Türkiye-Ermenistan Ekspresi...

Ekim 1’de yeni yasama yılına başlayan sadece TBMM değildi. Ermenistan Parlamentosu da 1 Ekim’de açıldı ve açılır açılmaz “Türkiye ile diplomatik normalleşme” tartışılmaya başlandı. Tartışma dediysek, sözün gelişi. “Tuna’nın Doğu’su”nda genellikle tartışma olmaz, atışma olur.

Haberin Devamı

Ermenistan Parlamentosu’nda da Cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan ve onun iktidarını temsil eden koalisyon hükümeti, Türkiye ile imzalanan protokollardan ötürü “Erivan’ın çıkarlarını satmak”la suçlandı.

Serj Sarkisyan, Ermenistan Parlamentosu’nda “Ermeni çıkarlarını Türkiye’ye satmak”la suçlanırken, kendisini dışarı attı. “Protokollar”ı Ermeni diasporasına benimsetmek için uzun bir geziye çıktı.

Sarkisyan, Paris, New York, Beyrut ve en son Rusya’da Rostov kentinde Diaspora Ermenilerine dil dökecek. Gerçi “Diaspora’yı dinlemeye gittiğini” söylüyor ama Diaspora da onu dinlemeyi düşünüyor.

Yani, Türkiye “Kürt Açılımı”na odaklanmışken, yanıbaşımızdaki Ermenistan “Türkiye” veya “Türk Açılımı” ile terleyeceğe benziyor.

Haberin Devamı

Bu konuya ilişkin iki husus kesin:

1.                Ne olursa olsun, Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile Ermenistan Dışişleri Bakanı Edvard Nalbandyan, 31 Ağustos’ta imzalanmış olan “Protokollar”ı verilen söz gereğince 10 Ekim günü İsviçre başkenti Bern’de imzalayacaklar.

2.                “Protokollar”ın Ermenistan Parlamentosu’nda takılma ihtimali, tüm ateşli tartışmalara ve Sarkisyan yönetiminin “satış” ithamlarına rağmen, kesin aritmetik durum nedeniyle yok.

 

***                ***              ***

“Satıldık” çığlıklarıyla iki parti kıyamet koparıyor. Biri illa bir benzetme gerekirse –illa dedik, aksi halde aralarında fark karşılamayı gereksiz kılacak cinsten- “Ermenistan MHP’si” konumundaki Taşnak Partisi bunlardan biri. Ancak, karşıt iki partinin toplam sandalye sayısı 23, buna karşılık başını Sarkisyan’ın Cumhuriyetçi Partisi’nin çektiği koalisyonunki ise 94.

Bu “aritmetik asimetri” yine de ateşli tartışmalar ve suçlamaları engellemiyor. Ermenistan Parlamentosu’nun 1 Ekim’deki açılış oturumunda 400 kişi alan salon hıncahınç dolmuş ve “Protokollar” tam yedi saat aralıksız tartışılmış. Tartışmanın daha ne kadar süreceği bilinmiyor. Bu, bir ölçüde Türkiye’nin 10 Ekim’den sonra izleyeceği rotadan etkilenecek.

Haberin Devamı

Ermenistan’da “Protokollar”a karşı olanların tezleri Türkiye’de karşı olanlarla tıpatıp ama tıpatıp aynı. Aynı konu başlıklarında “satış” suçlamasında bulunuyorlar.

Taşnak dışında kalan ve iyi-kötü aklı başında kabul edilen (diyelim ki, bizde CHP’ye yakın çevrelerin Ermenistan benzerleri) kimi şahsiyetler, ‘Protokollar”da yer alan (ya da almayan) sözcüklerin, “potansiyel olarak” Ermenistan açısından dezavantajlı olduğunu ileri sürüyorlar. Yani, Ermenistan’da da Şükrü Elekdağ eksikliği çekilmiyor.

Bu muhalif tezler, protokolların Türkiye-Ermenistan sınırlarının karşılıklı tanınması, toprak bütünlüğü, sınır istikrar ve arşivler ve tarihi belgeler üzerinde çalışmak amacıyla bir alt komite kurulmasına ilişkin hükümleri üzerinde yoğunlaşıyor. Bu hükümlere dikkat çeken muhalifler, bunların Ermenistan’ın uzun-vadeli diplomatik amaçlarına zarar vereceğine, eski Ermeni şehirlerinin Türk sınırları içinde kalmasını resmileştireceğine, Yukarı Karabağ’ın bağımsızlık girişimini gayrı meşru hale getireceğine ve Ermenilerin 1915’te kitlesel boğazlanmasının soykırım olarak nitelenmesinin sorgulanmasına yol açacağına vurgu yapıyorlar.

Haberin Devamı

Bugünlere uzanan Türkiye-Ermenistan yakınlaşmasına 2003’te Dışişleri Bakanı olarak, Abdullah Gül ile birlikte start vermiş olan Vartan Oskanyan’ın “Protokollar”a karşı çıkan 22 Eylül konuşmasını bir nebze hayretle okudum. Bir yerinde şöyle diyordu: “Türkiye’ye tartışmasız biçimde 18 yıldır ne istediyse veren bu protokolların mantığını anlamak mümkün değildir. Kendimizi aldatmayalım. Halkımızı yanıltmayalım. Onurumuzu ayaklar altına almayalım. Herşeye ismiyle hitap edelim.”

Oskanyan’ın başında bulunduğu Civilitas Vakfı’nın anketine baktım, “Protokollar”a karşı çıkanların oranı yüzde 81, yana olanlar yüzde 14...

 

***               ***            ***

Haberin Devamı

Bütün bunlara rağmen, bu işlerin “yürüyeceğine” ilişkin bende uyanan kanı, Kafkasya’daki “yeni stratejik ayarlar” ile ilgili. Türkiye-Ermenistan ilişkilerindeki normalleşme eğer “soykırım” ve “sınır”a ilişkin 1921 Kars Anlaşması’nın kabulü gibi konular nedeniyle tıkanıyorsa, “Protokollar” bu engelleri kaldırıyor.

Geri kalıyor esas olarak Azerbaycan ile Ermenistan arasındaki Karabağ sorunu. Türkiye’yi de içine alan bir “çözümsüzlük üçgeni”ne dönüşen konu. Karabağ’da yakın gelecekte ilerleme olacağına ve dolayısıyla onun da engel olmaktan çıkabileceğine ipuçu veren, bir Amerikan dergisinde önceki gün yer alan şu satırlara bir göz atın:

“Dağlık-Karabağ’ın siyasi statükosunda şimdi bir değişikliğin başlıca güçlerin çıkarına olacağı şaşırtıcı olmayabilir. Bugüne kadar Dağlık-Karabağ’a ilişkin statüko Baku dışındaki belli başlı aktörlerin çıkarınaydı. Bu dondurulmuş ihtilaf Moskova tarafından Azerbaycan’da siyaseti etkilemek için kullanılıyordu. Dağlık-Karabağ Ermenileriyle ilgili, onların günlük yaşamlarını Azerbaycan egemenliği dışında devam ettirebildikleri ‘yeni bölgesel gerçekler’ ve siyasi dönüşümler’ ortaya çıktı. Dağlık-Karabağ’ın varlığı hiçbir şekilde enerji naklini etkilemiyor. Zira, o bölge genellikle oldukça düz arazilerle çevrili olduğu için boru hatlarını Karabağ’ın dağlarından aşırmak için hiçbir mantıklı neden yok. Dahası Dağlık-Karabağ’ın petrol ve doğal gaz kaynakları da yok. Bu ‘yeni bölgesel gerçekler’in ışığında yakın gelecekte Dağlık-Karabağ için gerçek bir çözüm mümkün olabilir.

Haberin Devamı

Şuna kısaca Rusya’nın çözüme “yeşil ışık” yakması da diyebiliriz.

Bu arada, Ermenistan’ın stratejik altyapısının, yani elektrik şebekesinin, nükleer enerji santralinin, demiryolu sisteminin Rusların elinde bulunduğunu hatırlayalım.

Ruslar, İran-Ermenistan gaz hattıyla ilgileniyor ve Türkiye ile sınırların açılması halinde enerji naklinden elde edilecek gelir, ABD doları olarak hesaplanıyor.

Tabii, Rusya’nın Türkiye-Ermenistan yakınlaşmasıyla Gürcistan’ın stratejik değerinin düşmesinde Rusların çıkar gördüğünü de bir kenara yazın.

Rus Demiryolları’na bağlı olan Güney Kafkasya Demiryolu şirketinin Ermenistan hükümetiyle 1,5 milyon dolarlık bir yatırım üzerinde anlaştığını ve Türkiye’ye gidecek demiryolunu inşa etmeye başladığını da haber verelim. Öyle bir durumda Ermenistan’ın Gürcistan üzerinden geçen 6 milyon tonluk ihracatı, Rus kontrolünde yön değiştirmiş olacak.

Bu işler böyle. “Türkiye-Ermenistan treni” de bu nedenle yürümek zorunda. Ekspres hızında...

 

Yazarın Tüm Yazıları