Marakeş'in peçesini kaldırıp duvarların arkasındaki hayata dokunmak kolay değil

Medina El-Hamra Arapça ‘‘Kırmızı Şehir’’ demek. Faslılar da Marakeş'i böyle tanımlıyorlar: Kırmızı Şehir.

Haklılar.

Marakeş, Atlas Dağları'nın eteklerinde, bereketli kırmızı topraklar üstüne kurulu, günbatımı renklerinde bir şehir.

Bol meyveli portakal bahçelerinin, yaşlı zeytinliklerin, şehrin simgesi sayılan ve 250 bin adet olduğu söylenen mahmur palmiyelerin, mis kokulu yaseminlerle, pembe güllerin şehri.

Marakeş bir vaha.

Marakeş aynı zamanda küçük ama gizli bir dünya.

Biraz İslami gelenekten çokça da mağrip mimarisinin özelliğinden ötürü, yoksulluğun da saltanatın da yüksek duvarlar arkasına gizlendiği, gizemli bir şehir.

Evet, Marakeş ‘‘kapalı’’ bir şehir.

İster surlar içindeki Medina'nın kemerli dar sokaklarında gezinin, ister zenginlerin şatafatlı hayatlar yaşadığı semtlere gidin bir şey fark etmiyor: Nakışlı sarayları, her biri şadırvanlı serin avlulara açılan kırk odalı ‘‘riyad’’ları görmeniz için ya bu diyarları bilen birine danışmanız ya da şansınıza güvenip, işlemeli her kapıyı çalmanız gerek.

Marakeş bir ‘‘Açıl Susam Açıl’’ şehri.

Şehrin ortasında büyük bir meydan var.

Cambazların, hokkabazların, madrabazların, kaval çalıp yılan oynatanların, omuzundaki maymunla şaklabanlık yapanların, fesinin püskülüyle çalan müziğe tempo tutanların, amuda kalkanların, fal açanların, dövme yapanların, yerel giysiler içindeki komik sakaların, kısaca hünerlerini paraya tahvil etmek isteyen kadife gözlü, güler yüzlü Faslılarla, bu cümbüşe şaşkın şaşkın bakan, habire çantalarını kollayan, yorulunca fayton sefasına çıkan genç Arap delikanlılarında aşkı arayan, etinin sızısını dindirmenin adını aşk koyan yabancıların doldurduğu bir meydan: Jemaa el Fn'a.

Meydanın biraz ilerisinde de şehrin her yanından görülen yetmiş metrelik minaresiyle görkemli bir cami: Kutubiye.

Günde beş kez sadece ibadet saatlerinde açılan ve içeri girmek için Müslüman olmanız, Müslüman olduğunuzu kanıtlamanız için de bildiğiniz bütün duaları peşpeşe sıralamanız gereken, halı yerine hasırlar üstünde secdeye varılan, yalın, güzel bir cami.

Fas'ın en güzel çarşısı kabul edilen, rengárenk ipekli dokumaların, Berberi halılarının, tuarek takılarının, feslerin, cellabiyelerin, babuşların, envai çeşit misk ve amber kokusunun satıldığı kapalı çarşı da orada. Meydanın tam yanında.

Arabistanlı Lawrence filminin kimi sahnelerinin çekildiği Bahaia ya da şimdilerde Fas Sanatları Müzesi olan Dir Si Said saraylarına gitmek için Medina'nın lamelif sokaklarına dalmanız gerekiyor. Ama Marakeş'te kaybolmak zor. Dönüyor, dolaşıyor belki biraz yoruluyor ama sonunda gene meydana çıkıyorsunuz.

Marakeş deyince akla ilk gelen otel 1922 yılında açıldığı günden bu yana dünyanın sayılı otelleri arasında gösterilen Mamounnia. Arka taraftaki portakal bahçeleri ve duvarlarındaki çini işçiliği de adı kadar ünlü olan Art-Deco mimarinin bütün inceliğini yansıtan Mamounnia kimleri kimleri ağırlamamış ki? Doğu'nun gizemine kapılıp kendini Marakeş'te bulan, Amerikalı milyarderlerden Hollywood yıldızlarına, büyük şairlerden garip yazarlara binlerce ünlü orada konaklamış.

BÜTÜN DOĞU FANTAZİLERİ

Buraya kadar anlattıklarım şehrin bütün yabancılara gösterdiği açık yüzü. Ama bir de peçeli yüzü var ki, o peçeyi kaldırıp duvarların ardında yaşanan hayata dokunmak kolay değil.

Yves-Saint Laurant'dan JeanPaul Gaultier'ye, Hermes'ten Bernard Tapie'ye, Ayşegül Nadir'den Bernard Henri Levy'e nice ünlü ve zengin insanın bu şehri seçmesi boşuna değil.

Biz yani ben, oğlum ve birkaç arkadaşım birkaç yıldır Fas'ta yaşayan ve çekeceği ‘‘Poligami’’ filmi için harıl harıl çalışan Mehmet Mesci'nin sayesinde o kapıları biraz olsun aralayabildik. Zamanımız dardı, Çöl'de Çay randevumuz vardı ama gene de:

Le Comtoir Paris-Marakeche'te kırmızı tüller içinde alçak masalara kurulup Fas mutfağının kısıtlı ama leziz yemeklerini yedik. Marakeş sosyetesinin nasıl eğlendiğini izledik.

Paris'te yaşamaktan yorulunca soluğu Marakeş'te almış ve eski bir riyadı 13 odalı minicik bir otele dönüştürmüş bir Fransız çiftin ‘‘La Maison Arabe’’ adlı yerlerinde serin avluda oturup biralarımızı içtik.

İstisnasız herkesin ağız birliği etmişçesine Marakeş'in en iyi lokantası olduğunu söyledikleri Le Tobsil'de Gineli müzisyenlere eşlik ettik.

Ve yeryüzündeki cenneti gördük. Akşamdı, dolunay vardı, mumlarla aydınlatılan koridorlarından geçip Amanjena oteline girdik. Bundan sonrasını ne siz sorun, ne ben anlatayım.

Ya da iyisi mi bu yazıyı bir varmıış, bir yokmuş diye noktalayayım.

Evet, bir varmııış, bir yokmuş.

BİRKAÇ ADRES:

Le TOBSİL:
Bu lokantanın sahipleri de Fransız bir çift. Christine ve Claude Rio. Uzun yıllardır Marakeş'te yaşıyorlar. Fas mutfağının gerçekten de leziz yemeklerinin birbiri ardına geldiği, oldukça şık, Gineli müzisyenlerin bir köşede mırıl mırıl müzik yaptıkları bir yer.

Rezervasyon şart.

Fiyatlar fiks menü: 600 dirhem. Yani 60 Dolar civarı.

Adres: 22 Derb Abdellah Ben Hessain

Marrakech-Morocco

Tel: 212 (0) 44 44 40 52

Le Comptoir Paris-Marrakech: Marakeş'in en gözde barlarından biri. Ayrıca yemek de yiyebiliyorsunuz. Hem Fransız hem de Fas mutfağından yemeklerin olduğu iki ayrı mönüsü var.

Rezervasyon şart.

Adres: Ave Echouhada, Hivernage Marrakech

Tel: 212 44 43 77 02-10

AMANJENA: Amanjena bir rüya. Görmek için hayli zengin olmanın gerektiği bir rüya. Oda fiyatları 800 dolardan başlayıp 1800 dolara kadar gidiyor. Ama barında bir içki içmek ve bir iki saatliğine bile olsa, bu masalı yaşamak gerek.

Adres: Route de Ouarzazate Km. 12

Marrakech-Morocco

Tel: 212 4 44 03 353

Fax: 212 4 44 03 477


AKLINIZDA OLSUN


Taksiler güvenli ve hayli ucuz. İki çeşit taksi var. Birincisi Betit-taxi. Üç kişi alıyorlar ve öldür Allah dördüncü yolcuyu kabul etmiyorlar. Ötekisi beş altı kişinin rahatlıkla binebildiği Mercedes filosundan oluşan Grand-Taxi. Evet kalabalık binebiliyorsunuz ama diğerlerine ödediğiniz paranın en az dört katını ödüyorsunuz.

Fas ucuz bir ülke. Ve ulaşım çok kolay. Ülkenin bir başından ötekine gitmek için trene yaklaşık 75 dolar, uçağa da 80 dolar ödüyorsunuz.

Oteller de çok seçenek sunuyor. Merkezi bir yerde, temizce ve gecesi 7 dolar olan otel de var, 25 dolar olan da. Ama ince ruhlu insanlardansanız ve hazır buralara gelmişim güzel yerlerde konaklamak isterim diyorsanız, gecede 150-200 doları gözden çıkarmanız gerekiyor.

Yemekler leziz. Tajin, Kuskus gibi Fas mutfağının olmazsa olmazları hem en şık lokantalarda hem de sokak satıcılarında satılıyor. Eğer titizlikten titremeyen biriyseniz, sokak satıcılarında da gayet güzel yemek yiyebilirsiniz.

Alışveriş işi karışık. ‘‘Souk’’lara gitmeniz gerekiyor ve genellikle hiçbir fiyat diğerini tutmuyor. Büyük boy ipek bir yatak örtüsü yaklaşık 70 dolar civarında. Ama bu rakamın ne kadar gerçeği yansıttığı belli değil. Pazarlık şart. Ama saatlerce pazarlık da yapsanız bir Faslı'nın ödediğinin en az on katını ödeyeceğiniz kesin. Sineye çekeceksiniz.

Ne yazık ki THY'nın Fas'a uçuşu yok. Daha doğrusu varmış da kaldırılmış. Ya Royal Air Maroc'a binmek ya da Air-France'ı tercih etmek zorundasınız. Ama mümkünse yollarda aktarma yapıp biraz helak olma pahasına Fas'a ya tek başınıza ya da birkaç arkadaşınızla gidin. Özellikle bayramlarda düzenlenen gezilere pek yüz vermeyin. Evet belki ülkeyi baştan sona katediyorsunuz ama inanın hemen hiçbir yeri doya doya göremiyorsunuz.
Yazarın Tüm Yazıları