Nuri Bilge Ceylan’a teşekkürler

Şeklen 40, gerçekte ise 16. Adana Altın Koza Film Festivali, cumartesi gecesi yapılan sade ve şık törenle sona erdi.

Akdeniz Ülkeleri Kısa Film ve Öğrenci Filmleri ödüllerinin dağıtıldığı ilk yarı daha hızlı akabilirdi tabii.

Ama ikinci yarı müthişti.

Çünkü bu bölümde sahnede ödülleri gerekçeleriyle birlikte açıklayan Ulusal Yarışma Jüri Başkanı Nuri Bilge Ceylan vardı. Sinema dersi gibiydi. O anlattı, biz ağzımız açık dinledik. Bilgeliğini ve otoritesini daha ilk ödülü açıklarken ortaya koydu.

“Stüdyo ödülü saçma bir ödül, olmaması gerektiğini düşündüğümüz için iptal etmeyi uygun gördük” deyiverdi.

Ama bunun ardından açıklamasını da yaptı tabii: “Ödüllerin daha yaratıcı dallarda verilmesini istiyoruz. Ayrıca artık filmler farklı stüdyolarda işlem görüyor. Stüdyolar bile bu ödülün gereksizliğinin farkında.”

Bundan sonra stüdyo ödülü vermeye cesaret edecek bir film festivali daha olur mu merak ediyorum doğrusu.

Ceylan’ın her bir ödülü detaylarıyla açıkladığı konuşmalarından sinema adına çıkarılacak ders çok.

Ama ben asıl dersi hayat adına çıkardım.

Yılmaz Güney Özel Ödülü’nü açıklarken Adana’da bir Yılmaz Güney müzesi olmamasını eleştirdi.

Hem de çok güzel bir konuşmanın ardından yaptı bunu. Moskova’ya gittiğinde Çehov ve Tarkovski’nin müzelerine giderek onların eşyalarıyla vakit geçirdiğini söyledi.

Büyük sanatçıların bir zamanlar yaşadıkları yerlere gitmek, aynı havayı solumak ve onların eşyalarıyla vakit geçirmek...

Ne kadar özel ve örnek bir davranış, öyle değil mi?

Nuri Bilge Ceylan’ın önerisini her fırsatta yapacağım, size de tavsiye ederim.

Adana’da altın değerindeki filmler

Kim demiş yönetmenlik erkek işi diye.

Bu yıl Adana’da En ıyi Film Ödülü’nü paylaşan iki filmin yönetmeni de kadındı.

Pelin Esmer “11’e 10 Kala”, Aslı Özge ise “Köprüdekiler” filmleriyle ödüllendirildiler.

Altın Koza’da en çok konuşulan filmlerin başında hem SıYAD hem de Yılmaz Güney Özel Ödülü’nü alan belgesel drama “ıki Dil Bir Bavul” geliyordu.
Organ Eskiköy ve Özgür Doğan’ın yönettiği film Urfa’nın bir köyünde çekilmiş. Bir ilkokul öğretmeninin hiç Türkçe bilmeyen öğrencileriyle kurduğu sıcak ilişkiyi anlatıyor.

İzlenmesi, izlettirilmesi gereken bir film.

Ahmet Hakan’ın sinemacı kardeşi Mahmut Fazıl Coşkun’un yönettiği “Uzak ıhtimal”in gireceği festivallerde ödüllere ne kadar yakın duracağını daha önce bu köşede yazmıştım.

“Uzak ıhtimal”, ıstanbul Film Festivali’ndeki başarısından sonra Adana’da En ıyi Yönetmen, En ıyi Erkek (Nadir Sarıbacak) ve Kadın (Görkem Yeltan) oyuncu ödüllerini hakkıyla aldı.

Coşkun’un bir müezzin ve rahibenin aşkını anlatan filmini daha çok konuşacağız.

Üstelik sadece biz değil, uluslararası festivaller sayesinde dünya da konuşacak.

“Uzak ıhtimal”i festivallerde izleyememiş olanlar iyice merak etmiştir.

Vizyona girmesine birkaç ay kaldı, biraz daha sabır.

Yaşar ve yaşlanma

Telefon çaldı, arayan Yaşar.

“21’imi geçtim eyvah” başlıklı yazımı okumuş ve çok üzülmüş.

“İlk kez bir yazarı arıyorum, senin samimiyetine güvendiğim için bu konuşmayı yapma gereği hissettim” diyor.

Uzun konuşmamızı kısaca özetleyeyim.

Yaşar, iki yıl kadar önce bir röportajında satır arasında söylediği bir cümlenin yanlış anlaşılmasının kurbanı olmuş.

“60 yaşına bile gelsem 20’lik kızlarla birlikte olurum demek için deli olmam gerek” diyor.

Peki Yaşar o röportajında ne demek istemiş?

O aslında ruhen genç kalmaktan söz etmiş.

40’ına da 50’sine de gelse ruhunun genç kalacağını düşünüyormuş.

Üstelik bu hem erkekler hem de kadınlar için geçerliymiş.

Bu durumda kendisiyle birlikte yaşlanan ama ruhu genç kalabilen tüm kadınlar da onun “20’li yaşlarda” tanımına giriyor elbette. Yanlış anlamaları düzeltmiş olalım.

Çocuk sevmek ya da sevmemek!

Okan Bayülgen, istediği kadar “2009 bana bir kadın, bir bebek, bir de kelebek getirdi” diye durumu düzeltmeye çalışmış olsun. Ailece çocuk sevmediklerini açıklayınca oklara hedef oldu bir kere.

Peki ona yüklenenler haklı mı?

Bence değiller.

Çocuk sevmeden çocuk yapılır mıymış?

Yapılır tabii, niye yapılmasın ki.

Zaten “Çocuk sevmeyiz” demişler, “Kendi çocuğumuzu sevmeyeceğiz” dememişler ki.

Bkz. ben. Yolda bir bebek, bir köpek görünce, “Ah ne güzel şey” diye doğrudan köpeğe yönelirdim.
şimdi kızım bir yana, dünyalar diğer yana.

Darısı şirin ve Okan’ın başına.
Yazarın Tüm Yazıları