İran’a bir de buradan bakın...

İran, “Türkler”in kafasını karıştırdı. Karmakarışık etti. Nereden tutacaklarını, ne anlamaları gerektiğini, nasıl davranmaları gerektiğini bilemiyorlar.

Haberin Devamı

Sığ bir anti-emperyalist söylemle kerameti kendinden menkul solcu takılanlar bunun “Renkli Devrim” olmadığını ispata çalışmakla helak oluyorlar. Yani, Gürcistan ve Ukrayna’daki gibi “Soros’un parmak izleri”nin bulunduğu bir durum yok onlara göre. Devrim falan da söz konusu değil.

Dillerinin altında İran’daki “baskı rejimi”ne sırf “anti-Amerikan söylemi” nedeniyle sempati duydukları var ama onu açıkça söyleyemiyorlar.

Bunların bir kısmı, tıpkı “Rehber” Khamenei’nin son Cuma hutbesinde iddia ettiği gibi olan-bitenin altında “dış güçler”i yani ABD’yi hatta Obama’yı görerek kendilerini rahatlıyorlar.

Bunların sayıları da fazla değil, görüşleri de pek sığ. Ne dediklerinin önemi yok.

İslamcı çevrelerde de kafa karışıklığı iki farklı biçimde kendini ortaya koyuyor. Bir kısmı, “İran İslam Cumhuriyeti” adındaki mevcut “baskı rejimi”ni “İslam” ile eş anlamlı algılamak eğilimindeler. O nedenle, İran halkının rejimi tepkisinden hiç hoşnut değiller. Bu çevre, İran’da seçimleri Ahmedinejad’ın hakkıyla kazanmış olduğunda imanlı. “Kırsal alan Ahmedinejad’ı, yüzü Batı’ya dönük ama sayılar az orta sınıflar Musavi’yi destekledi” cinsinden “derin” sosyolojik tahliller esas olarak bu çevreden çıktı.

Haberin Devamı

İslamcıların bir kısmı ise, Mir Hüseyin Musavi’nin Humeyni’nin Başbakanı olduğunu hatırlatarak, diğer muhalif adayların da İslam Devrimi’nin ilk kuşak yöneticileri arasında bulunduğunu vurgulayarak İran’da olan-bitenin bir “rejim değişikliği”ne yönelmediğini söyleyerek, kendilerini ferahlatma çabasındalar.

Kimi laik çevreler de, aynı mantıkla olan-bitene dudak büküyorlar.

Çok değişik yelpazeden birçok “Türk”ün ortak kanısı, İran’daki gelişmelerin “esaslı bir değişikliği” ifade etmediği.

 

***                  ***               ***

 

Böylelerine hemen sormak gerekiyor: Nereden biliyorsunuz? İran hakkında doğru dürüst hiçbir şey bilmeden, hiç anlamadan nereden biliyorsunuz?

1978’de Şah’a karşı gösteriler Tahran’da patlak verdiği vakit, çok kişi yine dudak bükmüştü. Şah rejimi, Amerika’nın “Körfez jandarması” idi. Tepeden tırnağa silahlı büyük ve güçlü bir orduya sahipti. Savak adındaki İran gizli servisi duyan herkesin dudağını uçuklatırdı. Tahran’ın Evin hapishanesinin kötü namını duymayan yoktu. Şah rejiminin yıkılabileceğini düşünenin aklından zoru olmalıydı.

Haberin Devamı

Ama altı ay sonra, 1 Şubat 1979’da Humeyni’nin Tahran’a dönmesiyle simgelenerek, o rejim çöküverdi. Şah, çoktan ülkeyi terk etmişti.

İran’da daha işin başındayız. Neyin ne olacağını, işlerin nereye varacağını ilan etmek için çok erken.

Tıpkı, Abdullah Gül’ün ve Tayyip Erdoğan’ın aceleleri neyse, İran seçim komisyonunun seçimlerin sonucunu alelacele açıklamasından bir-iki saat içinde Ahmedinejad’a tebrik mesajı göndermek için kuyruğun en önüne geçmelerinin “çok erken” olduğu gibi.

Birkaç saat bekleselerdi bari. Çünkü, birkaç saat sonra 1979’daki Büyük Devrim’den bu yana rastlanan en büyük kitle gösterileriyle sarsılmaya başladı Tahran.

İran’da şu dönemde taraf tutmak akıllı bir siyasi tavır elbette olmaz ama taraflardan birini, hem de mevcut iktidarı hararetle destekler bir görüntü vermek ise hiç olmaz.

Haberin Devamı

İran’da şu dönem yaşananları bir “devrim durumu” niye nitelemek doğru mu?

Financial Times gazetesinde “devrim durumu şartları”na ilişkin gayet ilginç bir yazı yayımlandı. İki istisnası dışında “devrim durumu”nun tüm şartları bugünün İran’ında mevcut. O iki istisna ise, “güvenlik güçlerinde bölünme” ve “hatırı sayılır dış destek”.

1979’da İran Ordusu, sokaklara dökülen halkına silahlarını çeviremeyince ve felç olunca Şah Tahran’ı terketmiş ve “Devrim”in zaferine giden yollar açılmıştı. 2009 İran’ında Devrim Muhafızları ile Besiç adındaki güvenlik güçlerinde bir bölünme yok. Hattaşiddet kullanmak konusunda bayağı arzulular da. Ama başka bir şey var. Halkın kanını döktüler.

Haberin Devamı

Halkının kanını döken bir rejim, iflah olmaz. Ayakta kalmaya devam etse de, iflah olmaz.

İran’da olan bu.

 

***                 ***                ***

 

Bir başka çok önemli olgu daha var İran’da; hernekadar güvenlik güçlerinde bir bölünme yoksa da, “yönetici elit” içinde bölünme var. Çok ciddi bir bölünme. “Rehber”i seçen “Şura-yı Hubregan” yani “Uzmanlar Meclisi” adında tümü din adamlarından oluşan sekiz yıl için seçilmiş kurulun başındaki Haşemi Rafsancani, Kurul içinde büyük kulis faaliyetinde. Khameni’nin görevden alınmasını yerine birkaç din adamından oluşan bir “Rehberlik” mekanizmasının kurulmasını sağlamak için yol alıyor.

Humeyni’nin Başbakanı Mir Hüseyin Musavi’den, eski Meclis Başkanı Ayetullah Karrubi’ye ondan bir zamanlar Humeyni’nin halefi olarak ilan edilmiş Kum’da yaşayan Büyük Ayetullah Hüseyin Montazeri’ye ve aday olsa Cumhurbaşkanı seçilmesinde kuşku bulunmayan Hüccetülislam Muhammed Khatemi’yi uzanan bir “ittifak’ın desteği altında hareket eden büyük bir kitlesel muhalefet sahnede.

Haberin Devamı

Ama en önemlisi, “iktidar mücadelesi”ni kazansa ve ayakta kalmaya devam etse bile “mevcut rejim”in “meşruiyetini şimdiden yitirmiş olması. Şu satırları izleyelim:

“Durumun büyük bilinmeyeni gösterilerin şiddetle bastırılmasının etkisi. Bir rejim halkını öldürmeye başladığı vakit, çizgiyi aşmış demektir. Kimi zaman, İran’da 1979’da olduğu gibi sokaklarda akıtılan kan öylesine bir güven ve popülarite kaybına yol açar ki, rejimin sonunu getirir. Başka durumlarda ise, eğer bir hükümet yeterince kaba ve acımasız ise, şiddete dayalı baskı sonuç verir. 1989’daki Çin bunun en açık örneğidir.

Bununla birlikte, göstericileri öldürmek, İran hükümetinin meşruiyet iddialarını ortadan kaldırmıştır. Bu, kısa vadede rejimin ayakta kalmasını sağlayabilir. Uzun vadede ise, kesinlikle sonunu getirir.”

İran’a bir de buradan bakın...

Yazarın Tüm Yazıları