Münih'ten Bakü'ye; Babacan'la dış politikada 360 derece

Münih ile Bakü arasında ne gibi bir ilişki var?

Haberin Devamı

İlk bakışta pek yok. Ama eğer sıfatınız Türkiye Dışişleri Bakanı, adınız Ali Babacan ise sabah ve öğle vakti Münih Güvenlik Konferansı vesilesiyle Bavyera'da Amerika'nın yeni yetkilileri Başkan Yardımcısı Joseph Biden, Ulusal Güvenlik Başdanışmanı General James Jones ve Afganistan-Pakistan'dan sorumlu süperdiplomat Richard Holbrooke ile arka arkaya görüşüp, oradan Kafkasya'nın ucuna konabilir ve Bakü'de Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ile Türkiye-Ermenistan ve Azerbaycan-Ermenistan ilişkileri konusunu görüşmek için biraraya gelebilirsiniz.

Ali Babacan, son derece gösterişsiz, bulunduğu ortamlarda varlığını pek de özellikle hissetirmeyen bir Dışişleri Bakanı tipi. Türkiye'nin son yarım yüzyılına baktığınızda onun bugün oturduğu koltukta Fatin Rüştü Zorlu, İhsan Sabri Çağlayangil, Turan Güneş; daha yakın geçmişte İlter Türkmen'den Mesut Yılmaz'a, ondan Hikmet Çetin'e ve en son Dışişleri Bakanlığı koltuğundan Cumhurbaşkanlığı koltuğuna çıkan Abdullah Gül 'ü hatırlayıp onu karşılaştırdığınızda, hali tavrı, davranışları, ses tonu vs. ile gözünüze pek hafif görünebilir.

Böyle bir karşılaştırma ve izlenim pek yanıltıcı olma ihtimalini de taşıyabilir. Yukarıda sıralanan isimler ile karşılaştırıldığında Ali Babacan'ın hepsinden çok daha faal ve hareketli bir Dışişleri Bakanı olduğu sonucuna da varabilirsiniz.

Bu yıl içinde Türkiye, Kafkasya'da Ermenistan'la ilişkiler konusunda- öyle bir adım atabilir ki, Ali Babacan ismini yukarıdaki isimlerin yer aldığı Türk dış politikasının pantheonuna da pekala yazdırabilir.

Kaldı ki, uzun yıllar Türk dış politikasının kumanda mevkiinde bulunan o yukarıdaki isimlerin birçoğu, görev süresi bakımından hayli yeni sayılabilecek Ali Babacan'ın iki gün içinde Münih'te biraraya geldiği isimlerin seleflerinin yarısıyla bile tüm kariyerleri boyunca biraraya gelememişlerdi.

Bu olgu, elbette ki, Türkiye'nin değişen dünya koşullarında artan profili ve pro-aktif dış politikasıyla da açıklanabilir. Ancak, Ali Babacan'ın gösterişsiz çalışkanlığının da hakkını vermek gerekir. Münih'ten Bakü'ye birlikte uçtuk. Ankara'ya iner inmez, Etyopya Dışişleri Bakanı'nı karşılamaya koştu. Birkaç saat sonra tekrar havalanacak ve gece Lüksemburg'a varacaktı. Ardından Mısır Dışişleri Bakanı Abulgayt'ı karşılamaya Ankara'ya dönecekti. (Çarşamba yani yarın Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek geliyor) Fazla vakit geçirmeden Letonya'ya gidecek ve oradan Moskova'ya geçecekti. Litvanya gezisini bu yoğun trafik nedeniyle on gün erteledi. Böyle bir başdöndürücü hareketlilik yaşam biçimine dönüşmüş durumda.

Haberin Devamı

* * *

Ruhen muhalif olma hastalığından muzdarip olanların dudak büküp, hababam dolaşmak ve onunla bununla görüşmek "dış politika değildir" dediğini duyar gibiyim. Doğru. Ama bu kadar geniş bir coğrafya yayılmış ülke, Türkiye ile temasa hazır iken ya da yolunu mutlaka Türkiye'ye düşürmeye bakarken, bunların "dış politikasız bir ülke"yi bu nedenle ödüllendirmek istediklerini de herhalde düşünemeyiz.
Yakın gelecekte, Türkiye uluslararası politikanın ve uluslararası dengelerin "odak noktası"nda olacak. Bunun ipuçlarını Münih'te aldık. Türk dış politikasının Kafkasya boyutunu önümüzde kısa vade içinde gayet ilginç gelişmelere gebe olabilir.

Bu, sadece Münih'ten Baku'ya birlikte uçarken, Azerbaycan-Ermenistan görüşmelerini nereye vardığını, ne yönde, nasıl ilerlediğini kendisinden ayrıntılı biçimde dinlediğimiz Azerbaycan Dışişleri Bakanı Elmar Mammedyarov'dan edindiğimiz izlenimden kaynaklanmıyor. Ali Babacan'ın Münih'te Ermenistan Dışişleri Bakanı Nalbandyan ile iki kez, Cumhurbaşkanı Sarkisyan ile bir kez görüşmüş olması ve görüşmelerin içeriğiyle ilgili öğrendiklerimizden de elde ettiğimiz bir sonuç.

Bu arada bir itiraf; Elmar Mammedyarov öylesine açık sözlü ve candan birisi ki, Azerbaycan-Ermenistan görüşme sürecine ilişkin anlatmadığı şey bırakmadı, her sorumuza "devlet sırrı" ardına saklanmadan cevap verdi. Onun sayesinde, ağzı sıkı Ali Babacan'ın ağzını da biraz gevşetebildik. Daha önce söylemekten kaçındığı herşeyi öğrendiğimizi, üstelik kaynağın Elmar Mammedyarov olduğunu öğrendiği vakit, bir nebze, o da bir nebze, açıldı.

Türkiye-Ermenistan ile Azerbaycan-Ermenistan ilişkileri, aynı makasta buluşmak üzere giden ik tren gibi hareket halinde. İşler, belli bir süratte yavaş asla değil- yürüyor.

Ali Babacan, Cumhurbaşkanı İlham Aliyev görüşmesinden doğru Bakü Haydar Aliyev havaalanının yolunu tuttu. Uçakta sıcağı sıcağına son üç günün Türk dış politikası panoramasında geziniyoruz. Kendisine, "İlerde hatıralarınız yazsanız, 2009 yılında Kafkasya'yı Türk dış politikası öncelikler listesinde kaçıncı sıraya koyarsınız?" diye soruyorum. Tereddütsüz, "İlk 5 içinde" karşılığını veriyor. Biraz düşündükten sonra, "Önümüzdeki birkaç ay içinde daha da yükselebilir" diye ekliyor.

Haberin Devamı

* * *
Türkiye ile ABD arasında Obama dönemindeki ilk üst düzey yüzyüze temas Münih'te gerçekleşti. Bavyera Başbakanı'nın konferansa katılanlar için verdiği yemekte, Bavyera Başbakanı'nın sağına Joe Biden oturmuştu. Biden'ın sağında Ali Babacan. Sağ yanında Estonya Cumhurbaşkanı. Büyük yuvarlak masanın karşı yönünde yanyana iki cumhurbaşkanı daha. Afganistan'dan Hamid Karzai ile Gürcistan'dan Saakaşvili.

Bavyera Başbakanı'nın İngilizce konuşmaması işe yaradı. Biden daha ziyade sağına dönüp, Ali Babacan'la bir buçuk saat görüştü. Özellikle Ortadoğu'daki gelişmeler. Ayrıca Irak... Ali Babacan ise ona etraflı biçimde Türkiye-Ermenistan ve Azerbaycan-Ermenistan hattındaki Kafkasya yönündeki gelişmeleri anlattı.

Türk DışiÅŸleri Bakanı Henry Kissinger ile Türk-Amerikan iliÅŸkileri odağında küresel stratejik konularda bir sohbetten gayrı, ABD'nin yeni Ulusal Güvenlik BaÅŸdanışmanı General Jim Jones ve süperdiplomat Richard Holbrooke ile özel randevularda ayrıntılı konuÅŸmalar yaptı. Holbrooke ile Afganistan-Pakistan konusu, Jim Jones ile PKK ve Irak konusu ağır bastı.  Â

Jones ile Bayerischer Hof otelinin kapısının önünde tanıştık. Hala NATO Avrupa Müttefikleri Başkomutanı'nın (SACEUR) armasını taşıyan askeri bir mont üzerinde. Pek alıştığımız general tipinde gözükmüyor. "Sanırım yeni göreviniz sırasında Türkiye'ye pek sık gelmek durumunda kalacaksınız" diye takıldım; "Kesinlikle" dedi, "SACEUR olarak Türkiye zaten en çok ayak bastığım NATO ülkesi idi..."
Bu arada Ali Babacan'ın geçen hafta Kosova'da olduğunu hatırlayalım. Münih'te Makedonya Başbakanı ve Sırbistan Dışişleri Bakanı ile de Balkanlar'ı konuştu. Aynı panelde bulunduğu, AB'nin gelecek dönem başkanı İsveç'in Dışişleri Bakanı Carl Bildt ile AB'yi.
Türkiye'nin dışişleri bakanı sıfatını taşıyorsanız, bir uluslararası toplantıda nerede olursa olsun- 2009 yılında dış politikaya ilişkin 360 derecelik bir "panoramik tur" yapmak zorundasınız.

Kimsenin peşinden koşmanıza gerek de yok. Size geliyorlar. Gelecekler.

En önemlisi, kuşkusuz dünyanın en önemli ülkesi Amerika'nın tutumu. Ali Babacan, "Görüştüğüm tüm Amerikalılar, 'dinleyeceğiz ve danışacağız' diyorlardı. Gerçekten de öyle yaptılar. Şu anda Afganistan'dan Ortadoğu'ya, İran'a çizgileri çok net belirlenmiş bir Amerikan politikası yok. Dinleyecekler ve danışacaklar" dedikten sonra güldü, "Bakalım kaç ay devam edecek dinleme ve danışma?"
Ben de dedim ki, "İnşallah, dört ay sonra gelip 'Dinleyin bakalım' demezler..."

Şaka bir yana, diyemezler. Küresel bir gücün, gücünün sınırları Bush döneminde öyle çarpıcı biçimde ortaya çıktı ki, yeni Amerika, küresel ölçekteki sorunların birçoğuna 360 derecelik bir açıyla bakmaya mecbur ve dolayısıyla birçok Amerikalının yolu da Türkiye'ye düşmeye mecbur.

Tabii, Türkiye'de sorunlara 360 dereceden bakmayı bilen muhataplar bulduğu sürece...

Yazarın Tüm Yazıları