Şükrü Küçükşahin
Şükrü Küçükşahin
Şükrü KüçükşahinYazarın Tüm Yazıları

Savaş karşıtı bakanın tezkere hesaplaşması

KÖRFEZ krizinin en hareketli günlerinde, 1991'in yazında Cumhurbaşkanı Turgut Özal, Bursa'da, Fomara Meydanı'nda savaşla ilgili görüşlerini en ateşli sözlerle anlatıyor. Meydan da alkışlarla karşılık veriyor.


Özal'ın tam karşısına gelen binanın ikinci katında ise bir avukat elindeki ‘‘Savaşa Hayır’’ yazılı pankartı cama dayamış, ayakta duruyor.

Avukatın büro ortakları DSP eski Milletvekili Ali Arabacı ile CHP eski Milletvekili Yahya Şimşek. Her ikisi de ‘‘Ne yapıyorsun?’’ diye soruyor.

Yanıt, asıl siz ne yapıyorsunuz, der gibi:

‘‘Savaşa karşı çıkıyorum.’’

Bu eylemci avukat şimdiki Başbakan Yardımcısı Ertuğrul Yalçınbayır'dı.

O şimdi Türkiye'nin, Avrupa Birliği ile ilişkileri ve insan haklarından sorumlu. Bugünkü bürosunda savaş karşıtı pankartlar görmüyoruz; ama sohbet ettikçe savaş karşıtlığından hiç hız yitirmediğini anlıyoruz.

Öyle ki, belki de bugün, önüne gelecek olan hükümet tezkeresine imzayı nasıl atacağını sormakta bile zorlanıyoruz.

Çok iyi biliyor ki, imza atmadığı an tezkere sevk edilmeyecek.

İmzasını attığı an ise geçmişiyle, kendi değerleriyle ve de hemen yanı başında duran fotoğraftaki ikiz torunlarının bakışlarının ilerki yıllarda kendisine nasıl yöneleceğiyle hesaplaşıyor.

Başbakan Abdullah Gül başta olmak üzere bütün kabine arkadaşlarının da aynı görüşte olduğundan emin. Gül'ün, ‘‘Gece yarısı, gözlerimi açtığımda Irak'a düşen füzeler görüyorum’’ dediğine kaç kez tanık olmuştu.

ALLAH'IN VERGİSİ TEHLİKE ALTINDA

İnsan haklarından sorumlu bakan olması hesaplaşmasını derinleştiriyor.

Irak'ta insan hakları ne durumda, diye sorduğumuzda üç madde sıralıyor:

‘‘İlk ve en önemli şey; yaşam hakkı tehlikede. O zaman diğer haklar zaten tehlikeye giriyor.

İki, tarihi kentler, dünya kültürünün ortak değerleri tehlikede. Bağdat Farsça'da,
‘Allah'ın vergisi' demek. Allah'ın vergisi tehdit altında.

Üç; Irak'ta doğal denge tehdit altında.

Bunlar hangi hakla yapılacak?’’

AMERİKAN MALLARINI BOYKOT EDELİM

Peki Türkiye’nin tavrını nasıl buluyor?

Anayasa'daki ‘‘uluslararası meşruiyet’’ kavramına dikkat çekiyor. Bu ifadenin amacının savaşı zorlaştırmak olduğunu söyleyip ekliyor:

‘‘Kitlesel imha silahlarını yok etmek, Irak'ın borcu. Bununla sınırlı olarak ABD'nin tavrı da meşru. Irak, son günlerde uyarıları dikkate alıyor. Ama şimdi de ‘suçsuzluğunu kanıtla' deniyor. Hukukta en zor şey bu. İddia sahibi iddiasını kanıtlayamıyor. ‘Sen suçsuzluğunu kanıtla' diyor.’’

Sonra bütün kabine arkadaşları adına, ‘‘Uluslararası hukukun meşru kılmadığı bir hali nasıl savaş sebebi görebiliriz?’’ diye soruyor.

AB ve dünyaya da birer sitemde bulunuyor. AB'ye sitemini, ‘‘Geciktiler. Hani AB'nin kuruluş gerekçesi barıştı’’ sözleriyle dile getirirken, dünyanın ABD mallarını neden boykot etmediğini sorguluyor.

Kabinenin bütün bakanlarının zor bir karar arifesinde olduğu kesin; ama sanıyoruz en zor durumda olanı yine de Yalçınbayır.

Geçmişiyle, vicdanıyla, değerleriyle büyük bir sorgulama içinde.

Bunlar yetmiyormuş gibi, bir de, daha geçen hafta görüştüğü 88 yaşındaki Japon Prensi Mikasa'nın sözleri kulaklarında çınlayıp duruyor:

‘‘İkinci Dünya Savaşı sırasında, bir gün sığınaktan çıktık ki her taraf apaydınlıktı. Meğer ağaçlar kavrulmuş, ormanlar yanmıştı.’’
Yazarın Tüm Yazıları