Arsızlara bir duyurum var

BİR köşe yazarı okuyucusundan ne bekler?

Bu benim Hürriyet gazetesindeki ilk yazım. Belki ilk yazıda ’gazete okuru benden ne bekler?’ sorusuna cevap bulmam gerekiyor. Belki de bunun için henüz erken.

New York Times’ın senelerdir büyük bir keyifle okuduğum ender yazarlarından Thomas Friedman, Longitudes and Attitudes kitabında benzer bir soruya 4 başlıkta yanıt veriyor.

1- Okuyucu köşe yazısını okusun ve ’Vay be bunu bilmiyordum’ desin.

Ne de olsa her köşe yazarı arada sırada ’öğretmen’ rolüne soyunmaya kalkar, bilerek ya da bilmeyerek.

2- Köşe yazısı bir solukta okunsun ve ’Biliyor musun bu meseleye ben bugüne kadar hiç böyle bakmamıştım’ tepkisi gelsin.

Okuyucuya günlük olaylarla ilgili farklı bir perspektif vermek kadar tatmin edici bir duygu yoktur.

3- Bir köşe yazarı için favori okur tepkisi ise şudur: ’Budur abi. Ben kendimi nasıl ifade edeceğimi bilmezken, tam da benim duygularıma tercüman olmuş.’

4- Ve her iyi yazarın onca iltifattan sonra bir o kadar ihtiyaç duyması gereken okuyucu tepkisi: ’Senden de, yazdıklarından da bakış açından da nefret ediyorum.’

Yaklaşık 5 yıldır Doğan Grubu’nun ekonomi gazetesi Referans’ı yönetiyor ve köşe yazıyorum. Hazır Ertuğrul Bey bana, "ekonomi gazeteciliğini sıkıcılıktan kurtarma misyonu yükleyip" haftada iki gün Hürriyet ekonomi sayfalarında yazma teklifinde bulundu, benim de buradan Friedman’ın listesine ekleyeceğim iki şey var.

Bir; üslup: ’Bayılıyorum abi ben bu adamın yazılarına.’

İki;
Amerikalılar’ın karmaşıklığından dolayı, ’dismal science’ yani ’iç karartıcı bilim’ olarak tanımladıkları ekonomiyi alabildiğine anlaşılır ve iç açıcı bir güzellikte sunma.

Biliyorum global ekonomik krizin tam ortasında her iki iddiam da fırtınalı denizde batmaya hazır iki gemi gibi.

Fakat unutmayın denizciler boşuna ’kaptanın iyisi fırtınalı havada belli olur’ dememiş. İşler tıkırındayken ekonomi yazmak kolay.

Tıpkı ekonomi güllük gülistanlıkken ülke ya da şirket yönetmek gibi.

Oysa maharet zor zamanda zoru başarmak. Nasıl mı?

Gelin size en zor zamanda en zor koltuklardan birine oturan Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı Mehmet Büyükekşi’den örnek vereyim.

Tükiye 2002-2008 arası, tam altı yıl boyunca üst üste ihracat rekorları kırdı.

İhracatımız 36 milyar dolardan 130 milyar dolara çıktı. Fakat bu dönemde bile 40 bin ihracatçıyı temsil eden TIM sürekli TL’nin aşırı değerli, kur seviyesinin ise düşük olmasından şikayet etti. Geçen yılın sonunda tam global finans krizi patlak vermişken TİM’in başına Mehmet Büyükekşi seçildi. Öyle bir zamanda TİM’in başına geçti ki bir yandan döviz fırladı diğer yandan ihracatta tarihi bir daralma yaşandı. Bazı sektörlerde ihracatın düşüş oranı yüzde 60’ı buldu. Şimdi böyle bir ortamda siz Büyükekşi’nin yerinde olsanız ne yaparsınız?

Hükümeti ağlama duvarı, Merkez Bankası’nı günah keçisi ilan etmek en kolayı.

Fakat o öyle yapmıyor. Aksine hem ekonomi bakanları, hem de bürokrasisi ile krizin etkilerini azaltacak somut çözüm önerileri üretiyor. İhracatçıya nefes aldıracak çok önemli bir adımı yakında patlatacak. Fakat benim açımdan çok daha anlamlı bir şey yapıyor.

Üyelerine bu yıla damgasını vuracağını düşündüğüm şu cesur ve gerçekçi çıkışı yapıyor: ’Arkadaşlar boş hayallere kapılmayın. 2009 biz ihracatçılar için kár değil, ar yılı olacak.’

Evet evet yanlış duymadınız.

TİM Başkanı üyelerine; ’Şimdiye kadar kár ettik. Bu yıl kár değil, ar yılı olacak’ diye sesleniyor. ’Bu yılı yüzde 10 eksi ile kapatmaktan değil, ticaret ahlákınızı yani ar damarınızı çatlatmaktan korkun’ diyor.

İhracatın ortalama yüzde 30 daraldığı, çek ve senetlerin arsızca döndüğü, alacaklılardan kaçmak için usulsüz bir biçimde iflas ertelemelerinin arkasına sığınıldığı bir ortamda, buradan ilan ediyorum 2009’un ihracatta en iyi kaptanı, ’bu yıl kár değil ar yılı olacak’ sözüyle Mehmet Büyükekşi.

Arsızlara duyurulur!
Yazarın Tüm Yazıları