Yargıda Fransa örneği

Emin ÇÖLAŞAN
Haberin Devamı

Alaattin Çakıcı Fransız mahkemesinde yargılanıyor. Duruşması öncesinde çok ilginç ve bize ‘‘çok ters’’ olan sahneler yaşanıyor.

1- Adliye sarayına arka kapıdan getiriliyor.

2- Duruşmaya orada bulunan yakınları, örneğin kardeşi ve Türk avukatları alınmıyor.

3- Duruşma salonunda medya yok. Kameralar, foto muhabirleri alınmıyor.

En önemlisi bu. Dolayısıyla, Çakıcı'nın duruşması için orada bekleyen Türk gazeteciler de içeri alınmıyor.

Sahneler çok ilginç:

Kapıda iki polis duruyor. Adamlar kimseyle konuşmuyor, muhatap olmuyor. Önlerinde kalabalık bekleşiyor. İtiş kakış, ağız dalaşı, ‘‘Ben içeri girerim arkadaş, ben gazeteciyim... Ben yakınıyım... Sen beni ne hakla engelliyorsun’’ muhabbeti yok.

Adamlar, adına devlet ciddiyeti, devlet otoritesi denilen kavramı çoktaaan kurmuşlar. Bir karar alındı mı, aynen uygulanıyor.

Hiç kimse ‘‘Vay efendim demokrasi, vay efendim insan hakları, ben içeri girerim arkadaş’’ diye bağırıp çağıramıyor.

Çakıcı yargılanıyor ve ilk duruşmada ceza alıyor.

Mahkemenin ertelenmesi, falanca yerden dosya celbi, filanca yerden eksik bilgilerin getirilmesi, yazışma yapılması, oraya yazılması, buradan yeniden belge istenmesi gibi hikâyeler de yok.

Karar ilk celsede küt diye veriliyor ve Çakıcı ile koruması, Fransa'ya pasaportsuz girmekten ilk celsede mahkûm oluyor.

Şimdi bir Türk vatandaşı olarak, bu sahneleri görünce işin ciddiyetine ve çabukluğuna özlem duymaz mısınız?

***

Bir de bizdeki adliye binalarını düşünün. Her gün olay çıkan mekânlar. Koridorlarda silahlı fedailer, tehditler, adam vurmalar, adam dövmeler, bıçak çekmeler, arbedeler, toplu kavgalar, feryatlar, atraksiyonlar...

Duruşma salonlarının içi ana baba günü.

Mahkeme bir karar verdiğinde, eğer kalabalık gelen tarafın hoşuna gitmişse alkışlar...

Gitmemişse protestolar ve yuh sesleri...

Sanıklardan, hüküm giyenlerden tepkiler, küfürler, tehditler...

Çünkü içeride medya var. Kameralar, foto muhabirleri var. Onların önünde şov yapılacak...

Ve bütün olup bitenler o gece televizyon kanallarında, ertesi gün yazılı basında çarşaf çarşaf kamuoyuna duyurulacak!

En tehlikeli sanıkları yargılayan hâkimler ve savcılar kürsüde... Ve onlar her gün boy boy ekranlarda, sayfalarda...

Hepsi açıktan hedef.

Böyle şey olur mu?

Dünkü Milliyet Gazetesi'nde kısacık ve göze çarpmayan bir haber:

‘‘Tayyip Erdoğan'a ceza veren Diyarbakır DGM hakimi Hidayet Otçu, aldığı tehditler nedeniyle emekliye ayrıldı ve Diyarbakır'dan ayrıldı. Otçu, tehditleri doğruladı.’’

***

Amerika'da Clinton'ın ifadesi alındı. Ona saatlerce sorular soruldu. Başkan terledi. Sonuçta bu bandın kamuoyuna gösterilmesine karar verildi. Hep birlikte izledik.

Ekranda savcıyı, jüri üyelerini bir saniye olsun gördünüz mü?

Gerçekten çok merak ediyorum, acaba dünyanın hangi ülkesinde mahkeme salonlarına tıkış tıkış medya doldurulur? Buna nasıl izin verilir?

İçeride medya olmasın mı? Gazeteciler habercilik görevlerini yapmasınlar mı?

Elbette olmalı ve habercilik görevi yapılmalı.

Ama elinde kağıt kalem ve teyp olan gazetecilerle.

Benim anlayışıma göre, mahkeme salonlarına -çok özel bir durum olmadıkça- kamera ve fotoğraf makinesi sokulmamalıdır.

Ya da, örneğin sadece Anadolu Ajansı, ya da TRT kamerası olmalı ve bütün medyaya onlar servis yapmalıdır.

Aksi halde biz bu başıboşluğun ceremesini daha çoook çekeriz.

Yargıyı zedeleriz. Onun saygınlığını yok ederiz. İnsanların kafasındaki ‘‘adalet’’ kavramını küçültürüz. Burada bu konuda çok sayıda örnek verebilirim ama bireysel konulara girmek istemiyorum.

***

Gerçekleri açık konuşalım. Adli yargıdaki hâkim ve savcılar, bu açıdan zor durumda. Hepsi yakınıyor ama ellerinden bir şey gelmiyor.

Dünyanın en saygın ve haberciliği ile ünlü televizyon kanallarına bir bakın.

CNN, Amerika'da çok güncel olan bir duruşmayı yayınlıyor...

Ve ekranda, sanığın mahkeme salonunda ressam tarafından o gün çizilen bir portresi!

Hepsi bu kadar!..

Çünkü dünyanın bir numarası CNN, herhangi bir mahkeme salonuna kamera gönderip çekim yapmaya kalkışsa, adama gülerler!

BBC televizyonunda, herhangi bir sanığı mahkemede yargılanırken hiç gördünüz mü?

***

Dünyanın her yerinde ‘‘adalete saygı’’ diye bir kavram vardır. Bizde bu iş bir komediye dönüşmüştür. Adliye binası kiralık iş hanında ya da döküntü bir binadadır! Ortalık perişandır. Koridorda çaycılar dolanır. Tuvalete girdiğinizde mideniz bulanır. Dosyalar tavanlara kadar yığılmıştır.

Hâkimler ve savcılar ayın sonunu getiremezler ama trilyonluk davalarda karar verirler.

Böyle bir ortamda ‘‘adalete saygı’’ kalır mı?

Buna bir de, bu insanların her gün ekranlarda ve gazete sayfalarında -bilerek ya da bilmeyerek- hedef gösterilmesini ekleyin!

Alaattin Çakıcı'nın Fransa'daki yargılanmasını gördüm.

Onlar adına imrendim.

Sonra, şeriatçıların Tayyip'in cezasının onanmasıyla birlikte Türk yargısına yağdırdıkları hakaretlere ve yönelttikleri tehditlere tanık oldum.

Kendimi bir an bizim hâkimlerimizin ve savcılarımızın yerine koydum. Hem onlar, hem de Türk adaleti adına üzüldüm.













Yazarın Tüm Yazıları