Hanefi Avcı sorusu

Sedat ERGİN
Haberin Devamı

Hanefi Avcı, Emniyet örgütünün yetiştirdiği en yetenekli istihbaratçılardan biridir. Parasal konularda son derece namuslu bir devlet memuru olduğu konusunda herkes hemfikirdir.

Hanefi Avcı, 1984-92 yılları arasında Diyarbakır'da, 1992-94 yılları arasında da İstanbul Emniyeti'nde bir numaralı istihbarat sorumlusu olarak görev yapmıştır. Her iki ilde emniyet müdürlüğü yapan Necdet Menzir'in en çok güvendiği memurlardan biridir.

Avcı, 1996 yılı nisan ayında ANAYOL döneminde ANAP'lı İçişleri Bakanı Ülkü Güney tarafından terfi ettirilerek, Emniyet Genel Müdürlüğü'nde İstihbarat Dairesi Başkan Yardımcılığı'na getirilmiştir.

Refahyol döneminde bu dairenin başına Deniz Kuvvetleri'ndeki Köstebek skandalıyla gündeme gelen Bülent Orakoğlu getirilmiştir. Avcı, Orakoğlu'nun sağ kolu olarak çalışmıştır.

Gelgelelim, ‘‘Köstebek Onbaşı’’ ile temas eden kişilerden biri olduğunun anlaşılması, Avcı'nın 8 Temmuz 1997'de İstihbarat Dairesi'nden tasfiyesine yol açmıştır.

* * *

Buna karşılık, Avcı'nın Türk kamuoyu nezdinde yıldızının parlaması, daha önce, 2 Şubat 1997 tarihinde TBMM Susurluk Komisyonu'nda yaptığı açıklamalarla olmuştur.

Avcı bu açıklamasında, Emniyet eski Genel Müdürü Mehmet Ağar'ın başını çektiği bir grubun mafyayla işbirliği yaparak yargısız infazlara giriştiğini ileri sürmüştür. Avcı, Behçet Cantürk'ün, Savaş Buldan'ın ölümünden Mehmet Ağar'ı sorumlu tutmuştur.

Avcı'nın Susurluk Komisyonu’nda dikkat çeken bir diğer tutumu, çetelerin Emniyet ile sınırlı olmadığını belirtip, MİT ve Jandarma içinde de benzer oluşumlar bulunduğunu söylemesidir.

Hanefi Avcı'nın bu açıklamaları büyük gürültü koparmıştır. Avcı'nın hangi saik ya da hesaplarla bu ölçüde açık konuştuğu sorusu, Ankara'da birçok insanın aklını karıştırmıştır. Bu konuda pek çok teori mevcuttur.

Bunlardan birincisi, Avcı'nın klasik bir ‘‘yayma’’ taktiğine başvurduğudur. Avcı, MİT ve Jandarma'yı da olayın içine dahil ederek, dikkatlerin Emniyet'ten uzaklaşmasına, Susurluk'un nitelik değiştirmesine yol açmıştır. Ancak Ağar'ı ağır bir zan altında sokan bir polisin, Ağar'ın bilgisi dahilinde konuştuğu tezi, izaha muhtaçtır.

* * *

İkinci teori, Avcı'nın, Mehmet Ağar'ın nasıl olsa yıprandığını düşünüp, Emniyet örgütünün kalan bölümünü kurtarmak istediğidir. Üst düzey bir emniyetçiye göre, ‘‘Emniyet örgütünde kahraman olmak istemektedir’’.

Üçüncü bir teori, Avcı'nın bir ‘‘derviş’’ olduğu görüşüne dayanmaktadır. Buna göre, Avcı, yaptığı bir vicdan muhasebesi sonucu bildiği bütün gerçekleri kamuoyuna açıklama yoluna gitmiştir.

Hanefi Avcı, önceki akşam çıktığı ‘‘32. Gün’’ programında da Susurluk Komisyonu'ndaki açıklamalarını büyük ölçüde tekrarlamış, hatta çizdiği çete şemalarına dördüncü bir grup olarak orduyu da katmıştır.

Avcı'yı dikkatli bir şekilde izleyince, iki unsur boşlukta kalmaktadır.

Avcı, MİT ve Jandarma konusunda detaylı bir şekilde konuşurken, kendi örgütü söz konusu olduğunda aynı detaycılığı sergilememektedir.

Örneğin, Emniyet örgütü içindeki çete oluşumu, özel timcilerin mafyayla ilişkileri, rant bölüşümünde çıkan anlaşmazlıklar gibi konularda ‘‘bildiklerini’’ ayrıntılamaktan kaçınmaktadır. Bu husus, kuşkusuz dikkat çekicidir.

İkincisi, bütün bildiklerini neden zamanında ilgililere aktarmadığı sorusu karşısında tatmin edici olmaktan uzaktır.













Yazarın Tüm Yazıları