Sohbet güzel pazı dolma lezzetliydi

Fındıklı Sardunya'da Aziz ile Hümeyra'yı bekliyorum. Sisli, puslu bir İstanbul gecesi. Lokantada kimsecikler yok. Terasa çıktım. Karşımda Kız Kulesi, Tütün Deposu, eski evim. Hava serin ama aldıran kim?

Gözümün önüne başka bir gece geliyor. Yaz sonu olmalı. Teras hıncahınç dolu. O yıllarda burayı Hümeyra işletiyor. Aziz, ben, birkaç arkadaşımız daha müzik sesini bastırmaya çalışarak, bağıra bağıra konuşuyoruz. Bir ara gözüm elindeki mendili heyecanla sallayan Hümeyra'ya ilişiyor. Tam ne yapıyor diye düşünürken, üstümüze doğru son hızla gelen vapuru görüyorum. Alışık olanların gülümseyerek izledikleri, olmayanların yüreklerini ağızlarına getiren eski bir kaptan numarası bu: Tam çarpacak işte derken yavaşlıyor, dönüyor. Sonra iki uzun bir kısa düdük çalıyor. Belli ki Hümeyra'yı selamlıyor. Ben hemen bu selama bir veda anlamı yüklüyorum. Zira tam da o günlerde, Hümeyra bu kadarı ancak Hollywood filmlerinde olur dedirten rastlantılar sonucu bir müzik yapımcısıyla evlenip Amerika'ya yerleşmeye karar vermiş, İstanbul'da son günleri. Sardunya kapanacak, bavullar toplanacak sonra ver elini yeni hayat. Onun adına seviniyor, kendi adımıza üzülüyoruz.

Artık gecenin büyüsünden mi, yoksa yüzünde gördüğümü sandığım hüzünden midir bilmem dönüp Aziz'e ‘‘Yok’’ diyorum, ‘‘İmkanı yok bu vapur sesi insanın peşini bırakmaz. Geri çağırır. Göreceksin dönecek.’’

Kehanetim doğru çıktı. İşte üç yıl sonra yine Sardunya'da birlikteyiz. Hümeyra'yı herkes tanır da, Aziz'i bilenler bilir. Dışarıdan bakıldığında birbirlerine benzemezler. Biri ne kadar cevvalse öteki o kadar serinkanlıdır. Biri ne kadar göz önündeyse öteki o kadar kamera arkasında. Yakın akraba olduklarını damarlarında akan deli kandan, bir de normal insanlara bir ömür yetecek malzemeyi bir güne sığdırmalarından anlarsınız.

Daha gitmeden biliyordum. Ne yaparsak yapalım lafımız bitmeyecek ve makul bir saatte evlere dönülmeyecek. Biz de ertesi sabah gidilecek setlere, ezberlenecek rollere, yazılacak yazılara boş verip, gecenin tadını çıkarmaya baktık.

Pencere önündeki rahat masaya kurulup şef Ahmet Yıldız'ın bizim için seçtiği yemekleri yerken geçmişten, komik anılardan, ortak dostlardan konuştuk.

SADECE BİR YAZ LOKANTASI DEĞİL

Aziz'e telefonda nereye gitmek istediklerini sordum. Ben genellikle bu yazılar için kendi belirlediğim mekanlardan çok birlikte çıktığım arkadaşlarımın önerecekleri yerlere gitmeyi yeğliyorum. Böylelikle hem yeni yerler keşfediyor, hem de onların nereleri beğendiklerini, hangi yemekleri tercih ettiklerini öğrenmiş oluyorum.

Aziz ‘‘Sardunya'ya’’ gidelim dediğinde biraz duraladım. Bilirim Sedat Zincirkıran, Hümeyra ve Aziz'in çok sevdikleri bir arkadaşları. Sardunya'da kendilerini evlerindeki gibi rahat hissettikleri de gerçek. Ama benim için nedense Sardunya Fındıklı bir yaz lokantası. Belki de oraya hemen hep yaz aylarında gittiğim için böyle bir önyargım vardır diye düşündüm, bir de Hümeyra'yı söylediğim gibi uzun süredir görmemiştim. Şimdi şanson bir yere gideceğiz, gürültü patırtı derken doğru dürüst sohbet edemeyeceğiz, ‘‘Tamam’’ dedim, ‘‘Sardunya'da buluşuyoruz.’’

Sardunya'nın dekoru bu yıl yenilenmiş. Mustafa Toner açık renkler ve normal yemek masalarından daha yüksek masalar kullanarak ferah, şık bir mekan yaratmış. U şeklindeki bar, insanı rahatsız etmeyen yumuşak aydınlatma, arabanızı nereye bırakacağınız sorununun olmaması, deniz kenarında değil neredeyse denizin içinde olan eşsiz konumuyla Sardunya kış aylarında da rahatlıkla gidilebilecek bir lokanta. Yemekler gerçekten çok iyi. Şef Ahmet Yıldız aynı zamanda Aşçılar Birliği'nin de başkanlığını yapıyor. Bütün servis elemanları uzun yıllardır aynı yerde çalışmanın getirdiği rahatlığa sahipler.

Biz o gece, başlangıç olarak torik lakerda, ahtapot salatası, ardından kaşıkta pazı yaprağında levrek, şişte kalamar, İspanyol usulü tereyağında karides yedik. Abartısız, hepsi birbirinden güzeldi. Daha sonra pek de halim kalmamasına rağmen mutlaka tatmamı istedikleri antrikotu da tattım. Birkaç yer hariç İstanbul'da yiyebileceğiniz en iyi antrikot.

Bütün bu saydığım artılara rağmen biraz da Ramazan ayı nedeniyle olsa gerek, o gece bizim dışımızda bir iki masa vardı. Sanırım benim gibi Sardunya'nın bir yaz lokantası olduğunu düşünen hala pek çok sayıda insan var.

Leyla'cığım. İş sana düşüyor. Güzel bir lokantada güzel yemekler yemenin mevsimi olmadığını benim gibilere göstermelisin.


FINDIKLI SARDUNYA

Adres: Meclis-i Mebusan Caddesi No: 22

(Deniz Ticaret Odası Binası).

Tel: 0 212 249 10 92

Rezervasyon yapılır.

Fiyatlar adam başı 50 - 60 milyon arası.

Ahmet Usta'dan



KAŞIKTA PAZI YAPRAĞINDA LEVREK


10 kişilik

1 bağ pazı

500 gr. levrek

Tereyağı-Tuz

Balık sulu beyaz sos

Hollandez sos

1 bağ pazı yarım haşlanır. 500 gr. levrek 50 gr.'lık parçalara bölünür. Levrekler dolma sarar gibi pazıya sarılır. Açılmamaları için kürdanlanır. Tereyağlı tuzlu suda haşlanırlar. Haşlandıktan sonra balık suyu katılmış beyaz sosa yatırılır. Servis yaparken balık sulu beyaz sostan çıkarılır. Üzerine bir kaşık Hollandez sos koyularak kaşıklar içinde servis yapılır.


HÜMEYRA RESME BAŞLAMIŞ


Hümeyra Amerika'dan döndükten sonra ayağının tozuyla, Şehir Tiyatrolarında, Mehmet Alkan'ın sahneye koyduğu, İonescou'nun Kral Ölü/şü/yor adlı oyununda oynamaya başlamış. Bir de senaryosunu Barış Pirhasan'ın yazdığı, Deniz Türkali'nin yapımcılığını yaptığı dizi var. ‘‘Herşey Aşk İçin.’’ Rutkay Aziz'le birlikte oynuyor. Ama aklı fikri resim yapmakta. Amerika'da kaldığı süre içinde Berkley'de resim derslerine devam etmiş. Evin garajını atölye yapmış. ‘‘Sürekli resim yaptım’’ diyor. Bu aralar vakit bulduğu an, Yusuf Taktak'ın atölyesine koşuyormuş. Hatta geçenlerde atölyede imzalamadan bıraktığı bir resim satılınca nasıl heyecanlandığını anlattı. Tuhaf şey; Yıllardır oyuncu, şarkıcı olarak hep sevilen işler yaptı, ödüller aldı ama hayır; şimdi onu en çok ilgilendiren şey kendini resimlerle nasıl ifade edebileceği?

Bir sergi açıp açmayacağını soruyorum. ‘‘Daha öğrenmem gereken çok şey var’’ diyor. Ama ben adım gibi biliyorum: Uzun sürmez yakında onu ressam kimliğiyle de görürüz. Üstelik unutmayın. Ailede Erol Akyavaş adında büyük bir ressam var.


AZİZ AKYAVAŞ KİTAP YAZIYOR


Aziz, CBS, NBC gibi ünlü televizyon kanallarında yıllarca muhabir olarak çalıştı. El Salvador'da ayaklanma mı olmuş? Hooop Aziz orada. Irak'ta savaş mı çıkmış? Hoop Aziz burada. Öyle bir dönem hatırlıyorum ki nereye gideceğini sormaya çekinirdik. Hani yemekten biraz erken kalkan birine nereye gittiği sorulur ya, Aziz Taksim'e der gibi Guatemala'ya derdi. CBS için Nikaragua'da Sandinistalarla birlikte bir haber kovalarken helikopterden düşünce (Dikkat edin, attan değil helikopterden düşüyor) çok sevdiği işine bir süre ara verip Türkiye'ye geldi. Bu kazadan nasıl olup da sağ kurtulabildiğini başta kendisi olmak üzere kimse anlayabilmiş değil. Hálá CBS'e açtığı, yılan hikayesine dönmüş bir davası var. Eğer hayatınızın son 20 yılını dünyanın nasıl derler 'sıcak bölge'lerinde haber peşinde koşarak geçirdiyseniz, elbette anlatacak yığınla hikayeniz vardır. Nitekim bu günlerde bu konuda bir kitap hazırlıyor. Ama bir de yakınlarınıza yaşattıklarınız vardır ki o gece Hümeyra'nın da kendi payına bir kitap yazmasının elzem olduğuna karar verdim. Şimdilerde biraz duruldu demeye dilim varmıyor. Böyle insanlar durulmazlar. Olsa olsa bir süre için durulurlar. Hele şu kitap ve Körfez Savaşı üstüne hazırladığı belgesel bitsin, gene yollara düşecektir. Eminim.
Yazarın Tüm Yazıları