Kürtlerin “saklı” coğrafyasından...

Nefes kesen bir coğrafya. Van’dan Bahçesaray’a, eski adıyla ya da sakinlerinin hala kendi aralarında kullandıkları adıyla Müküs’e doğru yol alıyorum. 3000 metre yükseklikteki Kırapet Geçiti’ni aştıktan sonra yol, sonra 10 kilometre aşağıdaki Bahçesaray’a varmak için S çizerek kaygan ve daracık virajlardan iniyor. Yol falan değil. Toprak-kaya bileşimi bir zeminde hoplaya zıplaya iniyoruz.

Haberin Devamı

Şoför gözünü ayırdaman, “Bu yolda hata yapılmaz” diyor. Doğru. Tek bir direksiyon hatası ile 2000 metreden aşağıya dikine uçuverirsiniz. Sağ ve sol yanımızda kır çiçekleriyle süslenmiş çıplak dağların yamaçlarında yüzlerce metre uzunluğunda birbirine paralel çığ yolları. Bahçesaray’ın komşu ilçesi Çatak’lı şoförümüz, iki yıldan beri ilk kez geldiği bu yoldan gözünü ayırmayarak, “Kışın buradan geçiyor olsak, bu motor sesi tüm bu dağlarda çığı tetikler, her yönden çığ inmeye başlar” diye nefes kesici coğrafyaya ilgili ayrıntılı bilgiler vermeye devam ediyor.

Bahçesaray, zaten bu nedenle yılın 12 ayının 8 ayını kardan dış dünya ile irtibat kesilerek geçiriyor. Bu özelliği nedeniyle ilginç bir şöhreti var, kiminle konuşsanız “Bahçesaray, 4 ay Van’a bağlıdır, 8 ay Allah’a” diyor yarı-şaka.

Haberin Devamı

Gözüm dağ doruklarını aşamadan ufku taramayı deniyor. Sol çaprazımdaki yüce dağ dorukları birbiri ardına Hakkari’ye doğru gidiyorlar, sağ çaprazımda Bitlis’in Hizan’ının yönünü gösteriyorlar, dümdüz baktığımda Siirt’in Pervari’sini.

Bu göz kamaştırıcı muhteşem coğrafyayı seyrederken, aslında Kürtlerin tarih boyunca “bağımsız” ve “başına buyruk” yaşadıklarını görüyorum. Bugünün meselesinin ise aslında Kürtlerin demokratik bir ülkede “özgür” yaşamalarının formülünü bulmak olduğunu düşünüyorum.

Arabadaki kızım, geçen yıl Doğu Türkistan’da Kaşgar’a yaptığı geziyi hatırlıyor, “Kaşgar’dan Pakistan sınırına doğru aynen bu görüntüler vardı” diyor yarı-şaşkınlık, yarı-hayranlıkla. “Bende” diyorum, “Bir buçuk ay önce Afganistan’daki efsanevi Hindikuş dağlarını hatırladım. İkiz kardeşi gibi buraların.”

Buralar dalga dalga devam edip, Irak’ın kuzeyinde Barzan ve Zap bölgesiyle güneye doğru uzayıp gidiyor.

PKK’nın “operasyon alanı”nda mıyız?

***            ***           ***

Hayır. Yol boyu 68 iş makinası, Van-Bahçesaray yolunu yapmak için doğayla inanılmaz bir didişme içinde, bir yıl sonra Bahçesaray’ı dünyaya bağlama mücadelesi veriyorlar.

Haberin Devamı

Bu iddianın Tayyip Erdoğan’ın bir “rüyası” olduğunu çok geçmeden Bahçesaray’a varınca öğreneceğim. Başbakan, iki yıl önce Bahçesaray’a gelip, Hizan üzerinden yol yapımını başlatmış. Ama Bahçesaray’ın doğa ile mücadele ederek Van’a bağlanma yolunun asıl onuru Ak Parti’nin Van Milletvekili Gülşen Orhan’a ait. Başbakan’ın gönlüne ve zihnine girerek, bu muazzam girişimin başlamasına ön ayak olmuş.

Bahçesaray’ın kendisi başka bir alem. Onca meşakkatli bir yolculuktan sonra oraya vardığınızda berrak suları ile çılgın bir devinimle akarak Dicle’yle buluşmaya koşan Müküs Suyu’nun üzerinde kurulu bu “saklıkent” ilk kez bir festival düzenlemenin tatlı heyecanını yaşıyor. Fakiye Teyran Festivali.

Haberin Devamı

Fakiye Teyran, Türkçe’de Yunus Emre neyse, Kürtçe’de o. 16. Yüzyıl’da yaşamış, Müküs’de doğmuş, orada defnedilmiş bir bilge kişi.Kuşlarla konuşurmuş. Kuşlarla konuşmalarını yazıya dökmüş. Öyle ki, kuşların bir parçası olmuş. Doğayla öylesine bütünleşebildiği için varoluşun ilahi sırlarını yakalamış sanki. Adına da bir bilge tevazuunu yansıtan “Kuşların Öğrencisi” anlamında Fekiye Teyran denmiş

Şimdi onun Müküs Suyu’na bir ceviz ormanının içinden bakan gösterişsiz mezarına bir türbe yapma girişimi var. Türbesinin taşları Midyad’tan getiriliyor. Daha önemlisi onun ismiyle Bahçesaray’da bir festival düzenlenmeye başlanması ve Bakan Egemen Bağış’ın bu festival münasebetiyle Bahçesaray’a ayak basması. Gerçi o bizim gibi dağları aşarak değil, helikopterle gelmiş ama olsun. Fekiye Teyran, AB Başmüzakerecisi’nin diline düşmüşya.

Haberin Devamı

Festival’in en önemli etkinliği ise, Satranç Turnuvası. Evet, Satranç Turnuvası, çünkü Bahçesaray’da herkes, evet herkes yediden yetmişe satranç biliyor ve satranç oynuyor.

Burada herşey gibi bu da bir “sürreel” Bahçesaray özelliği. Kimisi bunu 1914 yılına dek medreselerde satrança izin verilmesi gibisinden bir “tarihi gelenek”la açıklıyor, kimisi daha makul bir izahla, Bahçesaray’ınher yıl 8 ay boyunca dünya ile bağlantısının kopmasından ötürü insanların satranç oynayarak vakit geçirmek istemesiyle.

Ama tavla ve okey değil, satranç oynanıyor. Bahçesaraylıların başka bir meşgalesi olmadığı gibi, satranç oynamaktan zevk alıyorlar. Haliyle, dünya ile yılın büyük bölümünde ilişkisini koparan bu küçük yerleşim merkezi, belki de tüm Türkiye’nin kişi başına düşen en zeki insanlarını barındırıyor. Zaten, Bahçesaray’ın bu yıla dek 20 yıl belediye başkanlığını yapan Naci Orhan’ı tanıdığınız vakit, Bahçesaray ve zeka ve nüktedanlığın zirvesini görüyorsunuz.

Haberin Devamı

Naci Orhan, 1849’a dek bu bölgeye hükmetmiş bir Mir yani prens ailesinden geldiğini öğrendiğinizde, bilgelik ve Kürt aristokratlığının nasıl bir şey olduğunu da fark ediyorsunuz.

Elbette bu topraklarda hemen her yerleşim noktasındaki Ermeni kiliseleri ve mezarlıklarının kalıntıları ve hemen her yerde karşısınıza çıkabilecek Urartu döneminin izleri, tarihin çarpıcı bir sessizlikle bu bölgenin kültür derinliğini zihninize sokuyor.

Sadece coğrafyası başdöndürücü değil bu bölgenin, insan dokusu, insan davranışları, tarih ve kültür derinliği de. “Geri kalmışlık” ve “ulaşım imkansızlığı” gibi kavramlar ile bu tür “zenginlikler” tuhaf bir paradoksu ortaya koyuyorlar.

***            ***           ***

Bahçesaray’ın orta yerinde,insan ruhunu okşayan ebedi bir şırıltıyla akan Müküs Suyu’nda birdenbire rafting botları beliriyor. Bahçesaray’a gelmişseniz, Müküs Suyu’nun üzerine rafting yapmak, Mekke’ye gidip Kabe’yi görmek gibi bir zorunluluk adeta.

Bahçesaray’ın bir başka “sürreel” özelliği.Rafting’e öncülük yapmak için ta Artvin’in Yusufeli’nden kalkıp gelmiş ekipler var. Siyaset ve medya merkezlerinin dışında, Türkiye’nin en kuş uçmaz-kervan geçmez noktalarında müthiş bir “entegrasyon”un günbegün yaşanabilirliğine tanık oluyorsunuz.

Kürt sorununun çözümü... Hükümetten beklenen Kürt açılımı...

Bunların doğru cevaplarını,karmaşık siyasi tahlillerden ziyade, belki de, günlük hayatın basit insan ilişkilerinin içinde yakalamak ve bulmak mümkün.

Van’dan Bahçesaray’a yol yapılmadan gitmeye kalkarsanız, ne demek istediğimi anlayabilirsiniz. Yol yapıldıktan sonra anlamak daha da kolaylaşacak.

Bu sorun çözülecek. Mutlaka çözülecek. Çözülmek zorunda.

 

 

 

Yazarın Tüm Yazıları