Başbakan ve “kantarın topuzunu kaçırmak”…

Türkiye’nin demokratları ve liberal düşünce sahiplerinin Başbakan Tayyip Erdoğan’dan Mart 2009 sonuna yani yerel seçimler yapılması ve sonuçlarının ortaya çıkmasına dek fazla bir beklentisi olmaması gerektiğine daha önce değinmiştim.

Haberin Devamı

Başbakan uzunca bir süredir seçimlere kilitlenmiş durumda ve seçim kampanyasını hayli öncesinden başlattı. Tayyip Erdoğan, Anayasa Mahkemesi’nin Temmuz sonunda verdiği Ak Parti’nin kapatılmaması kararını seçim kampanyasının “startı” olarak algıladı. Eylül başında Aydın Doğan’a karşı partisinin ilçe kongrelerinde cepheden başlattığı taarruzla, seçim kampanyasını da başlatmış oldu.

O günden bugüne attığı her adım, ağzından çıkan her söz –ani bir öfkeye kapılmadan, tasarlayıp tartarak söylediklerini kastediyoruz- seçim kampanyasıyla ilgili.

Siyasetin merkezine yerleşme düşüncesindeki Erdoğan’ın solundan bir kaygısı yok. Sağ yönünü sağlama almaya, MHP’ye oy kaptırmamaya bakıyor. Bu da yakın geçmişteki her seçim kampanyasında yaptığı gibi, onu “milliyetçi söylem”de MHP’nin önüne geçmeye yöneltiyor.

Haberin Devamı

Bunu bütçe görüşmelerinde DTP’lilere yönelik tavrından da, “www.ozurdiliyoruz.com” internet sitesinde açılan imza kampanyasına karşı sarf ettiği sözlerden de görmek ve anlamak mümkün.

DTP’nin Kürt milliyetçiliği söylemi üzerinden siyaset yaptığı bilinen bir gerçek. Buna rağmen, siyaset zeminindeki gerilim unsurlarını DTP ve onun Türk muadili MHP olarak görebilir misiniz? Asıl gerilim, Tayyip Erdoğan’ın Ak Partisi ile DTP arasında.

Zira, MHP, DTP’nin Güneydoğu’da rakibi olamayacak ölçüde silinmiş vaziyette; MHP’nin görece olarak güçlü olduğu yerlerde de DTP’nin esamisi pek okunmuyor. Buna karşılık, Güneydoğu’daki iki rakip Ak Parti ile DTP.

Başbakan, Güneydoğu’daki rekabeti, ülke çapında “milliyetçi” söylemle kendi partisi namına MHP’ye karşı Türkiye’nin diğer yerlerinde işlevselleştirmeye bakıyor. Bütçe konuşmasındaki şu sözlerine ne buyurulur:

“… Sayın Bahçeli’nin az önce söylediği şeyleri ben de paylaşıyorum. Biz millet kavramını bir yerlere yediremeyiz, biz vatan kavramını bir yerlere yedirmeyiz ve bu vatanı böldürtmeyiz…”

Bu dil, on yıllardır kendisinden başka çok farklı ağızlardan sayısız kez duyulmaya alışılmış basmakalıp, demagojik, düzeyi hayli düşük bir tanıdık dildir.

***                 ***             ***

Haberin Devamı

Benimsediği ve seçim hesaplarıyla işlevselleştirdiği “milliyetçi söylemi”nde kantarın topuzunu da haliyle kaçırıyor. DTP’ye bin türlü eleştiri getirebilirsiniz ama “Nazizm” suçlaması yapmanın akıl ve iz’anla ilişkisi olabilir mi?

Ya DTP’ye dönük şu sözleri: “… Demokrasi bu yolla edilmez. Demokrasinin yolu sandıktır sandık. Oradan çıkacaksın oradan.”

Oradan çıkıyorlar zaten. Parti olarak çıkamıyorlarsa, sana da döner, “Hiçbir demokraside görülmeyen yüzde 10’luk seçim barajını indir” derler. Ne cevap vereceksiniz?

Bir de siyasi iktidar olma sayesinde devlet bütçesiyle yaptıkları –iyi yapıyorlar- okul ve hastane inşaatlarından şişinerek söylediği şu sözler: “Siz bunları yapamazsınız. Sadece ve sadece bu ülkede kimlik siyaseti yapmak suretiyle bu ülkenin hiçbir yerine ne okur kurabilirsiniz ne hastane kazandırabilirsiniz.”

Haberin Devamı

Başbakan’ın bu sözleri, hayli sakat bir demokrasi anlayışının tezahürü olmak bakımından önem taşıyor. Demokrasiler tam da “kimlik siyaseti” yapılan bir siyaset agorasıdır. “Kimlik siyaseti” yapmanın nesi yanlış? “Kimlik siyaseti” yapmak niçin yanlış olsun ki?

Tayyip Erdoğan’ın “özür diliyoruz” imza kampanyası hakkında söyledikleri, tutturduğu “milliyetçi söylem”in mantığı içinde anlaşılabilir. Ancak söyleme tarzı ve bizzat sözleri üzerinde durmaya değecek düzeyde değil. İçlerinde ülkenin en gözde, kimisi kendi meslek alanlarında parlak başarılara imza atmış tanınmış isimlerin bulunduğu ve sayılarının çok yakında on binlere ulaşacağı belli olan insanlara “Herhalde onlar böyle bir soykırımı işlemi olacaklar ki özür diliyorlar” diyen birisine, sıfatı Başbakan olsa bile ne cevap verebilirsiniz ki?

Haberin Devamı

Sorun, ne hesapla olursa olsun Tayyip Erdoğan’ın tutturduğu “milliyetçi söylem” ile Alaeddin’in lâmbasından çıkarttığı canavarı bir daha geriye sokamama tehlikesidir. “Milliyetçilik”, günü gelir Erdoğan’ı da “ham” yapar.

***              ***          ***

Başbakan Erdoğan’ın olumsuz tavrında bir de üzerinde durulması gereken, Ermenistan’a yönelik açılım adımlarını sıraladıktan sonra söz konusu kampanyaya sözü getirip, bunu “atılan adımları terse çevirmekten başka bir şeye yaramaz” diye nitelemiş olması.

Böyle bir anlayış dış politikayı, ülkenin “ulusal çıkarları” üzerine inşa etmek yerine “şantaj aracı”olarak görmeyi ifade eder. “İmama küsüp oruç bozma” fiili. Türkiye’de on binlerce insan, tarihimizde 93 önce gerçekleşmiş bir felâkete ilişkin duyarlılık ortaya koyacaklar; bunun üzerine ülkenin Başbakanı sinirlenip, Ermenistan politikasını değiştirecek.

Haberin Devamı

Başbakan elmaları, armutları, her şeyi birbirine karıştırıyor.

Ali Bayramoğlu, “Başbakan’ın yazarlar, çizerler diye geçiştirdiği bu grup, Başbakan’ın yönettiği ülkenin ‘entellijensiası’nı oluşturmaktadır. Bu kadar isim, bu kadar imza böyle bir metnin altında yer alıyorsa, Başbakan’ın ve onun gibi düşünenlerin bunun nedenini sorgulaması gerekir” diyor.

Aslında Başbakan’a en güzel cevap, bir Ermeni vatandaşımızdan, bir meslektaşımızdan geldi. Markar Esayan, Başbakan’ın sözlerine karşılık şöyle yazdı:

“Lakin bu heyecanlı açıklamanın şöyle bir problemi var. Bir yandan 1915 siyasilerin değil, tarihçilerin işi diyecek ve Ermenistan’a gerçeklerin ortaya çıkması için ortak tarih komisyonu kurmayı önereceksiniz, diğer yandan da böyle bir sorunumuz yok diyerek kişisel kanaatinizle tarih yazacaksınız. Konu sizin için tartışmalı olabilir, o zaman tutarlılık adına kendi kanaatinizi de arkadaş sohbetlerinize saklamanız gerekir. Hem kim sizden özür dilemenizi istedi ki?”

Gerçekten, kim istedi?

Başbakan’a benzer bir kafa yapısı ise “Sizler aydınsanız ben aydın değilim” diye yazıyor.

Peki, kim size aydın olduğunuzu söyledi ki?

İmzalar dün öğleden sonra 14 bine dayanmıştı. İçlerinde ülkenin her yanından, yurt dışından, her meslek ve yaş grubundan, işçisi, işsizi, çiftçisi teknisyeni her türlü insan var. “Vicdan”ları öyle emrettiği için imza atmışlar.

Ne diyeceksiniz?

Onların vicdanı varsa, ben “vicdansızım” mı diyeceksiniz?

Belki de doğrusu budur…

Yazarın Tüm Yazıları