“Merkezi Krallık”tan “Bizim Merkez”in görünümü...

Çin’e, Çinlilerin kendi ülkelerine verdikleri isimle “Zhuongguo”ya yani “Merkezi Krallık”a gelmeden bir gün önce Türkiye’den yazdığım son yazıyı şöyle noktalamıştım:

Haberin Devamı

“Yarın 24 saat sonra genel seçim kıvamında bir yerel seçim var. Türkiye halkı ülkesini raydan çıkartacak bir sonuç üretmez. Kendisine sorulduğu her vakit, günün verili şartlarına en uygun biçimde sağduyusunu sergilemiştir. Bu kez de öyle olacak. Obama’nın gelişine bir hafta kala...”

Bir hafta sonra, bu kez Çinlilerin yüzyıllar boyu başka hiçbir dünyaya ihtiyaç duymadan “dünyanın merkezi” gibi gördükleri apayrı ve büyük bir dünyadan, yani “Merkezi Krallık”tan Türkiye’de olan-bitene baktığımda, “günün verili şartlarına en uygun biçimde sağduyu”nun sergilendiği sonucunun çıktığını görüyorum.

Türkiye’de halkın sağduyusunun yönetimine de yansıdığına ilişkin “sinyaller” var; Başbakan Tayyip Erdoğan’ın önceki gün Londra’da yaptığı seçim değerlendirmesi –devamını getirdiği takdirde- ona işaret ediyor.

Haberin Devamı

Seçim sonuçlarını doğru değerlendirmediğine kanaat getirdiğim bir kesim var ise, o da – birkaç istisnası ile- bizim meslek ortamı, özellikleri gazete köşelerinde mevzilenmiş olanları.

Her kimin siyasi görüşü, ideolojik angajmanları neyse ve Türkiye’nin siyasi denklemini nasıl görmek istiyorsa, seçim sonuçlarını ona göre değerlendirdi. Olduğu gibi değil, kendisinin görmek istediğine göre.

Yani 22 Temmuz’da (2008)ve öncesinde ve sonrasında yanılanlar yanılmaya devam ettiler. Kendilerini aldatmayı sürdürdüler.

Türkiye’yi bilmeyen, Türkiye’ye ait olmayan birine seçim sonuçlarına ilişkin Türk basınının “merkez organları”nda çıkan belli başlı yorumları çevirseler, hükümetin seçimlerde büyük bir bozguna uğradığı, iktidarının pamuk ipliğine bağlı hale geldiği, muhalefetin ise önlenemez ve tarihi bir siyasi zafer kazandığı sonucuna varır.

İşin en tuhaf yanı, iktidar partisinin de bu havaya girmeye başlaması, bu değerlendirmelere inanır gözükmesiydi.

Tayyip Erdoğan’ın Kraliyet Stratejik Araştırmalar Merkezi adlı itibarlı düşünce kuruluşundaki konuşmasındaki değerlendirmesi, iktidar partisinin liderinin ve hükümet başkanının, Obama’nın Türkiye’ye ayak basışına 46 saat kala kendisine geldiğini –belki de partisinin önemli bölümü gibi kendisinden geçip, yenilgi psikolojisine hiç kapılmamıştı- göstermesi bakımından önemli.

Haberin Devamı

***                   ***             ***

Yerelden ziyade bir genel seçim ölçüsü haline sokularak yürütülen kampanyaların ardından gerçekleşen 29 Mart seçimi neyi gösterdi, neleri ortaya koydu?

1.    1. İktidar partisi, yüzde 39 oy oranı ile kendisinin en yakın rakibinin 16 puan önünde, önümüzdeki yasama döneminde “iktidar yetkisi”ni rahatlıkla kullanabilecek durumdadır. CHP ve MHP’nin toplam oy oranları, 22 Temmuz 2007’ye oranla yüzde 9 gibi önemli sayılacak bir oy kaybına uğrayan Ak Parti’ye ancak yetişebiliyor.

2.    2. Ak Parti,olağandışı şartlarda gerçekleşen 22 Temmuz 2007 seçimlerindeki yüzde 47’yi bulamamıştır. Doğru. Ancak, Cumhurbaşkanlığı krizi, askeri müdahaleler, 367 tuhaflığı olmayıp seçimler 22 Temmuz’da değil de, zamanında sonbaharda yapılsaydı muhtemelen 29 Mart’ta aldığı oyu alarak “seçim zaferi” kazanmış sayılacaktı.

Haberin Devamı

3.    3. Ak Parti’nin oyu, bir önceki yerel seçimlere oranla yüzde 3 oranında düşmüştür. Doğru. Ama, 2002’te büyük seçim başarısıyla iktidara geldiği genel seçimlere oranla yüzde 5 oranında da artmıştır. Üstelik, faturanın ister istemez kendisine çıkacağı ekonomik kriz şartlarında ve gerek belediye başkanı aday tercihlerinde ve gerekse genel siyasi konularda bir sürü hata yapmış olduğu şartlarda.

4.    4. Dolayısıyla, 29 Mart, Ak Parti’nin iktidar konumundan ziyade, demokratik sürecimiz açısından bir başka ve daha önemli bir “sorun”a işaret ediyor; o da CHP ve MHP gibi iki muhalefet partisinin elde edebileceği “azami” oy oranlarına erişmiş olduklarına. Bundan sonra ne yapsalar, 29 Mart’ta eriştiklerinin bir-iki puan üzerine tırmanabilirler. Bu iki partinin, çok büyük dönüşümler geçirmedikleri takdirde, görünebilir gelecekte iktidar olmaları, hatta iktidar ortağı olmaları neredeyse imkansızdır. Seçimlerin –bence- en önemli sonucu budur.

Haberin Devamı

5.5.     Bununla birlikte, Ak Parti’nin beklentilerinin çok altına düşerek oy yitirmiş olması, partili-partisiz muhalif çevrelerde öyle bir mutluluk yaratmış, öyle bir moral üretmiştir ki, “demokrasi dışı” yollarla iktidar değişikliği arama heveslerinin gereksizliği ve daha da önemlisi tehlikesi 29 Mart’la anlaşılmıştır ki, bu, seçimin en yararlı sonuçlarından biridir.

6.  6. DTP’nin Güneydoğu’daki seçim başarısı, seçimlerin “en fevkalade” sonucudur. Bu sonuç, şiddet ve terör ortamının ortadan kaldırılması için en uygun sonuç olacaktı ve öyle olmuştur. Ak Parti’nin –başta Başbakan- aklını başına toplaması, elini DTP’ye uzatması, Kürt sorununun önümüzdeki dönemde çözümüne doğru yol alınması bakımından mükemmel bir fırsat oluşturacaktır.

Haberin Devamı

Yani, DTP’nin seçim başarısı, Kürt sorununu çözümsüzlüğe değil, tam tersine, çözüme yöneltecek çok önemli bir etkendir.

Kısacası 29 Mart, Türkiye için çok hayırlı sonuçları üretmiştir.

 

***               ***             ***

 

Şimdi artık önümüze bakabiliriz. Bugün Türkiye-İspanya Zirvesi var. Salı günü dünyanın önemli liderlerinin katılımı ile “Medeniyetler İttifakı Zirvesi”.En önemlisi yarın Obama geliyor.

Obama’nın günümüz dünyasında bir ülkeye gelişinin önemini, ben, “Merkezi Krallık”ta da görebiliyorum. Çin’deki en önemli haber, Obama’nın Londra’da Hu Jintao’nun kendisine yaptığı daveti kabul ederek yılın ikinci yarısında Çin’e geleceğinin açıklanması idi.

Obama ilk “ikili” temasını Türkiye’ye yapıyor. Bunun ülkeyi bütün olarak ileri iteceği, mevcut iktidarı –büyük bir akılsızlık yapmadığı takdirde- sağlama alacağı kesindir. 29 Mart sonuçları okumanıza bunu da ilave edin.

Bunun ipuçlarını Nagehan Alçı’nın General Brent Scowcroft ile yaptığı, önceki gün Akşam’da yayınlanan çok çarpıcı söyleşide bulabilirsiniz.

Scowcroft, bir soruda yer alan Türkiye’nin bölge çapındaki hareketliliği ve Obama ziyareti arasındaki bağlantıyı şöyle kuruyor: “Türkiye’nin bu çabaları bizim için çok anlamlı ve önemli. ABD bölgeyi ve dinamiklerini anlamıyor. Bizim için çok zor bir coğrafyadan bahsediyoruz. O coğrafya Türkiye’nin arka bahçesi. Sizin Ortadoğu’da bir tarihiniz var. Bunu önemsiyoruz.”

Türkiye’deki “muhalifler”in çok büyük bölümü de, Scowcroft’un tanımladığı biçimiyle ABD’nin anlamadıklarını anlamıyor. Türkiye’nin mevcut siyasi denklemi, tam da bu yüzden, onların istediği şekilde değişeceğe benzemiyor.

Nitekim, Nagehan Alçı’nın “Bu bağlamda yeni ABD yönetiminin, Türkiye’yi İslam dünyasında nerede gördüğü kritik bir nokta” diye başlayan sorusuna verdiği cevapta ise Brent Scowcroft, “Bizim için Türkiye din ve devleti doğru bir şekilde barındırabilen bir ülke. Bu yüzden biz size “örnek ülke” diyoruz. Ama bazan sizin bu tanımdan hoşlanmadığınızı düşünüyoruz... (Ilımlı İslam’a ilişkin) Biz ‘ılımlı’ya vurgu yaptık, siz ‘İslam’a vurgu yaptığımızı düşündünüz galiba...” sözleriyle “bağnaz Kemalist muhalefet”in itirazına ironik bir gönderme yapıyor.

Türkiye’nin uluslararası sistemdeki önemi tam da bu özgün kimliğinden geliyor olsa.

Obama da zaten bu nedenle öncelikli olarak Türkiye’ye geliyor.

“Dünyanın merkezi”nden “bizim dünyanın merkezi” böyle görünüyor...

Yazarın Tüm Yazıları