Bir şantajın anatomisi

Hadi ULUENGİN
Haberin Devamı

Dünkü gazetelerin en alt sütunlarında ve mikroskopik bir haber olarak yer aldı, TBMM, Çekya, Polonya ve Macaristan'ın NATO üyeliğini öngören uluslarası anlaşmayı onaylamış.

İyi etmiş... Milletvekillerimiz akl-ı selim sahibi davranmış...

Kuzey Atlantik Paktı genişlemesi Türkiye tarafından da teyid edilmiş.

* * *

OYSA hatırlayın, AB'nin geçen yılki Lüksemburg kararı öncesinde ve esas olarak Tansu Çiller bakanlığının dışişleri bürokrasisi döneminde bizim bazı aklı evvellerimiz mangalda kül bırakmıyorlardı.

Avrupa Birliği Ankara'ya ‘adaylık’ statüsü tanımazsa Türkiye'nin de buna misilleme olarak İttifak genişlemesini veto edeceğini bildiriyorlardı.

Ağızlarından çıkanı kulağı duymayan resmi yetkililer ve kalemlerinden kan damlayan ‘büyük yorumcular’ (!) alenen şantajcılığı savunuyorlardı.

Elmalarla armutları karıştırarak yüksekten uçuyorlardı.

Halep oradaysa arşiv buradadır, aralarında bu satırlar yazarının da bulunduğu çok nadir bir kaç gözlemci daha ilk andan itibaren söz konusu politikanın tutmayacağını vurguladık. Böyle bir retorikte ısrarlı davranıldığı takdirde Ankara'nın tükürdüğünü yalamak zorunda kalacağını söyledik.

Dış siyasetlerin gerçekçilik ve güç dengesi üzerine inşa edildiğinin altını çizerek ABD'nin hayati addettiği bir NATO genişlemesini ne Ankara'nın, ne de her hangi bir başka başkentin engelleyebileceğini kaydettik.

Şantajcılığın ülkemizi Yunanistan konumuna düşürebileceği tehlikesine işaret ettik ve yukarıdaki belagate hemen son verilmesi gerektiğini belirttik.

* * *

VAY sen misin bunu söyleyen, aynı aklı evvel yetkililer ve aynı silahşör kalemler bizleri neredeyse ‘hıyanet-i vataniye’yle suçladılar.

Sanki gazeteciler yanlış hesap ‘devlet politikaları’nın dümen suyunda gitmek zorundaymış gibi, bu politikayı eleştiren gözlemcileri afaroz ettiler.

Ama gerçekler inatçıdır ve şimdi işte kapı, işte sapı !

AB Lüksemburg kararına rağmen TBMM, Kuzey Atlantik Paktı'na Çekya, Polonya ve Macaristan'ın üye olmasını resmileştiren anlaşmayı önceki gün onayladı.

Hamasi nutuklar bitti, desteksiz şantajlar unutuldu ve ayaklar yere bastı.

* * *

PEKİ, bunun hesabını kim ödeyecek ? Faturanın bedelini kim karşılayacak ?

Çünkü ortada ödenecek bir hesap ve karşılanacak bir fatura mevcut...

Zira, sanıyor musunuz ki Millet Meclisi'nin son kararı gazetelerimizin sayfa diplerinde yayınlandı ve olay Türk kamuoyunda tekrar tartışılmadı diye diğer ülkeler de aynı unutkanlığı göstereceklerdir ?

Sanıyor musunuz ki bir başkentin aylar süren şantaja başvurması, sonra da bundan paşa paşa cayması o başkentin prestijini etkilemeyecektir ?

Sanıyor musunuz ki desteksiz atan bir diplomasinin gerisin geri çark etmiş olması aynı diplomasinin inandırıcılık skalasını alt düzeye indirmeyecektir ?

Tabii ki hayır !

Bunların hepsi uluslarası ilişkilerin unutkanlığa hiç prim vermeyen kara kaplı defterine kaydedilmiştir. Günü geldiğinde de bizim sayfamız açılacaktır.

Hesabın yanlışlığı, şantajın komikliği ve geri adımın ‘gizliliği’ (!), onlar ihtiyaç duyduğunda diğer ülkeler tarafından bize karşı kullanılacaktır.

Ama hayale hiç kapılmamak gerek, Türkiye'yi bu hazin duruma düşürenler ne hesap ödeyeceklerdir, ne de fatura karşılayacaklardır.

Oturdukları lider, bakan, sefir veya ‘yorumcu’ (!) koltuğunda kaykılacak ve hem kel, hem fodul hesabı yine ‘devlet politikası’ nutku atacaklardır.

Ta ki son TBMM kararının gazete manşetlerine çıkacağı ve kamuoyunun neden geri adım atıldığını şantacılardan fitil fitil soracağı güne kadar...



Yazarın Tüm Yazıları