Dünyanın “mali başkenti”nde; 20.yüzyıl’dan 21’e giriş...

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün 1929 Büyük Depresyonu’ndan bu yana dünyanın gördüğü en şiddetli “mali kriz” haftalarından birinin son gününde New York Borsası’nı açması ve bizim de o vesile ile Wall Street’e, NYSE’ye gitmemiz bireysel anılarımızın “unutulmaz” olanlarının arasında yerini kuşkusuz alacak.

Haberin Devamı

New York Borsası’nda işlemlerin yapıldığı salon, herhalde dünyanın en heyecan verici “arı kovanı”. Şekli de benziyor, içindeki hareketlilik de. Düşünebiliyor musunuz, orada geçirdiğiniz anlarda, dünyanın herhangi bir köşesindeki, bulunduğunuz o alandaki alım ve satımlarla milyonlarca insan bir anda zenginleşiyor ya da fakirleşip, neredeyse yok oluyor.

New York, Birleşmiş Milletler nedeniyle “dünyanın siyasi başkenti”. Biz, o amaçla, BM Genel Kurul toplantıları nedeniyle bir haftadır New York’tayız. Ama, New York aynı zamanda Wall Street’i, oradaki Borsa’sı ve ABD’nin dünya ekonomisindeki yeri nedeniyle, aynı zamanda, “dünyanın mali başkenti”.

“Dünyanın mali başkenti”ne o sıfatı kazandıran mekana, üstelik son derece “asabi-gergin” bir gününde, bir “tarihi mali kriz”in zirve noktasında ayak basmanın heyecanı ve anlamı, bambaşka, anlatılması zor bir duygu.

Haberin Devamı

Abdullah Gül’ün NYSE Yönetim Kurulu ile görüşmesinin ardından, New York saati ile 09:30’da Borsa’nın açılışı için asansörle aşağı iniyoruz. Başkan Yardımcısı David Shuler, “Güne eksi 400 puanla başlamaktan endişe ediyoruz. Bugün çok gergin bir gün. Eksi 200 puanla başlar ve öyle götürürsek, razıyız” diyor.

“Türkiye’de öyle yansımaz” diyorum, “Biz de muhalefet var. ‘Abdullah Gül gitti New York’ta Borsa’yı açtı ve batırdı’ derler”...

Abdullah Gül’ün Borsa’yı açacak olmasıyla, günün kötü geçmesi ihtimali arasında hiçbir ilintinin bulunmadığına beni ikna etmeye uğraşıyor...

 

***             ***             ***

 

Saat 09:30’a bir dakika kala, salondaki saatte sadece saniyeler gösterilmeye başlanıyor. Ve, balkonda Türk ve Amerikan bayraklarının altında Borsa Başkanı ile yanyana bekleyen Abdullah Gül, 09:30’a tam 10 saniye kala gongun düğmesine basıyor. Gong, çalmaya başlıyor ve 100 metre dünya rekorundan yarım saniye kadar fazla bir zaman çaldıktan sonra dünya mali piyasalarının beyni ve yüreği olan New York Borsası NYSE çalışmaya başlıyor.

Haberin Devamı

Hem de ne çalışma... Borsa Başkan Yardımcısı, bir ara peşine düşmemi istiyor. Sürekli hareket halindeki panolardan birini gösteriyor. “Bakın” diyor “Üstten dördüncüsü endeksi gösterir.” O sıra eksi 100’lerin başında. Biz Borsa’dan çıkarken –94 idi. Gün bitiminde, Borsa kapanışında yükselmiş. Korkulan olmuyor. Abdullah Gül’ün temenni ettiği gibi “eli uğurlu geliyor”...

Aynı panoda, endeksin hizasında işlem hacmi de görünüyor. İlk on dakikada 90 milyon dolar civarında. İlk on dakika ve son on dakika, işlem hacminin en yüksek olduğu sürelermiş. Ama, işlem hacmi ölçümü, yarım saat ve bir saatlik dilimlere göre kayda geçiyor. David Shuler, “Bu, yüksek bir işlem hacmi sayılır. Ancak, rekor düzeyde değil” diye yeni beni peşine takıp, başka bir mevziye sürüklüyor. Orada, tüm zamanların en büyük-en düşük kayıtları var. Panoda, “tüm zamanların en yüksek işlem hacmi”nin 992 milyon küsur dolarla bir hafta önceki Cuma günü, 19 Eylül 2008’de gerçekleştiğini görüyoruz.

Haberin Devamı

O pano, nasıl tarihi günlerde yaşadığımız hakkında çarpıcı bir fikir de veriyor. 1929 Büyük Buhranı’ndan sonraki en büyük krizde New York Borsası’nda olmak.

NYSE’ye giderken, ABD’nin en büyük mevduat bankası Washington Mutual’a (Wa-Mu) federal yönetimin el koyduğunu öğreniyoruz. Dördüncü sıradaki en büyük Wachovia sallanıyor. Borsa’da hızla hareket eden elektronik şeritlerde Wachovia’nın hisselerinin düştüğü, kalabalık arasından olumlu mu olumsuz mu olduğu anlaşılmayan tezahürat sesleri yükseltiyor.

Bear Stearns, Lehman Brothers, Merrill Lynch, AIG, Goldman Sachs, Morgan Stanley vs. Bu “devler” hatta mali “titanlar” artık ya yok, ya da kimlik değiştirmiş durumdalar.

Haberin Devamı

Ne o kapitalizmin sonuna mı geldik?

Bundan 40 yıl önceki delikanlı sosyalist olsam, bunun böyle olduğundan en ufak bir kuşkum olmazdı.

Borsa’ya giderken yolda Kemal Derviş arıyor telefonla. Telefon sohbetimizin bir yerinde, “Piyasaların her şeyi halledeceği şeklindeki inancın isabetsizliğinin bu krizle kanıtlandığını” söylüyor.

Borsa çıkışında Kemal Derviş ile telefon sohbetimizin bu bölümünü Abdullah Gül’e aktarıyor ve “Bu gözlemle sosyal demokrat görüşlerinin isabetini vurgulamış oluyor” diyorum şakayla...

Ne olursa olsun, “mali piyasalar ve bankacılık sistemi”nde psikolojinin yani “güven duygusu”nun aslan payına, “altın hisse”ye sahip olduğu bu son büyük mali krizle bir kez daha ortaya çıktı.

Haberin Devamı

Nitekim, NYSE Başkan Yardımcısı, o gün Borsa’daki “gerginliği” insanların sisteme güven duygusunu yitirmiş olmasıyla açıklıyor. Krize yolan açan bu “güven duygusu” eksikliği.

Amerikan yönetiminin 700 milyar dolarlık,- evet,böylesine astronomik bir rakam- kurtarma paketinin akıbeti hala belli değil. Dünyanın her köşesine, her eve sonuçlarını ulaştıracak bu büyük mali krizden çıkıp çıkmadığımız henüz belli değil.

Amerika, bu “mali krizi” aşarsa, -ki, muhtemelen aşacak- 20.Yüzyıl’dan devralınan “sistem” köklü değişikliklere uğrayarak, 21.Yüzyıl’ın “mali sistemi” şekillenmeye başlayacak.

Batı uygarlığının, bu “kriz”den daha da güçlenerek çıkacağına, hem de en kötü gününde gittiğimiz New York Borsası’nı gördükten sonra, bahse girebiliriz.

 

***                   ***               ***

 

Abdullah Gül ile başlayan ve umulandan çok daha iyi kapanan NYSE gününün gecesinde (Türkiye’de Cumartesi sabahı) gözlerimizi iki Başkan adayının ilk düellosuna çeviriyoruz. Barack Obama ile John McCain.

Amerika, dünyanın “siyasi ve mali merkezi” ve “tek süperdevleti” oldukça, Amerikan Başkanı’da “dünya şirketi”nin “CEO”su sayılacak.

Dünyamızın önümüzdeki yıllardaki CEO’su hangisi olacak; nasıl birisi olacak? New York saati ile 21:00’de televizyon ekranının başındayız...

Her ikisini seyrettikten sonra, sanırım, en doğru saptama New York Times’taki bir makalenin başlığına ait: “İdeolojik ayrılıktan ziyade kuşak çatışması”...

“Piyasalar halleder” doktrinine bağlı McCain ile “piyasalar tümüyle kendi başına bırakılamaz” doktrinini benimseyen Obama’nın arasındaki bu fark önemsiz değilse de, asıl fark, ilkinin 72, ikincisinin 47 yaşında olmalarından kaynaklanıyor olmalı.

McCain konuşurken, Churchill’e, Eisenhower’a gönderme yapıyor, Kissinger ile 35 yıllık dostluğundan dem vuruyor; Obama ise krizden kaygılı seçmene “Google yoluyla devlet harcamalarının denetimi” vaadinde bulunuyor, rakibini “20.Yüzyıl zihniyeti”ne sahip olmakla eleştiriyor.

Bu dil ve kavram ve “kavramsallaştırma” farkı, 20.Yüzyıl-21.Yüzyıl farkını yansıtıyor.

Cumhuriyetçi McCain ile Demokrat Obama arasındaki farkları saymaya niyet ederseniz, saymakla bitmez.

“Düello”nun sonunda, iki aday birbirlerinin elini sıkıyor, eşlerini yanlarına alıyor, eşleri de karşılıklı el sıkışıyor ve dörtlü bir veda ile “düello podyumu”nu terkediyorlar.

Herşeye rağmen, Amerikan demokrasisi farkı.

Büyük “mali kriz”in üstesinden gelecek olan da o...

 

Yazarın Tüm Yazıları