Listeler-Listedekiler...

Taraf’ın yayımlamaya devam ettiği “Balyoz Harekat Eylem Planı” adlı “darbe planı”nında yer alan “listeler” bayağı bir sorun olmuş durumda. Özellikle “gazeteciler” arasında.

Haberin Devamı

Sorun, ilk listede ismini görmek isteyenler; ikinci listede ise görmek istemeyenlerden kaynaklanıyor. Bazı arkadaşlarım, benim de adımın bulunduğu ilk yani askeri darbe günü “tutuklanacaklar listesi”nde isimlerinin bulunmamasındanhayal kırıklığını ifade ediyorlar. Eşleri dostları kendilerini arayıp “Senin adın niye o listede yok?” diye hayret beyan ediyorlarmış.

Askeri darbede “tutuklanacaklar listesi” bir tür “demokrasi yandaşlığı garanti belgesi” gibi algılanıyor olmalı ki, bu konudaki duruşları ve çabalarından emin olan kimi dostlar, askeri darbe günü “tutuklanacaklar” arasında isimlerinin olmamasından belli belirsiz “burukluk” duyuyorlar.

İkinci yani bir askeri darbe halinde medyada “yararlanılacaklar listesi”nde yer alan 137 kişinin bir bölümünde ise büyük öfke gözleniyor. “Ben nasıl bu listede yer alırım. Ben her zaman darbelere karşı oldum.Şimdi de öyleyim” diyenler, öyle bir listede yer almakla “lekelenmiş” ve isimleri “kirletilmiş” hissediyorlar.

Haberin Devamı

Haklılar.

İlk listede yer almak, pek isabetli olmasa bile, nasıl “demokrasi yandaşlığı garanti belgesi” gibi bir sonuca kendiliğinden imkan veriyorsa, ikinci yani bir askeri darbe halinde kendilerinden medyada “yararlanılacaklar listesi”nde yer almak, kendilerine öyle bir rolü asla biçmemiş insanlar açısından “yaralayıcı”.

O nedenle, kökü 2002-2003’e giden ve Taraf’ın ortaya çıkarttığı “darbe planı”nın asıl “mağduru” onlar.

Öylelerine basit ve pratik bir önerim var: Gelin, 36’lık ilk ve 137’lik ikinci listede yer alanların bir bölümü birlikte “suç duyurusu”nda bulunalım, birlikte bu isimleri listelere koymaktan sorumlu olanlara karşı harekete geçelim.

Birlikte.

***        ***       ***

137’lerin bir bölümü diyorum. Çünkü 137 kişi içindebir askeri darbe halinde  kendilerinden “yararlanılacak” olanlar kesinlikle var. Bugün bile, bugünden bile gönüllüler.137 kişi içinde askerlere ruhunu çoktan teslim etmiş olan bir sürü sefil ruhlu var.

Taraf, “darbe planı belgeleri”ni yayımlamaya başladığında da yazmıştım. Asıl ilginç olan, 36 kişilik “tutuklanacaklar listesi” değil, 137 kişilik bir askeri darbe halinde “yararlanılacaklar listesi” zira bugün medyanın kilit noktalarında oturanların önemli bölümü arasında onlar var” diye yazmıştım.

Haberin Devamı

Öyleler. Onların kim olduklarını ben gayet iyi biliyorum. Onları gayet iyi tanıyorum. 28 Şubat’a kim, nasıl çanak tuttu; 28 Şubat “andıçı”nda kim, nerede, nasıl görev aldı; onları unuttuğumuzu mu sanıyorlar?

O gün kimler, medyanın hangi kilit noktalarındaydılar, bugün neredeler? Bunları görmüyoruz, belleklerimizden silindi mi zannediyorlar?

Bir askeri darbe halinde medyada “yararlanılacaklar listesi”ne isimleri yazılan 137 kişi arasında, son derece isabetli bir tercihle isimleri yerleştirilmiş olanlar da var. Yanlış yapılarak yerleştirilmiş olanlar da var. Birkaç gündür bu yanlışlığa karşı seslerini yükseltiyorlar. Duyuldular. Duyuluyorlar.

Bu ikinci gruptakilerin arasında bir kısmı ise yolu şaşırıyor. Yolu şaşırıp benim gibilerle ve 36’larla didişeceklerine, Taraf gazetesine listeleri yayımladı diye diş bileyeceklerine, gelsinler birlikte “darbeciler”e karşı ne yapılması gerekiyorsa, yapalım.

Haberin Devamı

Kimisi de bana gelip “Bu listelerin hiç yayımlanmaması gerekirdi. Taraf’ın yaptığı iş değil. Bu ‘linç kampanyası’ anlamına gelir. Bunu en iyi siz anlarsınız, başınızdan ‘andıç’ geçti” diyorlar.

Bu, doğru bir sav değil.Taban tabana zıt iki durum söz konusu.

1998 yılındaki o “Andıç” kendine özgü bir askeri darbe sayılan, “postmodern darbe”nin, 28 Şubat’ın ürünüydü. “Darbeci zihniyet”in Genelkurmay karargahında ürettiği alçakça bir iftiranın, askeri baskıyla ve şimdi 137’lerin arasında yer alan bazı isimlerden “yararlanarak” ürettiği bir “linç kampanyası” idi.

“Postmodern darbe”nin medya aracılığıyla, medyada “yararlanılacak” olanlardan yararlanarak yürüttüğü bir “psikolojik savaş”tı. Ne benim, ne de o “Andıç”ın hedefi olan M.Ali Birand’ın medyada bulunuyor olmamıza rağmen, kendimizi savunma şansı vardı.

Haberin Devamı

Yasaklanmıştık, bizi savunmak da yasaklanmıştı.

Taraf’ın şimdi yaptığı ise, tam tersine, “darbe planı”nı yayımlamak. “Listeler”, o planın ekleri arasında yer alıyor. “Listeler”deki her isim yazıp çiziyor, ekranları kaplıyor, konuşuyor.

Bırakın tek tek mücadele etmelerini, “birlikte” tavır alma imkanları da var. Öneriyorum işte, gelin bu listeleri hazırlayanların peşine birlikte düşelim.

***         ***          ***

Taraf, “darbe planları”nı yayımlamasaydı “listeler”i de öğrenemezdik. Dün de yargı ve bürokrasiye ve belediyelere ait listeler yayımlandı. En önemlisi, önceki gün yayımlanan “milli mutabakat hükümeti” listesi. Bunun bir “darbe planı” olduğu,-Genelkurmay ne derse desin- bir “milli mutabakat hükümeti” kurulmasının tasarlanmasından belli.

Haberin Devamı

Bütün bu planların yapıldığı ve “plan seminerleri”nde tartışıldığı dönem, Türkiye’de henüz seçim yapılmış, Abdullah Gül Başbakan olmuş ve Tayyip Erdoğan’ın Başbakanlık için önü açılmış. Öyle bir dönem.

“Harp Oyunu” ya da “Plan Semineri”, o dönemde “milli mutabakat hükümeti” oluşturmak ile meşgul. 2010 yılının Cumhurbaşkanı ve Başbakanı’nı hedef alan bir “askeri darbe”den gayrı ne anlamı olabilir bir “milli mutabakat hükümeti” kurmayı tasarlamanın?

Bu konudaki bilgiler, Taraf’tan öğreniyoruz ki, Genelkurmay’ın “düşünce kuruluşu” olması için kurulan SAREM’in başkanlığını yapmış olan (şimdi emekli) Tuğgeneral Süha Tanyeri’nin bilgisayarından çıkan EK-J belgesinden.

O “hükümet”in “Başbakan” diye listeye alınan ismi, dün, “askeri darbeyi vatana ihanet” olarak tanımladı.

TOBB Başkanı’nından bu kadar güçlü bir çıkışı, “darbe planları”nın listelerle birlikte yayımı olmasaydı, işitebilir miydik?

Taraf’ın yayımı, Türkiye’de “askeri darbe” eğilimini gözden düşürdü mü, düşürmedi mi? Demokrasi çabaları için yararlı oldu mu, olmadı mı?

Soru bu; cevap sizin...

 

Yazarın Tüm Yazıları