“Biz, biziz!”

Son günlerde Başbakan Tayyip Erdoğan’ı ortaya koyduğu tepkiler ve özellikle kullandığı sözcüklerden ötürü yoğun bir eleştiri bombardımanına tutmak revaçta.

Haberin Devamı

Başbakan, kendisini desteklemeye alıştığı çevrelerin de yoğun biçimde katıldığı bu eleştiri bombardımanını pek kaale alır görünmüyor. Bildiğini okumaya devam ettiği görüntüsünü veriyor.

Bunun iki türlü izahı olabilir:

  1. Tayyip Erdoğan, hata üzerine hata üretiyor. Zincirleme hata yapıyor. Adım adım ve geri dönülmez biçimde yanlışlıklar zinciriyle her siyasi iktidarın başına gelecek türden “mukadder sona” doğru yol alıyor. Zaten, siyasi liderler hatalarından ders alsalar, yanlışlarını düzeltseler, “yolculuk”ları çok farklı olurdu. Tayyip Erdoğan da, eski siyasetçilerin izlediği yanlış rotaya girdi ve artık çıkamayacağı izlenimini veriyor.
  2. Tayyip Erdoğan, gözünü tümüyle Mart 2009’da yapılacak seçimlere dikti. Eline geçen göstergeler, şimdilik, Ak Parti açısından ve kendi popülaritesinin düzeyine ilişkin istediği rakamları ona sunuyor. Bu nedenle, “çizgisi”ni değiştirme ihtiyacı duymuyor. Kendisine yönelik eleştirileri “bir avuç ve siyasetten çok daha iyi anlamayan entellektüeller”in takıntıları olarak görüyor. Dolayısıyla, seçim yapılıp, sonuçları ortaya dökülene dek Başbakan’dan şimdi izlediği rotada ortaya koyduğu tavrı değiştirmesini beklemek yersizdir.

Ben, bu iki izah tarzının ikincisinin geçerli olduğu kanısındayım. Mart 2009 sonuna dek, Başbakan’a ilişkin hiçbir beklenti içinde değilim. Beklemenin de “gerçekçi olmayacağı” kanısındayım.

Mart 2009’daki yerel seçim sonuçlarının sergileyeceği “siyasi güçler dengesi” ile Türkiye’deki siyasi sürecin yeni bir sayfası açılacak. Ondan sonra nasıl bir Tayyip Erdoğan göreceğimiz ve izleyeceğimiz, hem seçim sonuçlarına ve hem de Tayyip Erdoğan’ın o sonuçları nasıl yorumlayacağına, nasıl okuyacağına bağımlı olacak.

Haberin Devamı

 

***       ***       ***

 

Yukarıdaki iki izah tarzından ikincisi geçerli olduğuna –bence- göre, Başbakan’ın her beyanını da, seçim hedefleri ve seçim şansı açısından değerlendirmekte yarar var.

Örneğin, şu ünlü “Obama gibi başladı, Bush gibi oldu” tanımlamasına “Sevsinler seni; yazıklar olsun…” sözleriyle geçen haftasonu gösterdiği tepki. Bu, tanımlamaya değil, tanımlamanın kaynağına gösterilen bir tepki. Zira, bu tanımlamayı yapan Fehmi Koru, Başbakan’a göre “içerden konuşan ve yazan” bir isim. Öyle sert bir tepki göstererek, Başbakan, kendi camiasının “iç bütünlüğü”nü sağlama almaya bakıyor.

Esasen, aynı gün o sözleri nedeniyle kendisini uyaran bir dostuna “Sen siyasetten anlamazsın, o tepkiyi göstermesem o sözler üzerime yapışır kalırdı. Yapışmadan fırlatıp atmak gerek” demiş.

Şayet aynı tanımlamayı kendisine karşıtlığı gayet iyi bilinen bir başka isim yapsa, çok muhtemeldir ki, çok daha farklı bir tepki verir ya da belki hiç üzerinde durmazdı.

Bu noktada asıl üzerinde durulması gereken Fehmi Koru’nun öyle bir tanımlamayı niçin yaptığı. Çünkü, Fehmi Koru, şunun şurasında Şubat ayında Tayyip Erdoğan’ı, yeni anayasa yapımı girişimini bırakıp, MHP ile birlikte başörtüsü konusunda “selektif bir anayasa değişikliği” çabasına girmesi nedeniyle eleştiren “liberaller”e karşı Başbakan’dan yana tavır almıştı.

Haberin Devamı

16 Şubat’ta “Koalisyon çatladı, ama sorun bakalım neden çatladı?” başlıklı yazısında “… Daha önce özgürleşme çabalarına destekte bir araya gelen bir hak ve özgürlükler koalisyonu vardı, o çöktü, Kim kimi terk etti… İlk girişim hangisinden gelirse gelmiş olursa olsun, fark etmiyor; görünen o ki, var olan bir koalisyon çatladı. Bunun en görünür dışa vurumu, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın son konuşmalarından birinde, liberal kesimin önemli sözcülerinden birine de cevap verme ihtiyacı duymasıydı. Erdoğan’ın, ‘Milleti aldatmayın, dürüst olun’ sözü, o önemli liberale dönük bir azarlamaymış…” diye yazmış ve “uslubu” nedeniyle Başbakan’a karşı çıkmaktan ziyade eleştiri oklarını “liberallere’ doğrultmuştu.

Haberin Devamı

Nitekim, iki gün sonra Mehmet Altan kendi köşesinde bu göndermeye “Kurşun asker korosu” başlıklı yazısında “Kemalist rejimin tek sesliliğini aratmayan bir faşizmle, demokratikleşmenin önünün açılmasında ‘yöntem’ eleştirisine bile inanılmaz bir tahammülsüzlükle yaklaşanlar, bunu bir de ‘özgürlükler’ adına yaptıklarını söylemezlermi? Kendin gibi olamayacaksın. Özerk olamayacaksın. Bağımsız olamayacaksın. Siyasetçi kadar var olmayı kabulleneceksin. Kabullenmezsen kurşun asker korosu devreye sokulacak. Yöntem eleştirisine inanılmaz bir utanmazlıkla saldıracaklar” cümleleriyle çok ağır bir karşılık vermişti.

Aradan geçen dokuz ay sonunda “koalisyon ortaklığı”nın ama bu kez Tayyip Erdoğan’a karşı kurulmasının gerekçesi ne?

Haberin Devamı

Bu sorunun cevabı çok net değil.

 

***          ***       ***

 

Şurası kesin ki, “liberaller” adı verilen kesim, Tayyip Erdoğan’ın Kürt sorununa yaklaşımından artan bir hayal kırıklığı içine girdi. “Tek devlet, tek millet, tek bayrak” söylemiyle, Güneydoğu’da dağlara taşlara yıllardır yazılan “Ne Mutlu Türküm Diyene” zihniyetini bu kez Başbakan tevarüs etmiş gözüküyor.

Başbakan, daha da öteye geçerek, tam öyle demediğini söylese de, “Ya Sev, Ya Terket” diyerek Kürt vatandaşlarımızın bir bölümüne sesleniyor.

Tayyip Erdoğan’ın iflah olmaz karşıtlarının son günlerde kendi gazette köşelerinden Başbakan’a hayli “sevecen” bir uslupla yaklaştıkları da dikkati çekiyor. Bütün bunlar, kimisine göre Tayyip Erdoğan’ın “devleti dönüştüremediğini kabul edip, kendisini devlete göre dönüştürdüğünü”, kimisine göreyse “Kürt sorununda kendisinden önceki başbakanlar gibi askere teslim olduğunu”; böylece artık “misyonunu tamamlamış sayılması” gerektiğinin göstergesi. Başbakan da, böylece, “liberal müttefikleri” nezdinde haklı ve meşru eleştiriye açık hale geldi.

Haberin Devamı

Daha önce de belirttiğim gibi, ben, attığı her adımın Başbakan’ın Mart 2009 seçimlerine yönelik hesaplarıyla bağlantılı olduğu ve Mart 2009’a dek, elindeki ve lehindeki anket sonuçlarına bakarak çizgisini değiştirmeyeceği kanısındayım. Birkaç ay daha Başbakan’a ilişkin herhangi beklenti içine girmenin anlamı yok.

Şu an itibarıyla, Tayyip Erdoğan’ın Güneydoğu’ya ilişkin yanlış bir saplantı içinde bulunduğu düşüncesindeyim. Yanlışına ancak bir “Diyarbakır bozgunu” ile karşılaştığında ikna olabilir.

Olabilir mi?

Bu da, seçim sonuçları elde edildiği vakit ve onu Tayyip Erdoğan’ın nasıl okuyacağına bağlı olacak.

Yani, ilkbahara kadar Türkiye’de bir Obama beklemeyin.

“Biz, biziz”!

Yazarın Tüm Yazıları