Paylaş
Birinci grupta yer alanlar, Fethullah Gülen cemaatinin terörist gibi gösterilmesini sağlayacak komplolar hazırlanmasını da tavsiye eden bu belgenin doğruluğuna kesin gözüyle baktı.
İkinci grupta yer alanlar ise kategorik bir şekilde bu belgenin düzmece olduğunu, arkasında TSK’nın yıpratılmasını hedefleyen bir entrikanın yattığını öne sürdü.
KURUMLARIN SİCİLİ KÖTÜ OLUNCA
Ve her iki ihtimali de dışlamayarak, gerçeğin ortaya çıkması için konunun titiz bir şekilde soruşturulmasını, bu çerçevede sonucun beklenmesi gerektiğini savunanlar da üçüncü grupta yer aldı. Türkiye’deki kurumların bu iddialara konu olan davranışlarla ilgili geçmiş sicilleri o kadar çürüktü ki, her iki şık da geçerli olabilirdi.
Haziran ayındayapılan bütün incelemeler sonunda ıslak imza taşıyan belge bulunamadığı, elde yalnızca fotokopi olduğu için iddianın doğruluğu kanıtlanamadı. Keza Genelkurmay Başkanlığı da Askeri Savcılığın yaptığı incelemede, böyle bir belgenin hazırlandığına ilişkin bir kanaate ulaşamadığını duyurdu.
Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ, 25 Haziran’da yaptığı açıklamada bu kanaatin verdiği güven duygusuyla birinci şıkka itibar eden kesimlere oldukça ağır suçlamalar yöneltti. Ancak, burada önem taşıyan nokta, Orgeneral Başbuğ’un “Kovuşturmaya yer olmadığı kararı kesin değildir. Yeni delil gelirse bu soruşturma yine burada açılır” diyerek kapıyı aralık tutmasıydı.
Ve sonunda olay küllenmeye yüz tuttu.
İBRE BİRİNCİ ŞIKKA KAYIYOR
Gelgelelim, son 3-4 gün içinde birbiri ardına meydana gelen iki önemli gelişme, olayı yeni baştan ele almamızı zorunlu kılıyor.
Bu gelişmelerden birincisi, ıslak imzalı orijinal belgenin ortaya çıkması ve Adli Tıp Kurumu tarafından yapılan incelemede belgedeki imzanın Albay Çiçek’e ait olduğunun resmen tescil edilmesidir.
İkinci olarak dün gazetelere yansıyan ve Genelkurmay’ın içinden yazıldığı anlaşılan imzasız bir ihbar mektubu, olaya ilişkin ilginç veriler sunuyor. Mektubun ek resmi belgelerle desteklenmiş olmasızarftan çıkan metne inandırıcılık katıyor.
Kuşkusuz, konu imzasız mektuplar olunca her zaman kuşkuyla yaklaşmak gerekir. Ayrıca, hukuk içinde nihai hüküm verilinceye kadar da belli bir ihtiyat payı bırakmakta isabet vardır. Ancak son unsurlar yan yana getirildiğinde, kanaatimizce, ibre artık büyük ölçüde birinci şıkka, yani belgenin Albay Çiçek tarafından hazırlandığı olasılığına dönmüş bulunuyor.
DEMOKRASİNİN ÜZERİNE DÜŞEN BİR LEKE
Halböyleyse, karşımıza bir dizi düşündürücü sonuç çıkacaktır. Bunların başında, seçilmişlerin kurduğu bir hükümeti devirmeye dönük planlar yapabilen bir zihniyetin 2009 yılında hâlâ Genelkurmay karargâhında elini kolunu sallayarak dolaşabildiği gerçeği geliyor. Demek ki, TSK kendi bünyesinde demokrasi dışı arayışları, bu yöndeki eğilimleri önleyeceketkili bir caydırıcılığı hâlâ tesis edebilmiş değildir.
Bir diğer sonuç, doğruysa, böyle bir andıcın hazırlanabilmiş olmasının altını çizdiği idrak ve muhakeme kıtlığıdır. Buradaki zafiyet, TSK’nın mükemmellik iddiasıyla kuşkusuz ciddi bir tezat oluşturur.
Ayrıca gerçeğin farklı bir yerde saklanmış olduğu kesinleşirse, Genelkurmay Başkanı’nın 25 Haziran’daki suçlayıcı ifadelerinde haksızlık yaptığı anlaşılacaktır.
Buradaki önemli bir güvence Orgeneral Başbuğ’un, “Benim sözlerim en büyük teminattır” diyerek, ek delil gelmesi halinde gereğinin yerine getirileceğini belirtmiş olmasıdır. Kamuoyu, kuşkusuz kendisinden bu sözlerin gereğini yerine getirmesini bekleyecektir.
Türk demokrasisi üzerine düşmüş bu lekenin bir an önce temizlenmesi elzemdir. Türk vergi mükellefleri, bu tür andıç çalışmalarını finanse etmek için vergi vermiyor.
Paylaş