‘Milli ayıp’la 1 yıl

Güncelleme Tarihi:

‘Milli ayıp’la 1 yıl
Oluşturulma Tarihi: Kasım 03, 1997 00:00

Haberin Devamı

Geçen yıl 3 Kasım'dan bugünkü 3 Kasım'a Türkiye ayağa kalktı. Işıklar söndü, insanlar yürüdü, sesler yükseldi ama ‘‘Siyaset-mafya-polis’’ ilişkisi büyük bir başarıyla ortaya çıkarılamadı. Yüzlerce soru yanıtsız kaldı. Türkiye ayıplı yaşama ‘‘isyan’’ edenlerle, ‘‘ısrar’’ edenler arasında kaldı.

Susurluk'ta 3 Kasım 1996 akşamı meydana gelen ve ülkede bomba etkisi yaratan trafik kazası bir yılını doldurdu. Son model bir Mercedes'in, bir kamyona arkadan çarpmasıyla meydana gelen büyük kaza, Türkiye'de bugüne kadar bilinen en büyük yasadışı örgütlenmeyi ortaya çıkardı. Bu trafik kazası Cumhuriyet tarihinde ‘‘Siyaset-mafya-polis’’ ilişkisinin en önemli belgesi olarak yeraldı. Mercedes'in içinde katil zanlısı olarak yıllardır polisin her yerde aradığı uluslararası üne sahip ülkücü liderlerden Abdullah Çatlı ile aynı zamanda korucu ağası da olan DYP Şanlıurfa Milletvekili Sedat Edip Bucak ve İstanbul Emniyet Müdür Yardımcısı Hüseyin Kocadağ'ın bulunması, kamuoyunu ayağa kaldırdı. Bu kazada polis şefi, ülkücü mafya lideri, aşiret reisi milletvekili ile bir kadın birlikteydiler. Olay, devlet-siyasetçi-mafya ilişkisi iddialarına kapıları ardına kadar açıyor, arkasında yüzlerce yanıtsız soru bırakıyordu. DYP'li Bucak'a ait Mercedes marka otomobil, kamyonun altına girince, İstanbul Emniyet eski Müdür Yardımcısı Hüseyin Kocadağ öldü. Kazada ölen Mehmet Özbay adlı kişinin de, Ankara'da 7 TİP'linin öldürülmesi ve Mehmet Ali Ağca'nın Maltepe Cezaevi'nden kaçırılması olaylarının faili Abdullah Çatlı olduğu belirlendi. Hayatını kaybeden üçüncü kişiyse eski manken ve artist Gonca Us adlı kadındı.

HUKUK DIŞILIĞIN SİMGESİ

Susurluk kazası kamuoyunda ‘‘Hukuk dışılığın’’ simgesi olarak yerini aldı. Hem toplum, hem siyasiler, hem de devlet gücünü kullananlar, kendi kendileriyle hesaplaşmaları gerektiği gerçeği ile yüz yüze geldiler. Türkiye önce kirli çamaşırlarını ortaya dökmek daha sonra onları temizlemek durumundaydı. Ülkede ilk kez toplumsal tepkinin önemi anlaşıldı. Artık ‘‘Yapanın yanına kar kalır’’ sözü tarihe karışıyordu. Başta medya olmak üzere, toplumun her kesimi skandalın açığa çıkması için tüm ağırlığını ortaya koydu. 61 rektör birlikte bir deklarasyon yayınlarken, ANAP ve CHP'nin başlattıkları temiz toplum kampanyasında 7 milyon imza toplandı. ‘‘Aydınlık bir gelecek için bir dakikalık karanlık eylemi’’ hedefini buldu. Dönemin İçişleri Bakanı DYP'li Mehmet Ağar hakkında gensoru önergesi verildi. Olayı önce sıradan bir kaza olarak yansıtan Ağar, daha sonra gensorunun Meclis'te görüşülmesini beklemeden 8 Kasım günü istifa etti. Milletvekillerinin dokunulmazlıklarının sınırlandırılması, Anayasa değişiklikleri gündeme geldi. ‘‘Fasa-fiso’’ tanımlamasıyla olayı küçümseyen dönemin Başbakanı Necmettin Erbakan, başta Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel'den, toplumun her kesimine kadar aldığı tepkiler nedeniyle tavrını değiştirdi.

YILMAZ YUMRUKLANMIŞTI

Olayın etkileri yalnızca Türkiye'de değil, Batı'da da hissedildi. İlk kez bir Alman Hakim, dönemin Başbakan Yardımcısı Tansu Çiller'i uyuşturucu kaçakçılığını korumakla suçladı. Devlet yönetimi, ‘‘Türkiye'nin bir Kolombiya olmadığı’’ tezini savunmakla karşı karşıya kaldı. Skandalının üzerine giden ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz, Budapeşte'de 24 Kasım'da bir saldırgan tarafından yumruklanarak dövüldü. Kumarhaneler patronu Ömer Lütfü Topal cinayetine karışan üç özel tim görevlisinin, ünlü televizyon gazetecisi Uğur Dündar'a 18 Kasım'da suikast planı yaptıkları da ortaya çıktı.

Karanlığı yırtan kaza

Mafya

Abdullah Çatlı. 7 öğrencinin katili olarak 18 yıldır aranıyordu. Dönemin Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar tarafından özel silah taşıma belgesi verilmişti. Kazada öldü.

Polis

Hüseyin Kocadağ. İstanbul eski Emniyet Müdür Yardımcısı. Türkiye'yi sarsan Mercedes'i o kullanıyordu. Kazada, ‘‘Reis’’ dediği Abdullah Çatlı ile aynı sonu paylaştı.

Manken

Gonca Us. Eski güzellik kraliçesi ve eski manken. Abdullah Çatlı'nın sevgilisi. Çatlı'yla daha önce de Kıbrıs'ta birlikte olduğu anlaşıldı. Susurluk Mercedes'inde o da can verdi.

Kamyon şoförü Hasan Gökçe, kullandığı 20 RC 721 plakalı kamyonu ile saat 19.30'da, Balıkesir'in Susurluk İlçesi'ne 7 km. mesafedeki benzinlikten yola çıktı. Tam bu sırada Hüseyin Kocadağ'ın kullandığı malum Mercedes, kamyona arkadan bindirdi. Şoför Hasan Gökçe'nin hiçbir kastı yoktu ama siyasetçi-mafya-polis üçgeni bu kaza ile ortaya çıktı. 3 yıl hapse mahkum oldu. Cezası 6 milyon 420 bin lira para cezasına çevrildi.

Kilit

Mehmet Ağar. Polislikten İçişleri Bakanlığı'na yükselen DYP Milletvekili. Skandalın kilit adamı. Dokunulmazlığı nedeniyle yargılanamıyor. Hapsi isteniyor.

Tutuksuz

Korkut Eken. Emekli Yarbay, özel harp uzmanı ve Emniyet'in danışmanı. Abdullah Çatlı'yı tanıdığını itiraf etti ancak bilgi vermekten kaçındı. DGM tarafından tutuksuz yargılanıyor.

Serbest

Yaşar Öz. Uyuşturucu kaçakçısı. Polis yakaladı. Mehmet Ağar'ın talimatı ile serbest bırakıldı. Mehmet Ağar'ın verdiği yeşil pasaport ve silah ruhsatını kullandığı öne sürüldü.

Konuştu

Hanefi Avcı. Susurluk konusunda konuşan ilk üst düzey bürokrat. İşin içinde çok sayıda milletvekili bulunduğunu söyledi. Açıklamalar emniyetçileri birbirine düşürdü.

Müthiş fotoğraf

Ortada Emniyet Genel Müdürlüğü Özel Harekat Dairesi eski Başkanvekili İbrahim Şahin. Özel tim polis memuru Ayhan Akça. Ve katliam sanığı, uyuşturucu kaçakçısı, 18 yıldır aranan firari Abdullah Çatlı. Çatlı, kendisini yakalamakla görevli polislerle birlikte halay çekip eğleniyor. Cebinde yeşil pasaportu, emniyet uzmanı kimliği ve dönemin Emniyet Genel Müdürü Mehmet Ağar'ın imzaladığı sahte tabanca ruhsatı ile... Bu fotoğraf ortaya çıkınca, gizli ellerin üstünü örtmeye çalıştığı Susurluk olayına ikinci bomba düştü. Karanlık ilişkiler zinciri bir anda aydınlandı.

Komisyon'u dinlemediler

Susurluk Meclis Araştırma Komisyonu raporunun ‘Öneriler’ bölümünde yer alan 8 ayrı komisyon kurulması istemi yerine getirilmedi. Yasama dokunulmazlığının sınırlandırılarak, Meclis dışındaki faaliyetlerden Başbakan ve bakanlar dahil, tüm milletvekillerinin yargılanmasına imkan tanıyacak Anayasa ve yasa değişiklerinin biran önce yapılması istendi. Bu konuda Refahyol döneminde en küçük bir adım dahi atılmazken, Anasol-D hükümeti bu önerilerden bazılarını gündemine aldı. Susurluk Komisyonu'nun şu ana kadar hiç biri ciddiye alınmayan önerilerinden bazıları şunlar:

Silah alımları kontrol altına alınmalı. Herkese silah ruhsatı verilmemeli. Herkes mal beyanı vermeli. Devlet yapısı yeniden düzenlenmeli. Meclis araştırma komisyonlarının görev süreleri ve yetkileri artırılmalı. Devlet-itirafçı ilişkisine son verilmeli. Yasası yeniden ele alınmalı. Kamu görevlilerinin işledikleri suç iddialarından dolayı, doğrudan takibat yapılabilmesi imkanı sağlanmalı. Yasama dokunulmazlığı, Meclis'teki görüşme ve Meclis işlemleriyle sınırlandırılmalı.

Devletin ‘Çete’si

Susurluk Komisyonu, 4 ay süren çalışması sonunda ‘Devlet içinde çete olduğu’ teşhisinde odaklaştı. Raporda, şu unsurlara yer verildi:

ÇETE VAR

Türkiye'de yasal olmayan, çıkar amaçlı, çete, organize suç örgütü ve mafyaların var olduğu anlaşılmıştır. Bir kısım güvenlik görevlileri ve bir kısım siyasetçilerin de sözkonusu mafya ve çetenin içinde oldukları izlenimi edinilmiştir.

BUCAK'I TARİF

1990'lı yılların başından itibaren Güneydoğu'daki terör olaylarının artış göstermesi, bu bölgede terör rantı doğurmuştur. Bu bölgedeki aşiret reislerinin güçlü hale getirilmesi, bu rantın arttırılmasını ve bölüşümünü kolaylaştırmıştır. Geçici köy koruculuğu sisteminin uyuşturucu ve silah kaçakçılığını kolaylaştırdığı anlaşılmıştır. Faili meçhul cinayetler binleri bulmuştur. Bu cinayetlerin bir kısmının özellikle yasadışı olmayan rant alanlarını yöneten kişiler üzerinde yoğunlaştığı belirlenmiştir.

AĞAR'I TARİF

Devletin, güvenlik raporlarında mafya ile ilişkisi olduğu söylenen kişiler en önemli görevlere getirilmiştir. Hatta, bu kişiler önemli bakan dahi yapılmışlardır.

CHP: Bucak şantaj yaptı

CHP Genel Saymanı İsmet Atalay, Susurluk olayına adı karışan DYP Şanlıurfa Milletvekili Sedat Edip Bucak'ın, ‘‘Ben ne yaptıysam devlet adına yaptım. Bunları açıklarsam deprem olur’’ sözleriyle şantaj yaptığını ileri sürdü. Atalay, ‘‘Gerçekten devlet adına bir şey yaptıysa, bunda saklayacak bir şey yok. Açıklaması gerekli. Bununla şantaj yolunu seçiyor. Bu olayla yakından uzaktan ilgisi olanları kendisini korumaya yöneltiyor’’ dedi. Atalay dün genel merkezde düzenlediği basın toplantısında, hükümetin, Sedat Bucak ve Mehmet Ağar'ın dokunulmazlık dosyalarının oylanması sırasında gösterdiği tutumla, bu olayın altında ezilecekleri görüntüsünü verdiklerini ileri sürdü. Milletvekillerinin dokunulmazlıklarını bir zırh gibi kullanarak işledikleri suçların üzerini kapatma yoluna gittiğini belirten Atalay, şunları söyledi: ‘‘Dokunulmazlıklarla ilgili Anayasa'nın 83'üncü maddesi kaldırılmalı. Hasan Hüseyin Ceylan gibiler, işledikleri suçların üzerini kapatmak için milletvekili seçilme yoluna gidiyorlar. Dokunulmazlıklar kaldırılıp Susurluk aydınlatılmazsa, halkın Meclis'e saygısı kalmayacak.’’

Yeşil'i diplomatik pasaportlu 2 kişi VIP'ten geçirmiş

ANAP Genel Başkan Yardımcısı Yaşar Okuyan, Susurluk olayının kilit isimlerinden ‘Yeşil’ kod adlı Mahmut Yıldırım'ın, 23 Kasım 1996 günü VIP salonundan kırmızı pasaportlu 2 kişi ve bir kamu görevlisi ile birlikte uçağa bindiğini iddia etti. Okuyan Hürriyet'in sorusu üzerine, ‘‘Başbakanlık Teftiş Kurulu bu isimleri belirledi. Şimdi Mesut Yılmaz'a saldırı olayı ile bağlantısı araştırılıyor’’ dedi ve şunları söyledi: ‘‘Bu kişilerin VIP'ten ayrıldığı sırada biri Beyrut ve birisi de Budapeşte'ye olmak üzere iki uçak kalkmış. Teftiş Kurulu hangi uçağa bindiklerini de araştırıyor. Yılmaz'ın, Budapeşte'de kalacağı programda yoktu, sadece yakıt ikmali yapılacaktı. Orada kalması 3-4 saatlik spontane bir gelişme oldu. Telefonda belki (Akşam yemeği yeriz) demiş olabilir. Bu nokta ile irtibat kurulursa, telefonların dinlenmesi gibi bir husus gündeme gelir.’’ Okuyan, Susurluk olayının birinci yıldönümü nedeniyle dün düzenlediği basın toplantısında, Başbakanlık Teftiş Kurulu Başkanı Kutlu Savaş'ın, en geç Ocak başında Başbakan Yılmaz'a sunacağı Susurluk Raporu'nda, ‘çok ciddi bilgi ve belgelerin’ olduğunu öne sürdü. Okuyan, Çiller'i kastederek, ‘‘Rapor, çeşitli zamanlarda ortaya dökülüp ucuz kahramanlık yapan birçok siyasetçinin canını yakacak. O zaman meydanlarda 'Türkiye seninle gurur duyuyor' diye ortalığa dökülenlerin ne yapacağını da merak ediyorum. Bu rapor Türkiye'nin önünü açacak’’ dedi.

Yılmaz'dan, ‘Yeşil’i MİT'çi çıkardı' iması

Başbakan Mesut Yılmaz, Budapeşte Hilton Oteli'nde kendisine yapılan saldırıdan bir gün önce, ‘‘Yeşil’’ kod adlı Mahmut Yıldırım'ı Esenboğa VIP'ten geçirerek Budapeşte'ye gitmesini sağlayan kamu görevlisinin MİT'ten olduğunu doğruladı. Dün Gökova Termik Santralı'nın Arıtma Tesisinin temel atma törenine katılmak üzere Bodrum'a giderken, uçakta gazetecilerin konuya ilişkin sorularını yanıtlayan Yılmaz, bu doğrulamayı, geçen hafta Aktüel Dergisi'nde ve dün de Hürriyet'te bu kişinin MİT'ten Duran Fırat olduğu yönündeki haberlere ‘‘yanlış’’ demeyerek yapmayı tercih etti. Aktüel'in haberinin ‘‘Yeşil'i Yılmaz'a saldırıdan bir gün önce yurtdışına MİT'ten Duran Fırat çıkardı’’ yönündeki birinci bölümünün doğru olduğunu kabul eden Yılmaz, haberin ikinci bölümünü yalanladı. Aktüel'in haberinin ikinci bölümünde Yeşil'in Yılmaz'a saldırdıktan sonra Suriye'ye gittiği iddia ediliyordu.

DYP'de aynı ses: Susurluk büyütüldü

DYP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Gölhan, Susurluk olayının gereğinden fazla büyütüldüğünü öne sürdü. İddiaların gerçek dışı olduğunun ortaya çıktığını savunan Gölhan, ‘‘Başbakan 15 gün sonra bomba patlayacak, her şeyi açıklayacağım diyordu. Bugüne kadar ortaya atılan belgelerin hepsi hayalmiş’’ dedi. Gölhan dün düzenlediği basın toplantısında, Susurluk kazası sayesinde 2 Kasım seçimlerinde oy oranı yüzde 8.5'e düşen ANAP'ın sıkıntıdan kurtulduğunu söyledi. Gölhan, Susurluk olayına adları karışan DYP milletvekilleri Mehmet Ağar ve Sedat Bucak'ın dokunulmazlığının kaldırılmasına karşı olduklarını belirterek şöyle dedi: ‘‘Meclis'in gündeminde 155 kişinin dokunulmazlığının kaldırılması dosyası var. Yasalar önünde herkes eşit. Bu suç ayrı, o suç ayrı olmaz. Dosyalar ve kişiler arasında ayrımcılık niye yapılsın? İktidar milletvekillerinin dosyaları kalacak, muhalefet milletvekillerininki geçecek. Bu adalet mi? Biz DYP olarak hepsine birden varız. Buyursunlar, hepsini birden yargıya sevkedelim.’’ ‘‘Susurluğun ortaya çıkarılmasını toplum istiyor, biz de istiyoruz’’ diyen bir gazeteciye de Gölhan, ‘‘Yılmaz istiyor. Toplumun istediğini nerden biliyorsunuz? İsterseniz referandum yapılsın’’ dedi.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!