Claudine dedim, İki şişe kırmızı şarabımız var, sofranın Fransız kokması için ne yaparsın?

Claudine bavulunda Sarp'ın ‘‘Söyle ona elini korkak alıştırmasın bolca alsın, zaten yarısını kendi yiyor’’ diye takılarak ısmarladığı ciğer ezmeleri, peynirler, son yolculuğunda keşfettiği ve mutlaka tatmamız gerektiğini düşündüğü Jura bölgesinin kendine özgü Arbois şaraplarıyla çıkageldiğinde ben çoktan herkese haber vermiştim bile. ‘‘Yarın bagatini kapan gelsin. Kontes burada.’’

Onun her İstanbul'a gelişi bizler için bir şölendir. Bavulunda sadece saydıklarım değil, yeni çıkan birkaç CD, okuyup ilginç bulduğu çokça kitap, içimizden birini düşünerek kesip sakladığı bir makale, ‘‘seveceğini düşündüm’’ diyerek verdiği incelikli bir hediye kısaca, Paris vardır.

Çekirdek kadro bellidir: Baude çiftini taa 80'li yılların başında Ankara'nın kasvetli havasında tanımış ve sevmiş 8-10 kişi.

Oysa o gece eksiktik. Kimimiz Moskova'da, kimimiz rahatsız -lapaya talim- bir diğerimiz ağırlaması gereken konuklara mahkum derken, ancak beş kişi masanın etrafına toplanabildik. Aklımız gelemeyenlerde, kulağımız Claudine'de ‘‘Anlat bakalım’’ dedik. ‘‘Paris'te ne var ne yok?’’

Tam 11 Eylül'ün Fransız aydın çevrelerinde yol açtığı kafa karışıklığından, sıradan vatandaşların geliştirdikleri islam paranoyasından söz ediyorduk ki, telefon çaldı. Aylar sonra sanki Claudine'nin geldiğini hissetmiş gibi, çekildiği kozasından çıkan Salih Ecer aradı.

KİTABIN ADINA BAKIN

Şimdi siz doğal olarak Salih'le konuştuktan sonra lafımıza kaldığımız yerden devam ettiğimizi, konunun Türkiye-AB ilişkilerine oradan Amerika'nın Ortadoğu politikasına filan geldiğini düşünüyorsunuz değil mi? Hayır efendim, fena halde yanılıyorsunuz.

Hemen içmeyi, özellikle de şarap içmeyi çok seven arkadaşımız ve yeni çıktığını söylediği romanı için kadeh kaldırdık: Beni Yutkunmaya Sevk Eden Bir Erkeklik Hali Sezdim.

Yemin ediyorum ne bir virgül eksik, ne bir nokta fazla. Kitabın adı bu.

Claudine'nin çat pat Türkçesiyle içinden çıkabileceği bir başlık değil elbet. Çeviriydi, Salih'i neyin yutkunmaya sevk ettiğiydi, erkeklik halleriydi derken siyasi sohbetimiz başladığı gibi bitti. Sonra da laf uçtu gitti. Nereye mi?

Kanatlandı. Ankara'dan İstanbul'a, Tosya'dan Bodrum'a, Paris'ten Malmantile'ye dolaştı durdu. Sonra da okşayarak Tansu'nun omuzuna kondu.

36 BİN ŞİŞESİ VAR

İki gün sonra Salih'le Beyoğlu'nda buluşmaya karar verdik. Galatasaray sıralarından tanıdığı Bülent Ofluoğlu'na uğrayıp şarap alacağını söyledi. Bülent, lise biter bitmez Paris'e gidip o yıllarda birçok Galatasaraylı'nın yaptığı gibi, turizm işine girmiş. Büyük paralar, keskin dönemeçler derken kendisini şarap işinde bulmuş. Onsekiz bin şişesi Türkiye'de bir o kadarı da Fransa'da olmak üzere ciddi bir kavı var. Burada ‘‘Ben şarabın Fransızını severim’’ diyenlere ve büyük lokantalara şarap satıyor. Şimdilerde eski Papirüs'ü devralıp Paris'tekiler gibi bir şarap barına dönüştürmenin hayalini kuruyor. O akşam bize düzgün bir şarap diye Cabarnet Şauvignon (29 milyon) ve iyi şarap diye Chateau Margaux ikram etti.

İKİ ÇEŞİT EKMEK

Claudine dedim. Diyelim İstanbul'da yaşıyorsun. İki şişe de kırmızı şarabımız var. Sofranın Fransız kokması için ne yaparsın?

Önce ekmek dedi. En az iki çeşit. Sonra terayağı. Elbette bolca peynir. Tercihan eski peynirler. Haşlanmış bıldırcın yumurtası. Zeytinleriniz çok güzel. Zeytin. Sonra salatalık turşusu. Ne sert ne yumuşak olmayan sosison. Biliyorum satılıyor. Biraz ciğer ezmesi. Taze fesleğen ve balsamik sirkeyle hazırlayacağım domates salatası. Eee! Sıcak bir yemek yok mu? Biraz düşündü, sonra üşendi. ‘‘Ekmeği bol tutarsan herkes doyar’’ dedi.

SALİH ECER

Salih, içkiyi, şiiri, kadınları sevdi. Bu saydıklarımdan birini bile hakkıyla sevmenin insanı ne hallere düşürdüğü bilinir. En çok da Maya'yı Son kitabını ona adamış. Kızına.

Maya,

Seninle gül gibi yaşarız

Geçinip gideriz diye düşünüyorum

Sen benim yaralarımı temizlersin ben oltaları,

Perşembe pazarından aynalar alırız

Renkli gösteren

gemilere bakarız. Sen süvariye aşık olursun,

ben karısına. Tekneye atlar Lisbon boğazına gideriz.

Oltaları sallandıdır yeni aşklar bekleriz.

En fazla iki şarkı ezberleriz. Gelene gidene söyleriz.

Kaptan karısına döner. Oltamızı toplar bir yan şehre geçeriz.

CLAUDİNE BAUDE

Yirmi beş yıllık arkadaşım ve ortağım Claudine'i bir yazıya sığdırmam zor. Size birkaç satırbaşı:

ASİLDİR Her ne kadar söylemese de dört satırlık soyadıyla gerçek bir kontestir.

İNATÇIDIR Gençliğinde nedense düğünü için Beyrut'ta bir otel seçmiş, elinde çiçeği, üstünde gelinliği, Fransa'dan gelen konuklarla birlikte bütün gece damadı beklemiştir. Beklenen damat altı ay sonra İnterpol aracılığıyla bir kibutz'da muz toplarken bulunduğunda kendisiyle evlenmekte hiçbir sakınca görmemiştir.

NAZİKTİR Vanuatu'da bir kabile şefinin onurlarına verdiği yemekte kocaman bir yaprak içinde sunulan canlı kurtçukları gözünü kırpmadan yemiş ayıp olmasın diye ikinci yaprağı reddetmemiştir.

DALGINDIR Garajından arabası çalındı diye bütün bir polis teşkilatını ayağa kaldırmış, üç gün sonra iki sokak ötedeki temizleyicinin ‘‘Merak ettim Madam, paketinizi de arabanızı da almaya gelmediniz’’ demesiyle aynı teşkilattan özür dilemiştir.

SÜRÇ-İ LİSAN EYLER Ankara'da oldukça sıkıcı bir davette yanında oturan kallavi şahsiyet biraz da laf olsun kabilinden takılarına iltifat ettiğinde gülümseyerek yüzüğüne bakmış, kırık Türkçesiyle ‘‘Ben büzük seviyorum’’ diyebilmiştir.

ALÇAKGÖNÜLLÜDÜR Evinde asılı bir tabloyu çok beğenen arkadaşlarından biri tablonun ressamını sorduğunda ‘‘Bir Rus’’ demiş. O Rus'un Chagall olduğunun anlaşılmasıyla yerin dibine geçmiştir.

RASTLANTIYA İNANIR İstanbul'a ilk kez üç çocuk, iki kedi, yığınla bavulla ne bir gün önce ne bir gün sonra tam 12 Eylül 1980'de gelmiştir. O gün bugün her geldiğinde yağmur yağdığını söyler.

Nasıl anlatılır ki? O Claudine'dir.

O kadar.

CLAUDİNE MUTFAĞINDAN

Tavuk ciğeri ezmesi

8 Kişilik Malzeme:

1/2 kg. tavuk ciğeri

250 gr. mantar

1 büyük baş soğan (rende)

1 küçük paket margarin

1 demet maydanoz

2 yaprak jelatin

1 tablet tavuk suyu

Tuz, karabiber, biberiye ve bir tatlı kaşığı konyak.

Büyük bir tavada yağ eritilir. Önce temizenmiş ve dilimlenmiş mantarlar sote edilir. Sırasıyla ciğer, soğan, maydanoz ve tuz, karabiber, biberiye eklenir. Suyunu çektikten sonra bir kaşık konyak katılır. 2 çay bardağı kaynar suda tavuk tablet ve jelatin eritilir. Yarısı bir kaba konur. Soğuması beklenir. Diğer yarısı tavadaki malzemeye katılıp blenderle çekilir. Elde edilen püre jelatinli kaba aktarılıp buzdolabında bekletilir. Yenileceği zaman ters yüz edip servis yapılır.
Yazarın Tüm Yazıları