Genç kadın yaşlı erkek

Hıncal Uluç diyor ki...

‘‘Efendim Pakize Suda bir yazı yazmış... Yaşlı adamlar, genç kızların ak saçlarına hayran olduklarını sanıyorlarmış.’’

Hımm... Daha ilk satırdan anlaşılıyor ki bana katılmıyor.

Herhalde ‘‘Bu bir sanı değil, bir gerçektir. Evet genç kızlar yaşlı erkeklerin ak saçlarına hayrandırlar’’ demek istiyor. Ve Cumhuriyet Bilim Dergisi'nde yayımlanan bir yazıdan alıntı yaparak cevaplıyor beni.

Bir zoolog araştırma yapmış. Gerçi kadın erkek ilişkisini neden zoolog araştırmış, orasını anlamadım ama insan da bir hayvan olduğundan normal sayılabilir. Aşağı yukarı benzer davranışlar gösteriyoruz zaten. Nitekim tavuskuşundan falan örnekler verildikten sonra insana gelinmiş.

Yaşlı erkeğin sergilediği servet bir anlamda yaşlı adamın zamana karşı ne kadar başarılı bir mücadele verdiğini ve yaşama ne kadar iyi uyum sağladığını gösterirmiş. Genç bir kadın bu serveti uzun vadeli başarıların kısa vadeli başarılara tercih edildiği şeklinde algılarmış.

Genç bir üniversite öğrencisi spor arabasıyla gösteriş yaparsa genç bir kadın şöyle düşünürmüş: ‘‘Babasının aldığı parayla hava atıyor.’’

Oysa yaşlıca bir adamın pahalı bir araba kullanması başarılı bir yaşamın somut bir göstergesi olarak yorumlanırmış.

Farkında mısınız ortada bir servet mevzuudur gidiyor.

Aman ne güzel. Fikrimi çürütmeye çalışırken haklı çıkarmış beni Hıncal. Ben de tam bunu söylüyordum zaten. Genç kadınların yaşlı adamlara duyduğu aşkın altında adamların sahip olduğu servet yatar daha ziyade. Servet yerini bazen şöhret, çevre, statü gibi genç kadına sağlanan başka imkánlara da bırakabilir.

Hıncal bana ancak şöyle bir itirazda bulunabilirdi:

‘‘Her yaştan erkekle kadının aşkının altında servet, şu bu yatabilir.’’

‘‘Evet, haklısın’’
derdim ben de ona.

‘‘Genç kızlar hiçbir menfaat sözkonusu olmaksızın yaşlı adamlara kör kütük áşık olurlar’’ diyen varsa hálá, ona da ‘‘Haklısın’’ diyebilirim ama bir şartla; sözkonusu yaşlı adam misal bir Hıncal Uluç değil de mahallenin birinde yine misal bir tadilatçı terzi olursa...

Daha bitmedi.

Hıncal Uluç'a göre ben, açıkça olmasa da ‘‘insan belli bir yaşa gelince hayattan elini ayağını çekmeli, kendini emekli etmeli ve ölümü beklemeye başlamalı’’ diyormuşum.

Ben diyormuşum bunu... ‘‘40'ından sonra azanı teneşir paklar’’ diyen bir millete rağmen 40'ından sonra yeni yeni işlere kalkışan ben.

Ne açık ne kapalı... Böyle bir yazı yazdığımı hiç hatırlamıyorum. Öyle bir fikrim olmadı ki hiç yazmış olayım.

En fazla ‘‘Komik olmayın beyler, 35 yaş küçük kız sizi ne yapsın, kandırmayın kendinizi’’ demişimdir.

Ama o erkeklere de hak vermiyor değilim. İnsanın kendisini yok farz etmesi kolay değildir. Kendi kendine bile itiraf edemezken kalkıp bana ‘‘Haklısın’’ diyecek.

Netice olarak...

Genç kızlarla yaşlı adamlar adına ‘‘aşk’’ dedikleri ilişkiler yaşayabilirler. Bence bir mahzuru yok. Ama bana ‘‘aşk’’ dedirtemezler. O bir ‘‘alan memnun satan memnun’’ ilişki biçimidir. Ha, adamcağız áşık olabilir tabii, neden olmasın. Ama kadın, ııh. Adamın parlak tüylerini yolup öyle bakmak lazım mevzua. Kadın yerinde duracak mı bakalım hálá.

Ben hiç çok zengin bir genç kızla fukara bir yaşlı erkeğin aşkını duymadım. Siz duydunuz mu?

Yok, o bilimsel yaklaşım beni tatmin etmedi Hıncal'cım.

Az kalsın unutuyordum, ‘‘Bilim’’ genç kadınların áşık olduğu yaşlı erkeklere kimleri örnek vermiş farkında mısın? Eric Clapton, Paul McCartney ve Michael Douglas. Bir de sıradan adam olsa içlerinde...

Galiba biz yanlış yapıyoruz. Benim fikrimden ve senin ‘‘Bilim’’inden yola çıkarak şunu tartışmak daha doğru olacak.

‘‘Aşk dediğimiz şey aslında nedir?’’


Sağlıklı beslenicinin günlüğü


Eveeeet... Bugün gerginim biraz.

Bu ne demek?

Kavun yenecek.

Lakin bu mevsimde nereden bulacağım kavunu?

Haliyle gerginlik muhafaza edilecek.

Hafif de boğazım ağrıyor gibi.

Neydi? Çilek... Yok, turp. Çilek sigara dumanı içindi. Gerçi o da lazım. Tütün işletmesi gibiyim.

Bu turp da elma gibi yenmez şimdi. Salatasını şeytmek lazım. Havuçla karıştırsam bir taşla iki kuş vurmuş olurum. Boğaz ve karaciğer.

Kirazı neden yiyordum? Hah! idrarımı söktürmek için. Gerçi idrarım sökük ama fazla idrar göz çıkarmaz.

Allahım! Akşam oluyor daha tansiyonumu düşüremedim, bağışıklık sistemimi güçlendiremedim, kan dolaşımımı uyaramadım. Ağzım hiç boş kalmadı ki, hangisinden vazgeçseydim? Lenf bezlerimden mi, cinsel gücümden mi?

Nerede benim ıspanağım?

Bak üzüm de yemedim bugün. Hücrelerim de yenilenmedi haliyle. Dünkü hücrelerimle oturup duruyorum öyle.

Ey bu çinkoyu karpuzun kabuğuna koyan güzel Allahım! İşine karışmak gibi olmasın.

Ayol ben gittikçe şişiyorum. Sanki bisiklet pompasıyla şişirdiler beni.

Gaza hangisi iyiydi bunların?

Armut, incir, sarmısak, karnıbahar... Hiçbiri tabii.

Hakikaten boğuluyorum.

Hayır, bu kadar sağlıklıyken... Kolesterolüm düşük, idrarım sökük, ishalim kesik, tırnaklarım sağlıklı, derim elastik, cinsel gücüm yerinde... Lakin gidiyorum.

‘‘Gaz yoluna gitti Niyazi’’ yazarsınız mezar taşıma.

Bu da bana ders olsun!

Bir daha dünyaya gelirsem pasta börekle besleneceğim.


MIŞ-MUŞ


Daha önce yanlışlıkla bir İngiliz savaş uçağını vuran Patriotlar bu sefer de düşman füzesi sanarak ABD F-16'sına kilitlenmiş.

Saddam'ın dediği doğru, zafer yakın.

TBMM Başkanı Arınç, ‘‘Irak savaşı hoş görüntü değil’’ demiş.

Ama akşamları birayla iyi gidiyor.

3.5 kilodan ağır doğan bebekler okulda daha yüksek not alıyormuş.

Ben esas bunu araştırıp bulan bilimadamının kaç kilo doğduğunu merak ediyorum.
Yazarın Tüm Yazıları