldin ağabey diye, saç sakal birbirine karışmış şöför ve elinde sigara. Hele yemek yemişse, sarmısak, soğan kokusu da evelallah. Bir tek kahve noksan, sıkışsalar onu da yapacaklar. Var mı itiraz eden arkadaşlar. Alan razı, satan razı. Şoförler cemiyeti mi? Onun nerede olduğunu bilmiyorum. Devlet baba mı nerede? O hep annemizle beraber...

Hakemler yine SAHNEDE...

Hakemler yine sahneye çıktılar. Dikkat ediyor musunuz? FIFA kokartları elinden alınan hakemlerin bırakmaları gerektiğini belirtmiştim. Ama onlar devam ediyorlar. Niye? Para için. Bu kadar yıl yaptık, bari biraz kazanalım diyorlar. Peki böyle düşünen insanın kafasından başka tilkiler de geçmez mi? Yani ideal mideal hikaye.

Metin Tokat, Erol Ersoy, idare ettikleri maçlarda puanları bir yerden aldılar, diğerine verdiler. Küme düşmenin ve sonra çıkmanın mali portrelerini bir düşünün. Psikolojik bozuklukları işin cabası. Sakın bana hakem de insandır, hata yapar demeyin. Yorum hatasına varım. Ama göstere göstere, neredeyse ‘‘Metin Şentürk’’'ün bile görebileceği hareketleri göremeyen hakemlerimiz var. Ne dersin Bülent Yavuz, yoksa sana da mı beyaz baston lazım?

Çift vergi

AKP yönetimi geldi, milletvekilleri ‘‘Lojmanda oturmayız’’ dediler. Peki onlara soruyorum... Devlette kaç kişi zırhlı araca biniyor. Hadi, düne kadar 10-12 tonu bulan bu makam araçları, çukurlar içinde bu yollarda yürüdükten sonra kaç ayda bir alt takım tamirine gidiyor ve ne kadar onarım parası ödeniyor? Ne olursunuz, gönderin listeyi ben yazayım. Çift vergi almak çok kolay. Bunları elden çıkarmak zor. Niye Türkiye'de imal edilen araçları kullanmıyorsunuz? Onlara da zırh yapılıyor.

Bu ceket giyilecek

BİR
karar anı, bir de pazar günü maratonda giydiğim ceket. Kamuoyunda bu kadar, en üstte artı olarak, en altta da eksi olarak tenkit aldığım iki şey. Demek ki zevkler, renkler, olaylar geniş yelpazede değişik yerlere oturuyor. Biz toplum olarak tutucuyuz. Ama yenilenmeye de mecbursunuz. Arkadaşlar çizgili ceket bu sene yaz modası. Ben sizin gözünüze bunu soktum. Bazı tenkit edenler bile bu yaz bu ceketi sırtına geçirecek. Merak etmeyin.
Yazarın Tüm Yazıları