Nasıl bir 'Kürt açılımı'? (2)

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün "devlet kurumları arasındaki uyum"dan söz ederek "tarihi fırsat" nitelemesini yaptığı, Başbakan Tayyip Erdoğan'ın "Kürt açılımı" dediği "şey", Kürt sorununun "çözümü" değildir.

Haberin Devamı

O nedenle, "PKK'nın ve Abdullah Öcalan'ın çözüm sürecine dahil edilmesi"nin "yararı"na işaret eden görüşler, sorunun "çözümü"ne ilişkindir. Başbakan'ın "Kürt açılımı" dediği "şey"in ön şartı değildir.

Bu konuda dün yayımlanan ilk yazımızın sonunda anlatmak istediğimiz buydu; PKK ve Abdullah Öcalan'ın "sürece dahil edilmesi" ile "Kürt açılımı"nı birbirine karıştırmamak gerekir. İlki, ikincisinin "olmazsa olmaz"ı değil.

Hükümet, şayet içerikli, kimlik hakları ve bunlara ilişkin uygulama alanını genişletici, demokratik herhangi bir ülkede olan cinsten düzenlemeler yapmak istiyor ve buna "Kürt açılımı" diyorsa, yapabilir.

Bunu/bunları yapmak için kimseyi "muhatap" almak zorunda değildir; kimseyle "müzakere" etmek zorunda da değildir. "Tek taraflı irade" ile "Kürt açılımı"nı gerçekleştirebilir ve gerçekleştirmelidir.

Bırakın, PKK ya da Abdullah Öcalan'ı, o "açılım" içinDTP ile bile görüşmesi gerekmez. Bir "hükümet politikası" olamaz mı? Varsa, uygular.

Başbakan'ın "Kürt açılımı" dediği "şey"in içeriğine ilişkin hususlar, çok önceden yapılması zaten gereken şeylerdi. Bunlar için Ak Parti olmak da gerekmez, bu adımları atacak bir hükümetin tekrar edelim- herhangi bir partiyle müzakeresi de gerekmez.

Peki, bunlar "Kürt sorunu"nun "çözümü" yönünde adımlar değil midir?

Öyledir. Ancak Kürt sorununun "çözümü" değildir.
 
* * *
Hükümet-asker kopukluğunun tekrar ortaya çıkmasından sonra, "devlet kurumları içinde uyum"dan hâlâ söz edebiliyor muyuz, bilmiyorum. Asker hariç, devlet kurumları arasında "uyum" bozukluğu için bir sebep yok.

Ancak "askerlerin sivil yargıda yargılanmaları"nı sağlayan yasa değişikliklerinden sonra, Başbakan ile Genelkurmay Başkanı arasında bir "mesafe açıklığı"nın kendini gösterdiği, Ankara'da bir "şehir efsanesi" sayılmıyor.

Bırakın "Kürt sorunu"nun "çözümü"nü, "Kürt açılımı" bile pek kolay görünmüyor.

Sorunun çözümününse pek yakınında değiliz. Hükümetin "Kürt açılımı" başka şey, Kürt sorununun "çözümü" başka şey. Derdimiz sorunu çözmekse, işte o zaman "PKK'yı yok sayamaz, Abdullah Öcalan'ı göz ardı edemezsiniz". Tabii, niyetiniz sorunu çözmekse.

Sorunun doğrudan taraflarından birini yok sayarak, onun "karar merkezi"ni göz ardı ederek neyi çözebilirsiniz?

O bakımdan, Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Galip Ensarioğlu'nun şu sözleriyle anlatmak istediği doğrudur: "Kürt sorunu çözüldüğü zaman, bu sorunla var olan diğer sorunları da çözmek zorundasınız. PKK'yı yok sayan, görmezden gelen çözümler, talep edilen haklar karşılansa bile şiddetin çözümüne katkı sağlamaz. Şiddetin kökten çözülmesini istiyorsanız, talep edilen haklar ve demokratikleşme ile birlikte Kürt sorunu, PKK ve diğer sorunları eş zamanlı çözmek zorundasınız."

Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı kimdir?
 
1. İşadamıdır. Yani, bölgenin "dağa çıkmak zorunda kalan" parasız-pulsuz garibanlarından biri değildir. Konumu gereği, şiddetin durmasından, bölgede istikrardan "sınıf çıkarı" olan kişilerin başındadır.
2. Siyasi düşünceleri itibarıyla "Kürt milliyetçiliği"nin yakınına uğramamıştır. DYP'nin eski Diyarbakır İl Başkanı'dır, DP ve Adalet Partisi çizgisini taşıyan, tanınmış bir aileye mensuptur.
Dolayısıyla onun Abdullah Öcalan hakkında söyledikleri ilginç. Şöyle dedi:
"... Öcalan'ın 15 Ağustos'a kadar sunacağı yol haritası belli bir kesim açısından önem arz etmektedir. Bunu artık her kesim dile getiriyor. Öcalan'ın bu katkısı tabii ki göz ardı edilmemeli. Devletin resmi olarak oturup Öcalan ile pazarlık yapması düşünülemez ama Öcalan'ın açıklayacağı yol haritasının da ön açıcı olabileceğini düşünüyoruz. Eğer birileri çözüme katkı sunmak istiyorsa, bu Öcalan olabilir, bu PKK olabilir, bu DTP ya da başka birileri olabilir."
Aslına bakarsanız, özellikle DTP olabilir.
Eğer PKK ya da Abdullah Öcalan'ın "çözüm katkısı"nı bile sindiremeyecek ölçüde iç politika dengelerinin "kısmi felç"ine uğrayan bir hükümet söz konusuysa, DTP'nin çözüm doğrultusundaki rolünü artırması gerekiyor. Zira, hükümetin "Kürt açılımı"yla önünü açacağı zaten Kürt siyasetinin şiddete başvurulmadan "meşru zeminler"de yapılabilmesi.
Yani PKK'nın silahlarıyla dağlarda dolaşacağına, aynı bakış açısının kendisini mikrofon ile TBMM çatısı altında ifade edebilmesi.
DTP bu.
Bu DTP'yle de -ki TBMM'de görüşerek Obama önemli bir meşruiyet sağladı- "küs" kalarak, el uzatmayarak, Hizbullah'a, Hamas'a seçim referansıyla gösterilen müzaheretten mahrum bırakarak, Türkiye'de bir "barış ortamı"nın oluşmasına ve Kürt sorununun çözümüne katkıdan söz etmenin manası var mıdır?
Aynı şeylerin altını çizen ve Güneydoğu'nun nabzını iktidar partisi içinde herkesten daha iyi bilen ve hisseden Ak Parti milletvekilleri için "Söz ola, kestire başı" diyerek, onların açıklamalarına yönelik "caydırıcı" bir dil kullanmanın benimsenecek yanı var mıdır?
 
* * *
Galip Ensarioğlu'nun değerlendirmelerine dönelim; "Kürt açılımı" ile "hükümetin çok önemli süreçler, mesafeler kat edeceğini" söyledikten sonra şunu ekliyor: "Yalnız hükümetin kullandığı dilde birtakım eksiklikler var. Kürt sorununu çözerken, tarafları yok sayan dil, sorunun çözümüne katkı sunmamıştır. (Hükümet) Aslında çok önemli şeyler yapmakla birlikte, tüm siyasi partileri, sivil toplum kuruluşlarını bu işin içerisine katarak birlikte çözüm aramalı. Birilerini dışarıda tutarak, yok sayarak, görmezden gelerek ve birilerini de alt etme adına birtakım açılımlar yaparsanız, o açılımlar da boşa çıkmış olur."

İşte "iş"in asıl tehlikesi burada. Tam burada.

"Bu memlekete komünizm gerekirse onu da biz getiririz" diyen 1940'ların faşizan tek parti zihniyetinin, bir "devlet zihniyeti" olarak Ankara'ya yerleşen ve iktidar kulpunun bir yerinden tutan herkesin iliklerine kadar yerleşmiş olmasında.

"Kürt açılımı"nı tümüyle tepeden bir "devlet operasyonu" veya Iraklı Kürt ve Amerikalı ahbaplarınızla sağlanacak "perde arkası mutabakatlar"ı yeterli sayacağınız, "dış boyutu" da sağlama alınmış bir mekanizma olarak görürseniz, içerideki "insan unsuru"na dikkat etmezseniz, korkarım, pek uzun yol alamazsınız.
Bölge halkını, bölge halkının siyasi temsilcilerini -zaten topu topu iki partide temsil ediliyorlar- "Kürt açılımı"nda kucaklamazsanız ve bunu yapmayı önemsemezseniz, istediğiniz sonucu alamayabilir ve "tarihi fırsatı" boş yere kaçırmış olabilirsiniz.

Yine de Kürt sorununun "çözümü" değilse ve öyle olduğuna aldanılmaması gerekse bile, "Kürt açılımı"nın hiçbir zararı yok. Yararı var.
Yeter ki olabilsin.

Yeter ki "çözüm yolları" açılabilsin.

Ha gayret. En önemlisi, "siyasi cesaret"...

Yazarın Tüm Yazıları