Rüşvetin ilk belgesi

Güncelleme Tarihi:

Rüşvetin ilk belgesi
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 10, 1999 00:00

Haberin Devamı

Binlerce yıl önce, Sümer ülkesinde hayatını kátiplik mesleğini icra ederek idame ettiren resmi görevli, kil tablet kurumadan, son derece hızlı bir biçimde yazmak zorunda olduğu yazısını bitirip şöyle bir soluklandığında, ne bir tarihi yazdığının ne de o kil tabletlerin zamanın acımasızlığına karşı direnip milattan sonra üçüncü bin yılın başlangıcına kadar ulaşabileceğinin farkındaydı.

O sadece yapmakla yükümlü olduğu işi yapıyordu...

Türkiye'de, 1999 yılında, o tabletleri okuyan Sümerolog Veysel Donbaz gibi...

TARİHİN TANIKLARI

Tarihin çeşitli anlarından, bulunacakları, okunacakları ve anlaşılacakları bir zaman dilimine yazılmış bu mektuplar, cansızmış gibi görünen kil tabletler aslında tarihin, o zamanki yaşam biçimlerinin en canlı tanıkları.

Asur ve Sümer tabletlerinin bulunması ne kadar zahmetli bir çalışmayı gerektiriyorsa, okunup çözülmesi (tercüme edilmesi) de o kadar uzmanlık gerektiren bir faaliyet.

ESKİ YAŞAMLAR

Sümer ya da Asur yazısını okuyabilmek her babayiğidin harcı değil. Dünyada bu dilleri okuyabilen sadece birkaç uzman var. Ne de olsa gazetelerdeki iş ilanlarında ‘‘Sümerce ya da Asurca bilenler tercih edilir’’ ibarelerine sıkça rastlanmıyor.

Asur, Sümer ve Hitit dillerini bilen, 37 yıldır, binlerce yıldan kalma tabletleri okuyan, bu işe gönül ve ömür vermiş Sümerolog Veysel Donbaz, ‘‘Tabletleri çözerken eski yaşamların gizemine ulaşmak ve binlerce yıldan sonra onları okuyan ilk insan olmak, bana inanılmaz bir haz veriyor’’ diyor.

TEK KİŞİLİK SINIF

Donbaz, 1958 yılında girdiği Ankara Üniversitesi Türk Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Sümeroloji Bölümü'nden 1962 yılında mezun olan tek kişi. Bölümün tek öğrencisi olduğundan kendisine sekiz profesör düştüğünü keyifle anlatıyor. Aklına okul anıları düştüğünde, yüzüne anlamlı bir gülümseme yerleşiyor: ‘‘Düşünsenize, hoca derse giriyor, sınıfta bir tek ben varım. Sınavlarda kopya çekmek gibi bir şansım hiç yok. Dersi kaynatmayı aklımdan bile geçiremem. Ders kırma şansım sıfır.’’

İstanbul Arkeoloji Müzesi'ndeki küçük bir pencerenin zar zor aydınlattığı odasında mesleki tutkusunu, kil tabletlerini anlatıyor, Veysel Donbaz. Yarı aydınlık odası, piposundan yayılan kokuyla daha da gizemli bir havaya bürünüyor. Indiana Jones filmlerinden fırlamış yarı esrarengiz bir görüntüye konuk olmuşum duygusuna kapılıyorum birden.

‘‘Tablet nasıl yazılır’’ diye soruyorum. Cevap vermiyor. Yumuşak bir kil tabakasına Asurca ve Sümerce iki tablet yazıp elime uzatıveriyor, ‘‘İşte böyle.’’

Gülüyoruz.

TARİHE DOKUNMAK

Müzede muhafaza edilen tabletlerden birini görmeyi çok istediğimi söylediğimde, dokunmam için binlerce yıldan bu yana korunmuş iki tablet getiriyor. Biri biraz daha büyük. ‘‘Bu ikisi niye yan yana saklanıyor’’ diye soruyorum. Meğer biraz daha büyük olanı, ötekinin zarfıymış.

‘‘Siz mektupları bir zarfa koyup göndermiyor musunuz? İşte bu büyük olan da küçük tabletin zarfı’’ diyor. Biraz daha dikkatlice baktığımda büyük tabletin ön yüzünün kapak gibi açılabildiğini görüyorum. Eski zaman insanlarının böyle bir inceliği, kolaylığı düşünmüş olmaları hoşuma gidiyor. Şaşırtıyor da tabii.

Bir de heyecanlandırıyor. Bir Sümer kátibinin üç bin yıl önce yazdığı bir tablete dokunabilmek kolay rastlanılacak türden bir şans değil. Zamanı elinde tutabilmek gibi bir şey...

SÜMER POSTACILARI

Tabletlerin bugüne nasıl ulaştığı, ayrı bir konu. Tabletlerin hammaddesi kil. Ama içine farklı maddeler de ekleniyormuş. Mesela, toprağa mavimsi ve grimsi bir renk veren, dolgu maddesi, kaolen.

Veysel Donbaz, mesleğinin inceliklerini anlatırken birden önemli bir ayrıntıyı hatırlayıveriyor ve tabletlerin çok çabuk kuruduğunu, o zamanki kátiplerin bu yüzden, çok hızlı yazı yazmak zorunda kaldıklarını ve büyük bir maharet gerektirdiğini anlatıyor:‘‘37 yıldır yazıyorum, hálá onların hızına erişemedim. Tableti bitiremeden donuyor’’

Benim kafamın takıldığı noktaysa daha farklı. Eski çağlarda, postacıların işinin çok zor olduğunu düşünüyorum. Veysel Donbaz beni doğruluyor. Kilolarca ağırlıktaki tabletleri sahiplerine ulaştırmak bayağı ‘‘ağır bir iş’’miş o zamanlar.

İLK BORÇ SENEDİ

Tabletlerde, Asurlular'ın M.Ö. 1950 yıllarından M.Ö. 1750'lere kadar Mezopotamya'dan Anadolu'ya kervanlarıyla gelirken bindikleri siyah renkli eşeklerden sözediliyor. ‘‘Yük kervanlarından yüzde 3 ile 5 arasında gümrük vergisi ve ayakbastı parası alınır’’ diye yazıyor. O dönemde Anadolu'ya gelen Asurlular, yılın 4-5 ayını bu bölgede geçiriyorlar. Bütün ticaret, belgeleri kil tabletlere kaydediliyor. Dünyanın ilk borç senedi de 4 bin yıl önce Anadolu'da kil tablete yazılmış.

KİLDEN EVLİLİK

Evlilik müessesesi de tabletler üzerinde resmiyet kazanıyormuş. Eğer evlilik akdi tabletler kanalıyla kayıtlara geçirilmezse, eşleri öldüğünde, kadınlar mirastan hiçbir hak iddia edemiyorlarmış. Bu kil tabletler her türden resmi kayıt mekanizmasının tek yolu. İmza töreninde okuma yazma bilmeyenler imza yerine tırnak basıyorlarmış. Tabletlerdeki tırnak işaretlerini farketmemek mümkün değil. Aynı bugün okuma yazma bilmeyenlerin resmi evraka parmak basması gibi.

OTUR TABLETİNİ YAZ

Asurlular'ın kil tabletlerinde sık sık çocuklarına öğüt veren ailelerin yazılarına rastlanıyor. Asurlu anne babalar da aynen bu gün olduğu gibi çocuklarına okumaları yönünde nasihat çekiyorlarmış.

Ne var ki, o zamanların en gözde mesleği, devlet memurluğuymuş, o ayrı.

RÜŞVETLE SINIF GEÇME

Binlerce yıl önce Sümer ülkesinde yaşayıp da çocuk okutan aileler bugünkü gibi ‘‘yaratıcı yöntemler’’e başvuruyorlarmış. Örneğin öğretmenlere rüşvet teklif etmek gibi.

Veysel Donbaz, M.Ö. 4 bin yıllarına ait bir Sümer tabletinde yazılanları anlatıyor ki, hayret etmemek elde değil. Çünkü resmen rüşvetin ilk belgesi. Üstelik kil tabletlere kazınmış haliyle İstanbul Arkeoloji Müzesi'nde duruyor.

‘‘Sümer Okul Günleri’’ adını taşıyan bu tablette okulunda başarısız bir öğrenciden bahsediliyor. Bu öğrencinin ailesi de çocuklarının derslerinde başarılı olmasını istiyorlar. Bu amaçla öğretmeni, evlerine davet ediyorlar. Öğretmeni yedirip içiriyor, hatta türlü hediyeler de veriyorlar. Bütün gecenin bu şekilde geçtiği yazılı tablette. Sonra ne mi oluyor? Sorunun cevabı tabletin devamında veriliyor ve başarısız öğrenci birden sınıfın en başarılı öğrencisi oluveriyor.Sınıfın şefi yani başkanı yapılıyor...

Ramses

Christian Jacq'ın çok satan, çok okunan, dünyaca ünlü ‘‘Ramses’’ beşlisinde, Hatti kralı Muvatallis'in ll. Ramses'e yazdığı mektuplar da yer alıyordu. Kil tabletlerde yazılanlar, tarihin bilinen ilk yazılı anlaşması olan Kadeş Barış Antlaşması'nın zemininin nasıl hazırlandığını gözler önüne seriyordu.

Kitapta sözü edilen birinci mektup şöyle:

‘‘Hatti (Hitit) İmparatoru Muvatallis'ten kardeşi Ramses'e, Işığın Oğlu, Mısır'ın Firavununa. Nasılsın? Umarım annen Tuya, eşin Nefertari ve çocukların iyidirler. Senin ve büyük kraliçenin şöhreti giderek artıyor ve yiğitliğin bütün Hatti halkı tarafından biliniyor.

Atların nasıl? Biz burada atlarımıza büyük özen gösteriyoruz. Onlar çok güzel hayvanlar, dünyanın göz kamaştırıcı varlıklarıdır. Tanrılar Hatti'yi ve Mısır'ı korusun.’’

Ismarlama tarih

17 Kasım 1997 tarihinde Mısır'ın Lüksor şehri civarındaki Kraliçe Haçepsut Tapınağı'nı gezen kalabalık bir turist kafilesine makineli tüfeklerle ve el bombalarıyla teröristler saldırmış ve 66 turist öldürülmüştü.

Bu terör faciası, döviz gelirinin dörtte üçünü turizmden sağlayan Mısır'a büyük bir darbe vurmuştu. Bu olay sonrasında Mısır, turizminde yaşanan kaostan kurtulmak için B.G.B. adında bir İngiliz tanıtım şirketiyle anlaşarak yepyeni bir proje hazırlattı.

Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye'de de büyük yankılar uyandıran Christian Jacq'ın Ramses kitapları da bu tanıtım projesi çerçevesinde birçok dile çevrildi.

Murat Bardakçı, 30 Mayıs 1999 günkü Hürriyet Gazetesi'nde bu olaya ayrıntılarıyla değinmiş ve Mısır'ın turizmde gerçekleştirdiği bu hamleyi bizim bir türlü yapamadığımızı aktarmıştı.

Ramses kitaplarını, Mısır tarihi hakkında yazılmış başka kitaplar, belgeseller ve filmler izledi. Bugün Mısır Turizminde, eskiye oranla çok daha büyük bir canlılık yaşanıyor.

Tonlarca ağırlıkta mahkeme tutanakları

Sümerler ve Asurlular'da da adalet mülkün temeliymiş. Binlerce yıl önce mahkemeye götürülen anlaşmazlıklar arasında birinci sırayı ticari davalar alıyor.

Tabletlerde, mahkemelerde 2 ila 4 hakimin bulunduğu ayrıca mahkemelerin huzurunu sağlamak için kılıç ve hançer tutan kişilerden söz ediliyor. Mahkemede ifade verecek kişi bu kılıç üzerine yemin ediyor.

O zamanki mahkemelerde ölüm cezasını sadece kral ve başvezirin bulunduğu yüksek mahkemeler verebiliyor. Tabletlerden, mahkemelerde suçlanan insanları savunan kişilerin de bulunduğu anlaşılıyor. Onların da avukatları varmış.

Mahkemede söylenen her şey, katipler tarafından tabletlere geçiriliyor. Böyle bir durumda mahkeme tutanaklarının tonlarca ağırlıkta olması da çok doğal. Bu kadar ağır bir kırtasiyesi olduğu için herhalde, genellikle davalı ile davacıyı mahkemeden önce görüştürüp aralarındaki anlaşmazlıkları mahkeme huzuruna çıkmadan gidermeye çalışıyorlarmış. Bu aracılar da genellikle o zamanın yaşlılar grubu olarak adlandırılan kişilerden oluşuyormuş.



Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!