Cemil İpekçi, Yonca Ebüzziya ve Park Şamdan

Zamana karşı koymak kolay değil elbet. Bu insanlar için olduğu kadar mekánlar için de geçerli. Bu çağdaş hele hele bizim diyarda, teslim olmadan, kabullenmeden, olduğun gibi kalmak ciddi bir çaba gerektiriyor. Olduğun gibi kalırken üzerini ince bir toz bulutunun kaplamasına izin vermemek, ayrı bir çaba.

15 yıl işimin en hummalı dönemleri yılbaşlarına denk geldi. ‘‘Yılbaşı gecesi ne yapacaksın’’ sorusunu, hele şu sırtımdaki küfeyi atayım uyuyacağım diye yanıtlar, öyle de yapardım. Herkesin hazırlanıp kendini dışarı attığı saatlerde eve gelir, onlar kuşluk vakti yorgun argın dönerlerken, ben uyumuş, zinde sokağa çıkardım.

Bu hálá böyle: Bilirsiniz insanlar bir şaşkınlıklarından bir de alışkanlıklarından kolay kolay kurtulamazlarmış.

Gene o yıllarda birkaç arkadaş yılbaşı arifesi ya da ertesi Park Şamdan'da akşama devrilen uzun öğle yemekleri yemeyi adet edinmiştik. Geçen yılın götürdüklerini gelen yılın beklentileriyle harmanlar, gençlik bu ya değişmesini umduğumuz hayatlarımız için, değişmeyeceğini bildiğimiz Şamdan'da yeni yıla kadeh kaldırırdık.

Bu da hálá böyle.

Zamana karşı koymak kolay değil elbet. Bu insanlar için olduğu kadar mekánlar için de geçerli. Bu çağdaş hele hele bizim diyarda, teslim olmadan, kabullenmeden, olduğun gibi kalmak ciddi bir çaba gerektiriyor. Olduğun gibi kalırken üzerini ince bir toz bulutunun kaplamasına izin vermemek, ayrı bir çaba.

Sanıyorum sihirli formül, değişmezken eskimemeyi becerebilmek. Ve sanıyorum 'klasik' tanımlaması da tam bu işi kotarabilenler için kullanılıyor.

O gece hem Cemil hem Yonca ağız birliği etmiş gibi Şamdan'a gidelim diye önerdiklerinde işte bunları düşündüm. Bir de yazacağım yazının içinde mutlaka klas ve klasik sözcükleri geçsin istedim. Cemil İpekçi, Yonca Ebüzziya ve Park Şamdan.

İşte size klasın ve klasiğin birleştiği üç isim: Daha ne isterim?

O İKİ MASA DİLE GELSE

Merdivenin başında ışıl ışıl bir çam düzenlemesi. Kesibe yapmış. Birkaç basamak daha. Hiçbir zaman önünde iri kıyım adamların durmadığı kapının zilini çalıyorum. Bir arkadaşıma gider gibi.

Şamdan'ın barı özeldir. Oradaki iki masa dile gelip konuşsa, İstanbul'un orta yerinde duran ama hiçbir kitapta yazmayan nice hikáye anlatır. İçinde aşkların, kavgaların, atılan zarlar, kazanılan davalar, kurallarını kendi koyup kendi bozanlar ama en çok da 'mahalleye yabancı sokmayan delikanlı'ların hikáyelerini.

Yonca ile o barda bir kadeh içip Cemil'i bekledik. Cemil bütün o güzel adamlar gibi kendi halesiyle geldiğinde de masaya geçtik.

ISPANAK KÖKÜ İLE KÜLBASTI

Benim işim kolay: Ben kış aylarında Şamdan'da hemen hep aynı şeyleri yerim. Ispanak kökü salatası ve kuzu külbastı. Geç akşam saatlerinde de kimi zaman paça çorbası. Yonca da bunları seçermiş. Cemil'e gelince Cemil inatçı. Her seferinde ezbere bilmelerine rağmen üşenmeyip tarif ettiği karışık roka salatası ve mutlaka kurbağa bacağı.

Şaraba gelince şarap seçimini Ersoy'a bıraktık. Elinde en iyi ne var, o bilir dedik. Önerdiği bir şişe Yeni Zellanda Şiraz şarabını -Cemil hariç- afiyetle içtik. (Lindemans Cawarra-Cabarnet'99)

Karşımda birbirlerine kendi kardeşlerinden bile fazla benzeyen iki güzel ve özel insan, iki eski dost, iki çift yeşil göz ve tut tutabilirsen Selanik'ten İstinye'ye, çocukluktan şimdiye, sonra gençliğin deli fişek günlerine, oradan yemeye, içmeye, sıçradığı gibi BMW'ye, elbette modaya ama en çok da hayata uğrayan SÖZ, erken buluşalım erken ayrılırız dediğimiz geceyi çekti uzattı.

Tam kaçta kalktığımızı unuttum. Ama kalkar ayak ‘‘durun’’ dedim, yeni yılda gerçekleşsin diye hepimiz için bir dilek tuttum.

Dedim ya. Ne şaşkınlık, ne alışkanlık...

Değişmiyor.


İçi ve dışı aynı güzellikteki nadir insanlardandır


Arkadaşlarımdan yana şanslı oldum hep: Düşünüyorum da, akıllı, zarif, zeki, güzel, ince düşünceli, munis, cerbezeli, becerikli, iyi birçok arkadaşım oldu. Beni seven, benim sevdiğim.

Bunlardan biri de Yonca. Oysa iş onu yazmaya gelince, düpedüz zorlanıyorum. Dilimin ucunda bir sıfat dolaşıyor, sonra bırakıyorum. Derken bir diğeri. O da olmuyor. Hiçbiri Yonca'yı yeterince anlatmıyor. Belki de zarfla mazruf'un bu kadar örtüştüğü başka birini tanımadım ben demeliyim.

Gerçekten de Yonca neredeyse inandırıcılıktan uzak, içi ve dışı aynı güzellikte olan ender insanlardandır. Buldum işte: O nadidedir. Sahiden.

Önce bale yapmış. Sonra konservatuvar. Resim bölümü. Yıllarca Cemil ile birlikte koreograf olarak çalıştıktan sonra televizyonlara kültür-sanat programları. TRT, TV8, Kanal D. O dönemi, yorulurdum ama mutluydum, diye anlatır. Şimdi ne mi yapıyor? Borusan Otomotiv'in bir anlamda elçisi. Bilmezdim. Meğer dünya çapındaki böyle köklü kuruluşlar kendi imgelerine yakın buldukları kişileri 'elçi' tayin ederlermiş. Örneğin, BMW'nin Avrupa'da adı Prens Leopold ile anılırmış. Valla ben kendilerini tanımam. Ama rahatlıkla, onların prensleri varsa, bizim kraliçemiz var derim. O kadar.


CEMİL İPEKÇİ


Ne Cemil modayı bırakır Ne de moda Cemil'in peşini


Cemil İpekçi ismini bugüne kadar duymayan kaldı mı? Ya da onu tanımayan? Sanmam.

Cemil 35 yıldır moda ile iç içe yaşıyor. Hünerli ellerin, yerel malzemeler kullanarak çağdaş bir çizgi yakalayabileceğine ve Türkiye'nin kendi modasını yaratabileceğine gönülden inandı.

Pazen kullanarak yaptığı elbise ile biliyorsunuz son dünya güzellik yarışmasında en iyi tasarım ve en iyi kostüm ödüllerini aldı.

Başarıların genellikle derin bir sessizlikle karşılandığı ülkemize inat dünya ile ses verdi ya; vurun abalıya.

Moda zaten meşakkatli bir iştir. Dışarıdan bakıldığında ne denli renkli görünürse görünsün, içinde yaşayanları hırpalar. Yaratıcılığınızın öteki ucuna olur da dünyevi kaygıları aşmazsanız, denge bozuluverir. Hem bugüne kadar yapılmamışı yapmak hem de onu kullanılır kılmak zorundasınızdır. Modacıyı bıktıran da budur, yoran da bu.

Cemil'in ‘‘Yurtdışında yaşıyor olsaydın eğer’’ diye başlayan cümleler kurmasını da ‘‘Zerre kadar mecalim kalmadı artık’’ diye hayıflanmasını da anlıyorum. Ama biliyorum ki, ne Cemil modayı bırakabilir ne de moda Cemil'in peşini.

Bir de onu, sadece moda kalıplarının içine hapsetmek doğru değil. Cemil, yoklukta da bollukta da hep hayatın farklı alanlarından beslenmesini bildi.

Eğer bugün dimdik ayakta durabiliyorsa biraz da bundandır. Bir de kendinden başka kimseye borcu olmamasından.


ŞAMDAN'IN MUTFAĞINDAN


ZEYTİNYAĞLI ISPANAK KÖKÜ

Ispanak önce köklerinden ayrılarak yıkanır. İçerisine sarmısak, soğan, havuç kıyılıp, tencereye dizilir. Üzerine tuz, zeytinyağı ilave edilerek pişirilir.


PAÇA ÇORBASI

Paça temizlenip yıkanır. Bol suda limon, sarımsak, soğan ilave edilerek yaklaşık 6-7 saat pişirilir. Sonra paçalar kemiklerinden ayıklanıp ince kıyılır. Tencerede tereyağı ve un kavrulup paçanın suyu ilave edilerek çorba koyulaşıncaya kadar pişirilir. Piştikten sonra bir kenara alınıp içerisine kıyılmış paça taneleri ilave edilir. Üzerine biberli yağ ve kruton ekmek konarak servis yapılır.


Park Şamdan

Adres: Mim Kemal Öke Cd. No: 18 Nişantaşı Tel: 0.212 225 07 10-11

Rezervasyon gerekli

Fiyatlar kişi başı 50 milyon
Yazarın Tüm Yazıları