Dördüncü Dünyacılık

Mümtaz SOYSAL
Haberin Devamı

Dünkü rakamlara göre, Sayısal'da son gün gelirinin bir trilyonu aştığı, 6 bilene verilecek ikramiyenin de iki trilyona yaklaştığı hesaplanmaktaydı.

Talih oyunlarında kazancın yarısına devletin ortak olduğunu ve dolayısıyla bu işten kamunun da bir ölçüde yararlandığını söyleyen Milli Piyango Genel Müdürü bile, ‘‘Bu kadar aşırı ilgi sağlık alameti değil’’ demekteydi.

Sağlıksızlığı resmi ağızlarca da teslim edilen bu toplum, ‘‘Üçüncü Dünya’’dan sayılmanın hakaret olarak görüldüğü, ‘‘Üçüncü Dünyacı’’ olmanın ayıplandığı bir toplumdur. Toplumun ‘‘saygın’’ insanları, büyük gazete köşelerinin ve ünlü televizyon ekranlarının ‘‘ahkâm kesici’’leri, görüşlerini beğenmedikleri yazarlara, düşünürlere ve politikacılara ‘‘Üçüncü Dünyacı’’ diye yüklenmekte birbirleriyle yarış ederler.

Üstelik, deyimin yaratıcısı da kendileri değildir. Ama, Fransa başta olmak üzere eski sömürgeci ülkelerce yaratılan bu sıfatı, sanki o ülkelerden birinin vatandaşıymışlar gibi tepe tepe kullanırlar.

Onlara göre, günümüzde bağımsızlıktan söz etmek, ulusal değerlere sahip çıkmak, yabancı çıkar çevrelerinin kuşkulu girişimlerini sorgulamak, dıştan önerilen reçeteleri eleştirmek, toplumdaki dengesizliği, gelir dağılımındaki adaletsizliği gündeme getirmek, ekonomide ve sosyal gelişmede stratejik planlamanın gerekliliğinden söz etmek, ülkelerin ve bölgelerin durumları gereği kamu girişimciliğini savunmak ‘‘Üçüncü Dünyacılık’’tır.

Demiryolu politikasından yana olmanın, üçüncü Boğaz Köprüsü'nün yanlışlığını ortaya koymanın, parasız eğitimde ısrar etmenin, sağlık ticaretine karşı çıkmanın da Üçüncü Dünyacılık sayılması gibi.

Üçüncü Dünyacılığı reddettiklerine ve vaktiyle az çok gelişmiş Marksist rejimler için kullanılan ‘‘İkinci Dünya’’ etiketini de benimsemeyeceklerine göre, kendilerini ‘‘Birinci Dünya’’dan sayıyor olsalar gerek.

Yani, kapitalist ekonominin uygulandığı, ama gelir dağılımının yine de sağlıklı ölçülerde kaldığı refah ülkelerinin dünyası.

Ama o ülkeler arasında bir tekini gösterebilir misiniz ki, talih oyunlarındaki çılgınlık bu ölçülere varmış olsun? Çocuklarının eğitimini, ailelerinin geleceğini ve hatta kendi sağlıklarını güvence altında hissetmeyen bunca insan, umut satın almak için Sayısal Loto, toto ve piyango gişelerine böylesine hücum etsin? ‘‘Sayısal’’, Amerikan toplumunun en ‘‘sefil’’ yerleri sayılan New York'un bazı köşelerinde de oynanır; ama, oralarda bile Türk piyangoculuğunun son günlerde yaşadığı bu ‘‘aşırı ilgi’’ yaşanmaz.

Dengesizlik, umutsuzluk ve kolay tarafından köşe dönme tutkusu bu ölçüde yaygın olduğu halde, kendini hâlâ Birinci Dünya'dan sananların ülkesi, olsa olsa, ‘‘Dördüncü Dünya’’ diye inanılmaz aymazlıkların yaşandığı yeni bir kategoriye konabilir. Daha doğrusu, böyle dengesizlikler, gerçeklerle hayaller arasında böylesine çelişkiler, asıl Üçüncü Dünya'ya özgü değil midir?

Diyelim ki, Türkiye kentlerinin bazı köşeleri, toplumun bazı kesimleri, Türk kadınlığının ve Türk intelligentsia'sının bir bölümü ve özellikle Üçüncü Dünyacılığa çullanmayı marifet sayanların çevresi gerçekten de Birinci Dünya'nın koşullarına, ölçülerine ve hatta düşünce tarzına erişmiş olsun.

Ama, onların en büyük kusuru, Türkiye'nin de vaktiyle yalın bir emperyalizm tehdidi altına girdiğini, üzerine çullanan dünyaya karşı ulusal kurtuluş kavgası verdiğini, özgün bir devrim başardığını ve ‘‘mazlum milletler’’e öncülük etmekle övündüğünü unutmak değil midir?

Bazı dönüşler, hatta döneklikler affedilebilir; ama, aslını ve babalarının hakkını inkâr eden tarih ve şükran bilmez döneklik affedilebilir mi?

Yazarın Tüm Yazıları