Tayyip Erdoğan'ın Ortadoğu turu: Quo Vadis?

Başbakan'ın siyasi enerjisine diyecek yok. Yılın son gününü Suriye ve Ürdün'de geçirdi. Yeni yılın ilk saniyelerinde uçağının tekerlekleri Ankara havaalanının pistine henüz değmişti. Yılın ilk günü ise Mısır'daydı. Araya partisinin Ankara belediye başkanı adayını açıkladığı basın toplantısını ve TRT'nin Kürtçe kanal açılış konuşmasını da sıkıştırdı. Bugün ise Suudi Arabistan'da.

Haberin Devamı

Herşey Gazze'de akıtılan Filistinli kanını durdurmak için.

BaÅŸbakan'ın hayranlık verici bir dinamizmle sürdürdüğü diplomaside güttüğe hedef bu. Nitekim,ÂWall Street Journal gazetesi "Türkiye bölgesel barış arabulucusu olarak erken baÅŸa geçti" diye baÅŸlık attı.

Kendi payıma tüm bölgenin "radar ekranı" sayılan Beyrut ile temas kurup, Tayyip Erdoğan'ın Ortadoğu turunun nasıl algılandığına ilişkin bir mini-sondaj yaptım; "gayet iyi karşılandığı" izlenimini edindim. Arap dünyası siyasi anlamda öylesine zayıf bir durumda ve bu zayıflık özellikle Mısır ile Suudi Arabistan'ın siyasi ve etki nüfuzlarını kaybetmiş olmasıyla öylesine doğrudan ilgili. Öyle ki, bir yönünde Şii İran'ın diğer yönünde ise Yahudi devleti İsrail'in "güçlü ve hasım merkezler" olarak yükseldiği bir bölge sahnesinde "Sünni-laik" Türkiye'nin –ki, Osmanlı mirasçısı- varlığını ortaya koyması, bölgenin Müslüman toplumlarında önemli beklentiler oluşturur.

Haberin Devamı

Bütün bu işaretlere bakarak, Tayyip Erdoğan'ın geçen yılın son gününde başlattığı ve yılın ilk günlerine yayılan "aktivizmi"nin Gazze'ye ateşkes ve tüm bölgeye bir süre için ferahlama getirebileceğine "kefil" olabilir miyiz? Bu "aktivizm" başarıya ulaşacak ve Türkiye'nin ağırlığını arttıracak mı? Türkiye'nin son iki gündür, iki yıllığına BM Güvenlik Konseyi üyesi olduğunu da unutmadan...

***                 Â***                ***

Türkiye'nin "oyun planı"nın parametreleri, Tayyip Erdoğan'ın önceki gün Kahire'de Hüsnü Mübarek ile yaptığı görüşmeden sonra çıktı. Türk (ya da Tayyip Erdoğan) "diplomatik aktivizmi" iki noktada temerküz ediyor:

1.    Ä°srail ile Hamas arasında Haziran 2008'deki ateÅŸkesin yeniden bazı yeni ayarlamalarla saÄŸlanması. O ateÅŸkeste Mısır büyük rol oynamıştı. Åžimdi yine Mısır'a önemli rol düşüyor.ÂTürkiye, buna katkıda bulunmak için Suriye ve Hamas nezdinde her türlü çalışmayı yapmaya hazırdır.

2.    Ä°kinci aÅŸamada ise Hamas ile FetihÂarasında bir "uzlaÅŸma" saÄŸlanması için çalışılmalıdır.ÂMahmut Abbas (Abu Mazen) ile Ãœrdün'de yapılan görüşmede Filistin seçim tarihleri konusu ele alındı. Bununla ilgili bir yapılanma olacaksa, Türkiye, yine gerek Suriye gerek Hamas nezdinde her türlü çalışmaya hazırdır.

Haberin Devamı

Tayyip Erdoğan'ın ziyaret ettiği dört Arap ülkesinden üçü, Ortadoğu'nun Sünni merkezleri Ürdün, Mısır ve Suudi Arabistan. Her üçü de İran'dan rahatsız; her üçü de Hamas'ı "İran'ın Ortadoğu'daki Sünni Truva Atı" olarak görüyorlar ve Hamas'ın tepelenmesinden pek de rahatsız gözükmüyorlar.

Bunların dışında kalan Suriye'ninÂise, Tayyip ErdoÄŸan için özelliÄŸi var. Bir kere baÅŸkanı BaÅŸÅŸar Esad ile özel dostluÄŸa ve güven iliÅŸkisine sahip.ÂAyrıca, Suriye, hem Ä°ran'ın müttefiki hem de Hamas'ın bir numarası Halit MeÅŸal'in ikamet ettiÄŸi yer.

Dolayısıyla, Tayyip ErdoÄŸan, Ä°srail'in Gazze saldırısı üzerinden bir "diplomatik aktivizm"i baÅŸlattığı anda,ÂkendiliÄŸinden Suriye ve Hamas üzerine, Sünni Arap merkezlerinden daha etkili bir "Sünni bölge aktörü" konumuyla denkleme giriyor.

Haberin Devamı

Ne var ki, Suriye-İsrail barış müzakerelerini başlatma girişiminde de Türkiye'nin elinde gözüken ilk bakıştaki bu değerli "koz"un şimdi ne derece "konvertibl" olabileceği şüpheli.

Zira, İsrail "Hamas"a ağır bir darbe indirmek niyetindeyse, "Hamas hamisi" görüntüsündeki herhangi bir "siyasi aktör"ün girişimlerine "prim ödemek" gibi bir yola girmez. Ayrıca unutmayalım ki, Türkiye'nin Suriye ile İsrail arasındaki arabuluculuk girişimi, ayağı çukurdaki Ehud Olmert'in iç politika hesaplarıyla yakından ilgiliydi. Yani, Tayyip Erdoğan, Olmert'in "yeşil ışığı"yla Şam üzerinde "nüfuz" kullanmıştı. Şimdi Olmert gidici ve İsrail'in "üç siyasi baş aktörü"nün değişik hesapları var.

Haberin Devamı

***      Â***    Â***

İsrail'de Gazze saldırısı sonrasına ilişkin üç senaryodan söz ediliyor.

1.    Likud lideri "Bibi" Netanyahu'nun teşne olduğu senaryo. Bu, Gazze'de bir "yeni düzen" demek. İsrail'in Gazze'ye tekrar işgal etmesi, Hamas'ı devirmesi ve Gazze Şeridi'ni bir uluslararası güç veya bir pan-Arap gücü aracılığıyla nihai olarak Abu Mazen başkanlığındaki Filistin Yönetimi'ne devretmesi. Böyle bir senaryo, Hamas'tan ziyade Fetih ve Abu Mazen'in ölüm fermanı gibi bir şey. Ancak, Netanyahu'nun eğilimlerini göstermesi ve Türkiye'ye pek bir rol alanı bırakmaması bakımından dikkat çekici.

2.    Şu andaki Savunma Bakanı ve İşçi Partisi lideri Ehud Barak'ın eğilimli olduğu senaryo ise, eli kolu bağlanmış ve epey darbe yemiş bir Hamas ile tekrar ateşkes uygulamasını öngörüyor. Barak'ın güç kullanımı ve caydırıcılığa düşkün olduğuna dikkati çekenler, kafasındaki ateşkes modelinin 2006'da Lübnan'da Hizbullah ile sağlanan ateşkesin biraz daha İsrail lehine olan versiyonu olduğunun altını çiziyorlar. Bu senaryo, ateşkesin İsrail'in Hamas üzerinde askeri ve ekonomik baskı kurarak sürdürülmesi ve günü gelince Hamas'ın içerden yıkılması hesabına dayanıyor. Bu senaryo da, Gazze üzerinde İsrail ekonomik ablukasının kaldırılmasını "düzeltilmiş Haziran 2008 ateşkes" şartı olarak gören Tayyip Erdoğan'a fazla bir rol sunacak cinsten değil.

Haberin Devamı

3.    Şu andaki Dışişleri Bakanı ve Kadima lideri Tzipi Livni'nin yakın durduğu senaryo. Bu, Tayyip Erdoğan'ın girişimlerinin kendine en fazla yer bulabileceği türden. Çünkü, Tzipi Livni, İsrail'in Gazze'den sınırını mühürleyerek tümden elini ayağını çekeceği, sorumluluğu büyük ölçüde Mısır'ın üzerine yıkacağı ve Gazze'nin ekonomik durumunun uluslararası yardımlara bağlı kılacağı bir yaklaşım üzerinde duruyor. İsrail'e Gazze'den roket atışları tümüyle kesilecek. Buna karşılık, İsrail'de ekonomik ablukayı kaldıracak ama Gazze ile sınırlarını mühürleyerek kapatacağı için Gazze'ye ekonomik yardım, İsrail toprakları üzerinde olmaktan çıkıp uluslararası toplumun üzerine devrolacak. Gazze'nin Arap sorumluluğu da, İsrail'den gayrı tek sınır komşusu olan Mısır'ın üzerinde kalacak.

Ne var ki, bu da geniş İsrailli çevrelerce pek uygulanabilir "realist" bir senaryo olarak gözükmüyor. Şu anda hemen herkesin üzerinde anlaştığı husus, İsrail'in bir "yeni Gazze stratejisi"ne ihtiyaç olduğu, bunu mevcut Olmert hükümetinin yapamayacağı ve ortaya çıkabilmesi için İsrail seçimlerinden sonra ortaya çıkacak yeni hükümetin beklenmesi gerektiği.

İsrail seçimleri 10 Şubat'ta. Unutmayalım, Barack Obama, 20 Ocak'ta Beyaz Saray'da. Nikola Sarkozy ise önümüzdeki günlerde bölgede.

Tayyip Erdoğan'ın birkaç gün içinde "Gazze'ye ateşkes" getirebileceğini kimse ummasın. Kimse, onu bu girişiminden ötürü de elbette olumsuz eleştirilerin hedefi yapamaz.

Ancak, Gazze saldırısının başında içerde Türkiye'deki seçmen kitlesinde ve "aciz Arap sokağı"nda çok olumlu yankılanan "duygusal tepkisi"nin,Âyakında Türkiye'nin, örneÄŸin, Suriye-Ä°srail arabuluculuÄŸuÂrolünün iptaline yol açmasına da kimse ÅŸaşırmasın.

Dış politika, hele Ortadoğu'da, pek "duygusallık" kaldırmıyor.

Yazarın Tüm Yazıları