Bunun adı ihanet

Fenerbahçe'nin direnci artmış ama, otorite zaafı devam ediyor. Bakın milli futbolcu Fatih Akyel'e. Kader maçında arkadaşlarını yalnız bıraktı. Yani bir anlamda onları sattı.

OĞUZ'UN gelişi, Fenerbahçe'deki fiziki direnci biraz arttırmış. Ama Lorant ve Mustafa Denizli dönemi dahil otorite zaafı devam ediyor. Maçtan evvel ortada toplanıp, el el üzerine koymak, sahaya çıkarken ele ele tutuşmak göstermelik olursa, sonuç pazar akşamki gibi olur. Hayati bir maça çıkıyorsun. Oynadığın maç 3 puanlık değil, 6 puanlık da değil. Yenersen eğer Beşiktaş'ın içindeki bazı pürüzler de su yüzüne çıkacak. Yani hem rakibini yeneceksin, hem de dağıtacaksın.

Hakemler kör...

Fatih Akyel'i, F.Bahçe'ye geldiğinden beri dikkatle izliyorum. G.Saray takımında yapamadığı şeyleri burada yapmaya başladı. Hiç unutmuyorum, daha 1-1.5 ay önce Diyarbakır maçında sahada, kendi arkadaşlarına neler yaptı. Dönün geriye pazar günü yaptığı hareketleri hep yapan bir adam. Top yokken rakibin yanına gidip dirsek atıyor, tükürmeye kalkıyor, alttan ayak bileğine çalışıyor. Zaman zaman da bunu kameralar yakalıyor. Hakemlerin zaten bir kısmı kör. Bir kısmı da sağır. İşte futbolcular Türkiye'de bunlara aldanıyorlar. Biraz gören ve duyan çıkınca baltayı taşa vuruyorlar.

Biraz utan...

Ve hayrettir, bu Fatih Akyel maç akşamında, ben dahil herkesi arıyor. Kimiyle konuşuyor, kimiyle konuşamıyor. İnsan biraz utanır, sıkılır. Arkadaşlarını böyle bir kader maçında yalnız bırakıyorsun. Mecazi anlamda arkadaşlarını satıyorsun. Satmak illa parayla pulla olmaz. Tamam iyi futbolcusun, belki de Avrupa'nın en çabuk oyuncularından birisin, süratlisin. Ama bu meziyetlerini şu yaptığın saçma sapan iş yüzünden sahaya yansıtamıyorsun. Sakın kendini aldatma Fatih. ‘‘Ben pozisyon icabı İbrahim'in üstüne bastım’’ deme. Şu anda Süper Lig'de oynayan 100 oyuncuya sorsak ve bir anket yapalım desek, 1 tanesi bile pozisyon kırmızı kart değil demez.

Bunu sen de çok iyi biliyorsun. Ama bazıları, ‘‘Kırmızı değil’’ diyor. Onlar maalesef hakemlik yapmış bile olsalar, futboldan bir yere kadar anlarlar. Onun için diyoruz ya, ‘‘Eğer hakem futboldan gelirse çok başarılı olur’’ diye. Ali Aydın bu maçta iyi değildi. Ama maçın en doğru kararını Fatih'e kırmızı kart göstererek verdi. Mesela Abdullah'ın, Kaan Dobra'ya yaptığı hareket kesin penaltı. Tuncay'ın, Cordoba'dan topu tutarken çaldığı pozisyon da faul değil. Rüştü'yü, İlhan Mansız vücut darbesiyle auta atıyor, faulün babası. Ama Ali, Rüştü'nün topa yumruğnu görüyor, korner veriyor. O korner gol olsa başı çok ağrır. Fatih'e kırmızı kart gösterdi diye, 5 dakika sonra bu kez İbrahim'e seyircinin topyekün isteğiyle sarı kart gösteriyor. Aslında Ali Güneş'e göstermesi lazım. Fener hücum ederken, 2 nolu yardımcıya, ‘‘Sahadaki kağıtları temizle’’ diyor.

Mıntıka temizliği

Yardımcı mıntıka temizliği yaparken Cordoba'nın topu kaybettiği pozisyon meydana geliyor. Daha bunun gibi neler var neler. Ama seyirci takımı mahvedip arkadaşlarını arkadan vuran Fatih'i protesto edeceğine, İbrahim'i protesto ediyor. Bu işler böyle. Bakın ikinci yarı daha neler göreceğiz.

Sahada küfür eden teknik direktör, menajer ve futbolcuları hakemler atma kararı almışlarsa veya Bülent Yavuz onlara bu emri vermişse (aslında oyun kurallarına göre atılmaları gerekirse de hakemlerimiz icazet beklemeden uygulamaya geçmezler) bakacağız, göreceğiz.

Ortega, Fener'e güvenmiyor

FAZLA
transfer yapmak iyi takım kurmak demek değildir. Yeni gelen her oyuncunun takımın içini bozma şansı vardır. İşte Ortega. Dünya çapında bir oyuncu ama Ortega mutsuz. Futbolcu alırken bazı şeyleri düşüneceksin. Şu gözüküyor ki, Fener kulübü Ortega'ya hazır değil, Ortega da, Fener kulübüne.

Bu futbolcuya, maçtan bir kaç gün önce yemek yemeye gittiği bir restaurantta, ‘‘Beşiktaş maçı ne olur?’’ diye herkes soruyor. Ortega bu sorular karşısında öyle bir el hareketi yapıyor ki, kendi takımına olan güvensizliğini ayan beyan gösteriyor. Tamam yöneticiler bekçi değil, polis de değil ama bu paralar verilirken kontrolü elden bırakmamak lazım.

Washington da büyük paraya geldi. Hem de alındığında şeker hastası olduğu biliniyordu. Ve bu hastalığı olan kimselerin kalp krizi riski büyük olurdu. Bu oyuncuların ilaçlarını muntazam alması lazım. Bırakın sporcuları normal insanların bile ilaçlarını muntazam almaları gerekir ve çok dikkatli diyet yapmaları lazımdır. Ama duydum ki bu Washington gittiği kebapçıdan, (bakın kebapçı diyorum, restaurant değil) 2-3 porsiyon Adana yemeden kalkmıyormuş. Sonrası malum. Bunun sorumlusu kim? Bence yine kulüp. Para veriyorsan takip edeceksin, hesap soracaksın.

Kelin merhemi

F.BAHÇE
yönetimi çok iyi niyetli. Sezon başı Trabzon'dan dönüyorlar, Trabzon bir şey oynamamış, yürüyecek hali yok. Kafile sanki maç kazanmış gibi sevinerek İstanbul'a dönüyor. Pazar günkü Beşiktaş maçından sonra yönetimden, ‘‘Aferin çocuklar iyi mücadele ettiniz, prim verelim’’ lafları çıkıyor. F.Bahçe takımı eskiye göre biraz daha iyi mücadele etti, o kadar, iyi oynamadı. Merak ettim televizyondaki arkadaşlardan rica ettim. ‘‘İkinci yarı Cordoba'nın eline, bırakın geri pasını, kaç defa top değdi’’ dedim.

Bakın, top Cordoba'ya ikinci 45 dakikada, 6 kere gelmiş. Bunun 3'ünde Cordoba aut atışı yapmış, top eline değmemiş. 1 defa Zago ona pas yapmış, o da ayağıyla vurmuş. Beşiktaş yarı alanından 1 faul atışı kullanmış Cordoba. Yalnız koca 45 dakikada, 1 kere Abdullah soldan, sağ içe doğru 30-40 metrelik bir top atmış. Cordoba topu tutmuş ve degaj yapmış. Şimdi bunları yazdıktan sonra iki takımın neler yaptığını daha iyi anlarsınız herhalde.

Beşiktaş tonla gol kaçırdı, bazılarını da Rüştü çıkardı. Ve F.Bahçe yöneticileri böyle bir oyuna prim vermek istiyorlar. Ama normal. Bir takımın yöneticileri Vladimir'i transfer edip imza attırdıktan sonra, lisans parası ödeneceğini anlıyorlarsa veya onlara anlatılıyorsa ve onlar da kuzu kuzu gidip 800 bin doları sokağa atıyorlarsa, böyle bir takımdan memnun olmaları ve prim vermeleri normal. Ne demişler, ‘‘Kelin merhemi olsa başına sürer’’ Diğer takımlarda merhem yokken, Fenerli yöneticilerin fazla merhem kullanmaları yüzünden takımın saçları dökülüyor.

200 dolarlık şarap

RAPAİÇ'İN
ülkesine dönmesine en fazla restaurantlar üzülüyor. Çok ehli keyif bir oyuncuymuş. ‘‘Yemekte hiç parayı düşünmezdi, 200 dolarlık şarabı, eğer canı istiyorsa gözünü kırpmadan açtırırdı’’ diyorlar. Yani maliyeti sorduğumda, ‘‘4 kişi gelip 800 milyon-1 milyar arası hesabı öder giderdi’’ yanıtını veriyorlar. Helal olsun. Demek ki kazanıyordu ki, harcıyordu. Biz bu paraları verdikten sonra adamlar neden harcamasın.
Yazarın Tüm Yazıları