Tayyip Erdoğan ile “görüş ayrılığımız”…

Türkiye’nin gündemi insanın kafasını öncelikler sırası yapamayacak kadar yüklü. En önemli halka hangisi? Tekrar canlandırılan “Cumhuriyet mitingleri” ve bunların “nihai amacı”nın ne olduğunu tespit mi?

Haberin Devamı

Prof. Türkân Saylan’ın bugün yapılacak ve yüksek katılımından kuşku duyulmayan cenazesi, 48 saat önce canlandırılan “Cumhuriyet mitingleri”ne eklemlenerek yeni bir “iç politika dinamiği” oluşturacak mı?

Yoksa Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün Suriye gezisinde Kürt sorununun çözümüne ilişkin mesajları, bu konuda dağılmaya başlayan “umutlar” ve “beklentiler”i yeniden canlandıracak mı?

Türkiye gündemi hayli yüklü ve çok şey bir “giz perdesi”nin ardında sisli. Buna Başbakan Tayyip Erdoğan’ın hafta sonunda Rusya’nın Karadeniz kıyısındaki tatil merkezi Soçi’de Vladimir Putin ile yaptığı görüşmeyi de ekleyebiliriz.

Türkiye-Azerbaycan-Ermenistan hattındaki son günlerin gelişmelerinden sonra tüm dikkatlerin Tayyip Erdoğan-Putin görüşmesinin üzerinde odaklanması beklenirdi. Öyle olmadığı gibi, bu görüşmenin ne anlama geldiği ve ne sonuçlar verdiği de bir başka “giz perdesi”nin ardına yerleşti.

Haberin Devamı

Erdoğan ile Putin, son beş yılda sekizinci, 2009 içinde ise üçüncü kez bir araya geldiler. Rusya’ya açılma yanlısı Ergenekoncular Türkiye’ye hükmetseler, en üst düzeyde bu kadar yoğun beraberlik ancak mümkün olabilirdi. Tayyip Erdoğan, Putin’i “dostum” olarak niteleyip, iki saat kırk dakika –yani hayli uzun- süren son gelişmelerinin ardından iki lider “dostluk, stratejik ortaklık ve bölgesel işbirliği” mesajları verdiler.

Türkiye, hem ABD ile “model ortaklık” hem de Tayyip Erdoğan’ın tanımlamasıyla Rusya ile “ikili ilişkilerin hemen her alanında çok boyutlu güçlendirilmiş ortaklık” temelinde özel bir konumda. ABD ile Rusya’nın Fransa’nın yanı sıra Minsk Grubu’nun “eş başkanları” olduğuna bakılırsa, bu iki “eş başkan” ile bu “çok özel” yakınlığın Dağlık Karabağ sorunu üzerinde çokyakın bir gelecekte izdüşümünü bırakması beklenebilir.

Geçen hafta içinde Tayyip Erdoğan’ın Bakû performansını eleştirirken, eleştirileri haksız çıkartacak tek unsurun, bizim bilgimiz dışında Başbakan’ın Amerikan ve Rus taraflarından sorunun çözümü doğrultusunda yakın vâdede “söz” almış olabileceği üzerinde durmuştuk.

Haberin Devamı

Acaba öyle bir durum mu söz konusu?

***             ***              ***

Tayyip Erdoğan, Soçi’ye hareketinden önce basın toplantısında “Erdoğan’dan bazı yazarlar yanıt!” başlığı altında medyaya yansıyan açıklamada bulundu. Kendime özel bir pay çıkartmamak için, tüm basını gözden geçirdim, “bazı yazarlar”a yanıt vermesini gerektirecek yani “çoğul” ifade edilecek bir durum yok. Benden gayrı, konunun üzerine giden olmamış. O nedenle, Başbakan’ın yanıtını üzerime alabilirim diye düşündüm.

Tayyip Erdoğan, “Ermenistan ile kara sınır kapımızın açılmaması” konusunda Bakû’da Azerbaycan Parlamentosu’ndaki konuşmasına ilişkin bir soruya “Medyadaki bazı yazarlarımız farklı yorumluyorlarsa da sınırın kapalı kalması Karabağ ile alâkalı. Sebep-netice ilişkisidir. ‘Bunun birbiriyle ilişkisi yoktur’ yaklaşımını doğru bulmuyoruz” diyor.

Haberin Devamı

Bu konuyu ayrıntılı iki yazıyla geçen hafta dile getirdim. Tekrar edecek değilim. Görüşüm de Başbakan’ın bu açıklamasıyla değişmedi. Sadece Başbakan ile “görüş ayrılığı”mızı tespit etmiş oldum. Başbakan’ın saygılı diline karşılık olarak, Başbakan’ın yaklaşımına –aynı görüşte olmamakla birlikte- saygı duyduğumu söyleyebilirim.

Onun, “özel bilgileri” bende bulunmadığına göre, haklı çıkmasını umut edebilirim. Yani, görünebilir bir gelecekte Azerbaycan ile Ermenistan arasında Karabağ sorununa ilişkin Minsk Grubu’nun öngördüğü “temel ilkeler” üzerinde bir anlaşmaya varılması, böylece Türkiye’nin komşularıyla kapalı sınırının kalmamasını mümkün kılacak adımlar atılabilmesi.

Haberin Devamı

Aynı soruya geri dönüyoruz: Acaba öyle bir durum söz konusu mu?

***              ***          ***

Bilmiyoruz.

Azerbaycan ile Ermenistan bir Karabağ (ve çevresindeki işgal altındaki Azerbaycan toprakları) konusunda bir anlaşmaya bundan önce iki kez çok yaklaşmışlardı. İlki, Dağlık Karabağ’a Azerbaycan ile gevşek bir konfederasyon içinde de facto bağımsızlık tanıyan bir taslak anlaşma idi. Anlaşmaya çok yaklaştıkları ikinci sefer 2001’de ABD’nin Key West Adası’nda Haydar Aliyev ile Robert Koçaryan arasında sadece imzaya kalmış bir anlaşma idi.

Bu ikinci anlaşmanın –ki, imzalar atılamadığı için havada kaldı- kamuya açıklanmamış hükümleri, sızan bilgilere göre, Azerbaycan’a Nahcivan ile bağlantısını sağlayacak bir koridor verilmesini, Ermenistan topraklarında verilecek bu tavize karşılık, Karabağ ile Ermenistan arasındaki Laçin koridorunun yasal olarak Ermenilere terk edilmesini öngörüyordu.

Haberin Devamı

Bugün 2009 itibarıyla Azerbaycan-Ermenistan uzlaşmasının neresindeyiz, bilemiyoruz. Bunun gerçekleşebilmesi çok büyük ölçüde Rusya-ABD uzlaşmasına bağlı. Rusya ile ABD ne kadar uzlaşmaya yakınlar, bunu da bilemiyoruz.

Karabağ’ın “nihai statüsü” üzerinde sağlanacak bir “uzlaşma” ile çevresindeki işgal altındaki Azerbaycan topraklarından Ermeni silahlı güçlerinin çekilmesi, elbette birbiriyle bağlantılı. Tayyip Erdoğan, bunu kastediyor ise, tamam. Ancak, Türkiye-Ermenistan sınırının açılmasını, “Karabağ’daki işgalin kalkması”na bağlıyorsa, bu sorunun yapısı ve tarihçesi farklı olduğu için, bu biraz “ölme eşeğim ölme; yaz gelecek yonca bitecek” gibi bir duruma yol açar. Zira, Karabağ, en az –evet, en az Kıbrıs veya Keşmir sorunları ölçüsünde karmaşık-çözümü öyle ha deyince olacak cinsten olmayan bir sorun.

Tayyip Erdoğan ile Vladimir Putin arasında nasıl bir anlaşma olduğu –eğer olmuşsa- bilindiği vakit, Türkiye’nin yakın geleceği konusunda daha berrak bir görüşe ulaşmak da mümkün…

 

 

Yazarın Tüm Yazıları