Yeni hükümet: İyimserlik-Kötümserlik sınırları...

Yeni bir hükümet kuruldu diyebiliriz. Başbakan aynı isim. Hükümetin yarısına yakını da bir önceki hükümette bakan sıfatı taşıyanlar. Ama, gelenler ve yer değişikleriyle birlikte 16 sandalye yer değiştirdi. Bülent Arınç ismi hükümete “Başbakan Yardımcısı” ve TBMM üyesi olmayan Prof. Ahmet Davutoğlu “Dışişleri Bakanı” sıfatıyla hükümete girdi ki, bu düpedüz yeni bir hükümettir denebilir.

Haberin Devamı

Böylesine köklü bir hükümet değişikliğini nasıl anlamalıyız, iyi mi oldu; kötü mü oldu sorusuna herkes kendi meşrebine göre cevap veriyor zaten. Bu soruların cevabının aranıp bulunacağı en isabetli adreslerden biri değişikliği yapan kişinin kendisidir. Başbakan Tayyip Erdoğan.

Tayyip Erdoğan’ın dün TOBB Genel Kurulu’nda yaptığı konuşmadaki şu sözleri hükümet değişikliğinin ardındaki “felsefe”yi anlamakta yardımcı olabilir:

“Hiç kimse vazgeçilmez değildir, hiç kimse alternatifsiz değildir. Hepimiz, oturduğumuz bu koltuklar, bu makamlar, bilelim ki, fanidir, gelip geçicidir. Değişim, hayatın temel dinamiklerinden biridir.”

Başbakan ima yoluyla ve bu sözlerle hükümet değişikliğinin ardındaki “espri”yi açıklıyor ve şöyle devam ediyor:

Haberin Devamı

“Değişimi yakalayamadan, gelişimi sağlamak mümkün olmuyor. Herkes değişim olgusuyla yüzleşmek ruhuyla, zamanın ruhunu kavrayacak bir tekamüle ulaşmak durumundadır. Değişimi yakalayamayanları değişim yakalar. Değişim rüzgarları önüne alır ve sürükler. Soğuk Savaş döneminin kalıpları ile bugün dünyayı nasıl algılayamazsak, evrensel kriterlerden nasibini alamayan, çağdaş normları kavrayamayan, kendine özgü anlayışlarla dünyayı algılayamaz, dünya ile rekabet edemeyiz. Bu ekonomide de böyledir, siyasette de böyledir, dış politikada da böyledir. Bu yüzden seçimlerin verdiği mesajı herkesin doğru okumasını, değişim dönüşüm taleplerine iyi analiz ederek politikalarına yansıtması gerekiyor.”

Bu sözlere diyecek bir şey yok. Dahası, Tayyip Erdoğan, 29 Mart sonuçlarını kendisine verilmiş “değiş” ve “değiştir” komutu gibi algılamış ve hükümette bu nedenle gayet radikal bir değişikliğe gitmiş ki, bundan ancak memnun olunabilir.

En azından Başbakanlık koltuğunda “statükocu” bir figür oturmadığı, “değişim” ve “dönüşüm” ufkunu koruduğu izlenimi veren birisi bulunduğu için “kötümserlik rüzgarları”na kapılmamak için gerekçemiz var demektir.

 

Haberin Devamı

***           ***           ***

 

Tayyip Erdoğan’ın TOBB konuşması içinde, aynı salonda konuşan Deniz Baykal’ın herhalde “Ergenekon avukatı” olduğu için hiç anmadığı bir bölüm var ki, bana Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ’un konuşmasına gerekli ve doğru bir cevap gibi geldi.

Tayyip Erdoğan, Ergenekon göndermeli olarak şunları söyledi:

“Ortada son derece vahim iddialar var. Her hafta bir yerlerde içi, nereden geldiği belli olmayan silahlarla dolu çukurlar açılıyor. Her gün tarihimizin karanlık bir noktasını aydınlatmaya yönelik iddialar ortaya atılıyor. Bu iddialar sadece benim hükümetime, partime, benim arkadaşlarıma yönelik saldırıları dile getiren iddialar değil. Bu iddialar Türkiye ekonomisinin, siyasetinin, istikrarının, huzurun, barışın, kardeşliğin hedef alındığına yönelik iddialardır. Bırakalım hukuk işlesin, bırakalım ak ile kara ortaya çıksın. Yargısız infaz yapmayalım. Suç sabit olmadıkça kimseye ‘suçlu’ deme hakkımız yok, bunu bilmemiz lazım ama bırakalım süreç işlesin, suçlu ile suçsuz birbirinden ayrılsın. Kimseye de suçlu nazarıyla nihai karar verilmeden bakmayalım, sürece yardım edelim, süreç içinde sorumluluklarımızı yerine getirelim, susmak gerekiyorsa susalım...”

Haberin Devamı

Yoksa diyor Başbakan, “Ne geçmişi karanlık noktalarına ışık tutabilir, ne de geleceğimizi aydınlatabiliriz”...

Bu sözlere de diyecek yok. Ama şunu sorabiliriz: “Ergenekon’un avukatıyım” diye ortaya çıkan ve üstelik “sosyal demokrat” gözleri kamaştıran bir ana muhalefet lideriyle, geçmişin karanlık noktalarına ışık tutmak ve geleceğimizi aydınlatmak ne kadar mümkün olabilir?

Bir yandan yargı sürecine gönderme yapıp, bir yandan da yargıç konumuna geçerek Ergenekon iddianamesine “eleştirel” yaklaşan bir Genelkurmay Başkanı’nın böyle tutum takınmasıyla, geçmişin karanlık noktalarına ışık tutulması ve geleceğimizin aydınlanmasına dair ferahlayabilir miyiz?

Haberin Devamı

 

***        ***          ***

Ergenekon davasının ifade ettiği öneme bakılırsa, Başbakan’ın bunun arkasında koyduğu “siyasi irade” hala en önemli güvence olmaya devam ediyor. Tayyip Erdoğan, dünkü TOBB konuşmasında bu güvencenin altını bir kez daha çizmiş oldu.

Ne zaman hükümet güvencesinin Ergenekon soruşturmasının arkasından çekildiğini görürsek, o vakit, “kötümserliğe kapılmak” için gerekçemiz ortaya çıktı demektir.

Onun dışında, küresel mali kriz şartlarında kendi hükümetinin tüm ekonomiden sorumlu bakanlarını kökten değiştiren, yani “yapılan yanlışları ciddiye aldığını” ve gereği yapabileceğini ortaya koyan bir Başbakan, “tek adamlık”, “Putin’lik” eleştirilerine hedef olduğu bir dönemde Bülent Arınç gibi Ak Parti’nin “kurucu üç büyükleri”nden birini yanına Başbakan Yardımcısı olarak yerleştirebiliyorsa, genç ama dış dünyada mali ve ekonomik sektörlerde güven veren Ali Babacan’ı ekonominin tepe noktasına oturtuyorsa, son yılların dış politika başarılarının ardında imzası bulunan Ahmet Davutoğlu’nu parlamento dışından getirtip Dışişleri Bakanı koltuğuna yerleştiriyorsa, bir “ek iyimserlik” için neden olduğuna hükmedebiliriz.

Haberin Devamı

Ergenekon’un peşinden gidecek bir hükümete sahip olmanın dışında bir “ek” iyimserlik...

Yazarın Tüm Yazıları