Bağdat dönüşü Başbakan’la ve “bir takım alâmetler”…

Kürt sorununa, bu çerçevede PKK’lıların dağdan indirilmesine ilişkin bir takım alâmetler belirdi.

Haberin Devamı

Başbakan Tayyip Erdoğan’ın 15 Ekim’de yaptığı Bağdat ziyareti, bu ziyaret sırasında Irak’la bir “Güvenlik Anlaşması”nın imzalanması, ziyaretten bir gün önce Irak Kürdistan Bölge Yönetimi Başkanı Mesut Barzani’nin adeta  “mesajları”nın Tayyip Erdoğan tarafından Bağdat’a geleceği gün okunmasını istediğinden bize (ben ve Hasan Cemal’e) içinde “artık silahlara son” mesajını içeren televizyon mülakatına 14 Ekim günü için randevu vermesi.
Mesut Barzani ile 14 Ekim görüşmesini ta Ağustos ayında talep etmiştik. “Ramazan’dan sonra” üzerinde mutabık kalındı. Sonra Ekim’in ilk haftası dendi ve en sonunda Tayyip Erdoğan’ın Bağdat ziyaretinin bir gün öncesine denk düşürüldü. Erbil’de ve Bağdat’ta (bizzat Irak Dışişleri Bakanı Hoşyar Zebari’den) Mesut Barzani’nin bizimle konuşmasının ciddi bir hazırlığının yapıldığını öğrendik.
 Bütün bunların yanı sıra, Tayyip Erdoğan’ın Bağdat’ta Celal Talabani ve ayrıca Erbil’deki bölgesel hükümetin yeni başbakanı Barham Salih ile yaptığı görüşmeler, Bağdat dönüşü uçakta bu konularda yaptığı açıklamalar.
 Ve en önemlisi; bütün bunlarla eş zamanlı biçimde Abdullah Öcalan’ın 1999’dakine benzer biçimde Kandil’den, Mahmur’dan ve Avrupa’dan üç ayrı “barış grubu”nun Türkiye’ye gönderilmesi “talimatı”nı vermesi.
Bunların tümü alt alta toplandığında, çok kişinin aklına gelebilen “Bir şeyler pişiyor” izlenimine uygun bir manzara ortaya çıkıyor.
Tayyip Erdoğan ile konuşurken, Abdullah Öcalan’ın çağrısından haberimiz olmamıştı. Şu noktada, Kandil, Mahmur ve Avrupa’dan 30 kişilik bir ilk parti geleceğini ve gelenler içinde kadınlar ve çocukların da olacağını biliyoruz. Geliş tarihi de belli: 19 Ekim Pazartesi!
Mahmur ve Kandil’den gelecek olanlar Habur’dan giriş yapıp Silopi’ye gelmeyi tasarlıyorlar ve gelecekler için bir de karşılama tasarlanıyor. “İlk parti” ifademizin nedeni, eğer “Barış Grubu” adıyla, içlerinde kadın ve çocukların da yer alacağı bu “Açılım”a somut destek amaçlı kafilenin başına bir şey gelmezse, kötü muameleye uğramazlarsa, tutuklanmazlarsa; arkasının da geleceği bildiriliyor.
Bu süreç, belki “dağdan inişin başlangıcı” bile sayılabilir.
Başbakan Tayyip Erdoğan Bağdat dönüşü uçakta bizle konuşurken, bu “bilgiler”e vakıf mıydı?
Muhtemelen.
***                    ***              ***
Başbakan’la aynı uçakta seyahat etmeyeli çok olmuş. Bir yıldan fazla. Bir günlük olağanüstü yoğun Bağdat ziyaretinin son durağı olan Kasr Selam’da (Barış Sarayı) Celal Talabani’nin onuruna verdiği yemek gece yarısına yakın mümkün olabildi. Gazeteciler ve iş adamları yemeğe davetli değildi. Onlar, Reşid Oteli’nden doğru havaalanının yolunu tutmuş, Başbakan ve resmi heyeti bekliyorlardı.
Bir gün önce Talabani, bizi Bağdat’a getirirken, “Benim konuğum olacaksınız. Yarınki akşam yemeğine de geleceksiniz” demişti. Nitekim, Kasr Selam’daki göz alıcı yemek masasında bizim ismimiz “Talabani kontenjanı”ndan yer aldığı için, bizim resmi heyet mensuplarının tersine, Arap harfleriyle yer almıştı. Tayyip Erdoğan, masadan kalktığı sırada karşılaştık, “Kimin misafirisiniz?” diye sordu. “Talabani’nin” cevabını verdim, “Şu andan sonra da sizin. Türkiye’ye birlikte döneceğiz.”
Gece yarısı gibi havalandık. Uçaktaki seyir haritası, Saddam’ın doğum yeri Tıkrit’i geçmiş, Kerkük’e yaklaşıyordu, Başbakan’ın bizleri ön tarafta konuşmak için beklediği bilgisi geldik. Yanına, önüne, arkasına yığıldık. Uzun soru-cevaplı söyleşinin en can alıcı bölümlerinden birinde Tayyip Erdoğan, Irak Kürdistan bölgesini kastederek, “Kuzey’e yönelik yeni bir adım atacağız” dedi. “Erbil’de Başkonsolosluk açacağız. Önümüzdeki haftalarda Kuzey’e bir heyet göndereceğim. Bu temaslar, terörle mücadelede yeni bir sürecin başlamasına yol açacak.”
“Terörle mücadele”, kimi ve çoğu durumlarda PKK’nın Kandil’den indirilmesi ve silah bırakması ile eş anlamlı kullanılıyor. Tayyip Erdoğan’ın yukarıdaki sözlerinde “terörle mücadele”ye yüklediği anlam da öyle.  Zaten o sözleri söyledikten hemen sonra, “Barham Salih’le de görüştüğümde, (PKK’nın Kuzey Irak’ta varlığının) kendileri için de sorun oluşturduğunu söyledi” diye bir ifade kullandı.
Barham Salih’in KBY’nin (Kürdistan Bölge Yönetimi) “yeni Başbakanı” olduğu için özellikle Bağdat’a istendiğinin bire bir tanığıyım. Salı gecesi onun davetlisi olarak Erbil’de bir bahçede akşam yemeğinde iken, ertesi gün Bağdat’ta olması Türkiye Büyükelçiliğinde istenmişti. Hükümet kurma çalışmalarında yoğunluğu nedeniyle gidebileceğinden emin değildi. Ertesi gün, biz Talabani ile Bağdat’a uçmak üzereyken, “Yarın geliyorum. Sayın Başbakan’la yemekte olacağım. Bugün Ahmet Davutoğlu telefon etti. Mutlaka Bağdat’ta bulunmamı istedi. Bu durumda gemlemezlik edemem” dedi.
Kasr Selam’daki akşam yemeğinde, yemek öncesi Tayyip Erdoğan ile Celal Talabani baş başa görüşmek için bir ara salondan ayrıldılar. Bir süre sonra Barham Salih de görüşmeye alındı.
Tayyip Erdoğan’ın uçakta anlattıklarında Barham Salih’in dışında bir de Celal Talabani’ye gönderme vardı. “Talabani Mahmur Kampı ile ilgili çok olumlu şeyler söyledi. Bunun ayrıntısına girmeyeceğim” dedi ve gelebilecek soruları kesti.
Ama bu konudaki sözlerini şöyle sürdürdü: “Mahmur Kampı’nda yaşayanlarla ilgili yaklaşık tarzı çok çok önemli. Ayrıntılarına girmeyeceğim. Teröristler teslim olmaları halinde müracaat ederler ve orada 221. Madde açıktır. 19 kişi müracaat etti, 12’si tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı. Yani bu noktada orada nasıl böyle bir şey olduysa gelecek olanlarla ilgili olarak da her zaman için bu tür uygulamalar olabilir. Bunlar sürpriz olmasın; ki, Mahmur Kampı’nda istisnaları şöyle bir tarafa bırakacak olursanız zaten suça karışmış olan insanlar değil, suça teşvik edilen insanlar. Yani bize şu ana kadar gelen bilgiler böyle. Yani oradan dağa çıkarma gayretleri, hamleleri var. Burada da yapılması gereken tabii birinci olarak dağa çıkmayı engellemek, İkincisi, dağdan inmeyi teşvik etmek.”
***                     ***           ***
Başbakan ile uçak sohbeti geniş bir yelpaze üzerinde cereyan etti. Özellikle bu konunun konuşulduğu bölümde Başbakan’ın hayli özgüvenli olduğu gibi bir izlenim edindiğimi söyleyebilirim. Amerika’nın PKK lider kadrosundaki 3 kişinin mal varlıklarını dondurmuş olmasına Amerika ile işbirliğinin göstergesi olarak özel bir vurgu yaptı:  “Son gelişmelerde ABD’nin takındığı tavır önemli. 3 tane liderin mali kaynaklarının dondurulması, mali kaynaklarının deşifre edilmesi çok çok önemli bir gelişme. Biz onlara ‘bunlar aynı zamanda uyuşturucu şebekesidir’ dediğimizde pek inanmıyorlardı. Şimdi mali kaynağın kaynağını da kabullenmiş oldular.”
Başbakan, Amerika’ya ilişkin ne ölçüde rahatsa, AB’den son “İlerleme Raporu” nedeniyle o ölçüde “rahatsızlık duymamakta” idi. “İlerleme Raporu, bizim iktidara geldiğimizden bu yana bence en ideal ilerleme raporu. Bana göre çok iyi düşünülmüş; çok iyi, yerinde incelenmiş bir ilerleme raporu olarak görüyorum” diye konuştu.
İsrail’le ilişkilerdeki rahatsız yeni durum konusunda da “kayıtsız” gözüktü. Kendisine “Bize üç gün boyunca İsrail’le Türkiye arasında neler oluyor soruları soruldu. Bugün hiç böyle bir soruya muhatap oldunuz mu?” diye sordum; “Hayır” dedi, “Teşekkür ettiler!”
Söyleşi sonunda yerlerimize dönerken, ben kaldım. “İran’a ne zaman gidiyorsunuz?” diye kendi takvimimizi belirlemek amaçlı bir soru sordum. “Galiba 23’ü, 24’ü Pakistan’a gideceğim. Oradan dönüşte İran’a uğrayacağım” dedi. Duraladı, “Yalnız bugün bir haber geldi. Bakalım günleri nasıl ayarlayacağız. Ayın 29’unda Sayın Obama Amerika’ya davet etti. Birlikte konuşacağımız çok şey var. O tarih, Ankara’ya dönünce bakacağız, belki biraz oynayabilir.”
- Bu davet ikili çerçevede mi?
- Evet.
- Yani Obama’nın Nisan’daki Türkiye ziyaretinin iade-i ziyareti niteliğinde mi?
- Öyle de denebilir ama…  Birlikte konuşacağımız çok şey var. Görüşmek istediler. Davet yaptılar.
Tayyip Erdoğan’ın söylediklerine ilişkin yazmadıklarım var. Yazdıklarıma ilişkin yorumlanması gerekenler var.
Tayyip Erdoğan’ın yanından yerime dönerken uçak Türk hava sahasına girmişti. Malatya’yı geçmiştik…

 

Yazarın Tüm Yazıları