Bir İstanbul rezaleti...

Oktay EKŞİ
Haberin Devamı

Necmettin Erbakan dün Ankara'da partisinin Meclis Grubu üyelerine mutad üzere palavra sıkıp ‘‘İstanbul'a çağ atlattıklarını’’ söylerken İstanbullular şehrin cadde ve sokaklarını işgal eden sel suları üzerinden nasıl atlayıp da karşı kaldırıma geçeceklerini düşünüyorlardı.

İstanbul'da her belediye iş yaptı. Her belediye kendi döneminin daha öncekilerden başarılı olduğunu savundu.

Ama İstanbullular, evlerinin bodrum katlarını suların işgal etmesini önleyen, en ufak bir yağmur yahut kar yağışı karşısında şehri mefluç olmaktan kurtaran bir belediyeyi bugüne kadar göremediler.

Göremedikleri sürece de ‘‘Bizimki daha iyi’’ diyenlere inanmamakta haklıdırlar.

İstanbul çağ atlamış...

Çağ atlayan şehirde iki günlük yağışın bilançosunun ne olduğunu arkadaşlarımız özetlemişler. Buyurun birlikte okuyalım:

‘‘Sel, 6 kişinin ölümüne neden oldu, * Birçok semtte elektrikler kesildi, * Telefonlar çalışmadı, * Cep telefonlarına uzun süre ulaşılamadı, * Trafik sinyalizasyon sistemi iflas etti, * Birçok evde kanalizasyonlar geri tepti, * Bazı araçlar İSKİ çukurlarına düştü, * Okul servis araçları, yollardan geri dönmek zorunda kaldı, * Birçok semt susuz kaldı, * Televizyon yayınları kesildi, * Kablo TV zaman zaman kesintiye uğradı, * Birçok hasarlı trafik kazası meydana geldi, * Ana arterlerde trafik tamamen durdu, * Bazı okullar tatil edildi, * Otobüs, minibüs ve otomobiller sulara gömüldü, * Trafik felç oldu, * Birçok kişi ev ve işyerlerinde mahsur kaldı, * Binalar ve yollar çöktü, * Trafikte sıkışan yüzlerce yolcu, uçağını kaçırdı...’’

Bu bilançonun savunulabilir bir tarafı var mı?

Görüldüğü gibi İstanbul kartondan bir kaleden başka bir şey değildir. Hafif bir lodos esince yıkılan, dört damla yağmura dayanamayan, yerdeki kar kalınlığı üç santimi bulunca teslim olan bir kale...

Diyebilirsiniz ki ani su baskınları, taşmalar, trafik tıkanmaları, yol ve bina çökmeleri diğer ülkelerde de olmuyor mu?

Oluyor, ama onlar bu tür olayların öyle ufak tefeklerine değil, şehrin -veya yörenin- tarihi boyunca ancak iki yahut üç kere tekerrür etmiş türden büyüklerine yenik düşüyorlar. Oysa hava koşullarındaki en ufak bir değişiklik, zaten zor bir şehir olan İstanbul'u, yaşanmaz ve çekilmez hale getiriyor.

Üstelik bu rezaleti biz, sırtına yorganını vurup da taşradan gelenler yüzünden değil, bu şehri yönetme iddiasıyla karşımıza çıkan ve yetki kullanan büyükler yüzünden yaşıyoruz. Bir örnek verelim:

İstanbul'un sokakları sel sularından geçilmez hale geliyor dedik değil mi?

Bu yolları mühendislerimiz çizmedi mi? Onların çizdiğini bizim müteahhitlerimiz yapmadı mı? Onların yaptığı yolları belediyenin yetkilileri ‘‘şartnameye uygundur’’ diyerek kabul etmedi mi?

Tüm bu yetkililer işlerini doğru yapsalardı, daha açıkçası müteahhitle birlikte çalmasalardı, biz bu rezaleti yaşar mıydık?

Yazarın Tüm Yazıları