Obama’nın Nobel Barış Ödülü…

Barack Hussein Obama’nın 2009 Nobel Barış Ödülü’ne lâyık görülmesi tahmin edileceği gibi ortalığı ayağa kaldırdı. Başta Amerika’da.

Haberin Devamı

Amerika’daki iflâh olmaz Obama karşıtları ile dünyanın her köşesindeki iflâh olmaz ABD karşıtları açısından gelen olumsuz tepkiler doğal. Ancak, Amerika’da ve dünyanın çeşitli köşelerinde birçok “liberal” görüşlü ve Obama’ya sempatiyle bakan insanların bir kısmı da, “Şimdi bu nereden çıktı? Barış için ne yaptı, ne elde etti de bu ödül ona veriliyor?” sorularıyla Obama’ya verilen Barış Ödülü üzerinden Nobel Komitesi’ni sorgulamaya aldılar.

Ben, haberi duyar duymaz bunun Obama’ya verilen ve verilebilir ve verilmesi gerekli bir “barış avansı” olduğunu düşünenlerden biri olarak “olumlu” karşılayıp görüş belirttim. Twitter dünyasına yansıyan hararetli tartışmaya İsmet Berkan da katılıp, bana “Bari gelecek Olimpiyat 100 metre şampiyonluğu ödülünü de ona versinler” gibisinden alaycı bir görüş iletti. Benzeri görüşler “Bu kadarı da fazla” düşüncesinde olan Obama-sempatizanı Amerikalılar arasında da yaygınlıkla ifade edildi.

Haberin Devamı

Bir Amerikalı sol-liberal yorumcu (Peter Beinart) İsmet Berkan’a benzer bir kafa yapısında; “Herhalde gelecek yıl Oscarları bir önceki yılın en iyi filmlerini yapmış olanlar değil, bir sonraki yıl en iyi filmleri yapma ihtimalinde olanlara verecekler” diye dalgasını geçiyordu.

İsmet Berkan’ı cevapsız bırakmadım, “100 metreyi Olimpiyatlar’da siyah bir atlet kazanacak. O nedenle Obama’nın Olimpiyat 100 metre koşusu için ‘pozitif ayrımcılığa’ ihtiyacı yok” cevabını gönderdim.

Sıkı Obama yanlısı bir Iraklı Kürt dostum, Tony Blair’in “Kuzey İrlanda barışı”nı gerçekleştirdiğini hatırlatarak, “Niçin Tony Blair’e vermediler. Obama’nın ödülü geri çevirmesini beklerdim” diye rahatsızlığını yansıttı.

Nobel Barış Ödülü çok kez tartışmalı olmuştur. 1994’te bu ödülü Yasir Arafat, Şimon Peres, Yitzhak Rabin üçlüsü kazanmıştı; “Oslo Barış Süreci”ni başlatmış oldukları için. Azılı İsrail yandaşları, Yasir Arafat’ı onca yıl “Bebek Katili” diye belledikleri için, o gün bugündür Nobel Komitesi’ni Filistin liderine “Barış Ödülü” vermiş olduğu için affetmezler.

Haberin Devamı

Tayyip Erdoğan’ın “one minute”una muhatap olan Şimon Peres’in de aynı ödülü almış olmasına Gazze Savaşı’nın öfkesini duyan ve dolayısıyla burun kıvıracak çok kişi vardır.

Ama muhtemelen ödülü daha kazandığı anda Obama kadar tartışma tetikleyen başka birisi olmadı.

***                  ***                   ***

Obama’nın Nobel Barış Ödülü almasına adeta kuduranların başında, Amerikan milliyetçi-muhafazakâr sağının en azgın sözcüsü olan radyo yorumcusu (Cumhuriyetçi) Rush Limbaugh geliyor. Haberi duyunca tepkisi şöyle oldu:

“Nobel çetesi kendisini bombalayarak intihar etti. Gore, Carter, Obama, yakında Bill Clinton. Bunların tümü satılık solcular. George Bush Irak’ta 50 milyon Müslümanı kurtardı. Reagan yüzlerce milyon Avrupalıyı ve Latin Amerika’nın bazı bölümlerini. Hiç ödül aldılar mı?”

Haberin Devamı

Rush Limbaugh devam ediyor: “Obama’nın bu ödülü alması, Chicago’nun 2016 Olimpiyatları’nı kaybetmesinden daha utanç vericidir. Obama her yerde kendi ülkesini yerin dibine batıran demeçler veriyor. Onu böyle ödüllendirerek dünya elitleri zayıf bir Amerika istediklerini ortaya koyuyorlar.”

Obama’ya Nobel Barış Ödülü verilmesini, kendisi gibi büyük bir şaşkınlıkla karşılayan Beyaz Saray’daki danışmanları ise, şaşkınlıklarından sıyrıldıkları anda ödülden memnun kalarak, Limbaugh’nunkiyle taban tabana zıt şu değerlendirmeyi yaptılar:

“Bu, dünyadaki Amerikan önderliğinin geri döndüğüne ve Başkan’nın nükleer silahların yayılmasını önlemek ve Ortadoğu barış sürecini derhal başlatmak konusundaki önceliklerinin uluslararası alanda desteklendiğinin işaretidir. Dünyada Amerikan önderliğinin geri dönüşüdür, bu istenmekte ve buna saygı duyulmaktadır. Bu yöndeki amaçlarımızın, daha yapacak çok şeyimiz olmasına rağmen, onaylanmasıdır.”

Haberin Devamı

Eh, benim ödülün Obama’ya verildiği andaki “Bu, Amerika’nın siyah başkanına dünya barışı konusunda avans verilmesidir” diye “olumlu” bakışım da beş aşağı-beş yukarı söz konusu değerlendirmeyle uyuşuyor.

Obama’ya seçimi öncesinde ve seçim sırasında verdiğimiz “duygusal-siyasal avans”ın iptali için henüz hiçbir sebep olmadığından, 2009 Nobel Barış Ödülü’nü almasından hiçbir sıkıntı duymadım. Tersine, sevindim. Geçen yıl, “Bağımsız Türkiye Komisyonu” ya da “Âkil Adamlar”ın başındaki Martti Ahtisaari kazandığında da çok sevinmiştim. İstanbul’dan dünyaya baktığımda, iki yıl üst üste Nobel Barış Ödülü kazanmış isimlerin “Türkiye’ye iyi bakan” insanlar olmasından mutluyum.

Haberin Devamı

***                 ***                ***

Martti Ahtisaari’den gayrı, Nobel Barış Ödülü kazanmış olanlar arasında şahsen tanıdığım bir kişi daha vardı. Sean MacBride. 1974 Ödülü’nün sahibi. 1985 yılında Tunus’ta bir Filistin dayanışma toplantısında tanımıştım onu. 81 yaşındaydı. Bilgeliği her yanından akan, müthiş bir kişiliğe sahip olduğunu karşılaştığınız anda fark etmemek mümkün değildi.

Sean MacBride ile karşılaştığım tarih “Soğuk Savaş” yılları idi ve İrlandalı devlet adamı, tarihte hem Nobel Barış Ödülü ve hem de sosyalist blokun çok önemsediği “Lenin Barış Ödülü”nü kazanmış tek kişiydi. Uluslararası Af Örgütü’nün kurucu üyesi, ve başkanı sıfatlarını taşımıştı. Aynı zamanda Unesco’nun başında bulunmuş, Genel Sekreter Yardımcılığı, İnsan Hakları ve Mültecilerden sorumlu yetkili konumlarında Birleşmiş Milletler’de üst görevler almış bir uluslararası şahsiyetti.

Ve kimilerinin gözünde eski bir “terörist”, zira Sean MacBride’ın gençlik yılları IRA’nın militan bir üyesi olarakgeçmişti ve öyle ki 1936’da İngilizlere kan kusturan silahlı örgütün askeri kolunun başına getirilmişti. IRA’nın “Başkomutanı” sıfatıyla silahlara hükmetmişti. Daha sonra yıllarca IRA militanlarının avukatlığını yapmış ve yargısız biçimde tutuklu bulunan IRA mensuplarının davalarını Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşımış, onları savunmuştu.

Aynı insan 1948’de İrlanda Dışişleri Bakanı olarak Avrupa Konseyi’nde, İnsan Hakları Konvansiyonu’nu kaleme alan komitenin başındaydı. Avrupa İnsan Hakları Konvansiyonu’nun kabul edilmesinde arslan payı ona aitti.

Sean MacBride’ı tanıdığım vakit, o dönemde (bu dönemde de) Türk olsa “dönek” ithamından nefes alamayacağını düşünmüştüm.

Müthiş bir adamdı Sean MacBride. Toprağı bol olsun.

Obama’nın Sean MacBride’den 35 yıl sonra aynı ödülü, Nobel Barış Ödülü’nü kazanmış olmasına bakarım ben.

İsteyen istediğini söylesin, 2007 Nobel Edebiyat Ödülü’nün üzerinde nasıl Orhan Pamuk yazıyorsa, 2009 Nobel Barış Ödülü’nün üzerinde Barack Hussein Obama yazıyor.

Tarih de böyle yazacak…

Yazarın Tüm Yazıları