Çeyiz sandığından müzeye

Güncelleme Tarihi:

Çeyiz sandığından müzeye
Oluşturulma Tarihi: Ağustos 15, 1997 00:00

Haberin Devamı

Reenkarnasyona inanır mısınız?

Ben inanıyorum. Ama beni bırakın, Hilmi Nakipoğlu da inanıyor. Nakipoğlu, Türkiye'nin ilk geniş kapsamlı fotoğraf makinası müzesini açan kişi. O, ruhunun daha önce müzesinde bulunan makinelerden birini icat eden kişiye ait olabileceğini düşünüyor. ‘‘Geçmişte belki de fotoğraf makinasını icat edenlerden biri olmuş olabilirim...'' diyor. İşte onun hikayesi:

Hilmi Nakipoğlu 1948 yılında Gaziantep'te dünyaya geliyor ve 10-12 yaşlarında ilginç bir şekilde fotoğrafa merak salıyor. İlginç çünkü etrafında bu işle uğraşan kimse yok. Ve yine çok ilginç ki herkes gibi eline bir makine alarak başlamıyor bu işe. O biraz daha tersten gidiyor ve önce karanlık odayı tanıyor. Üstelik öyle bizim bildiğimiz gibi bir oda da değil bu. Evde annesinin eski çeyiz sandığının içi boşaltılıyor ve küçük hacimli bir karanlık odaya dönüştürülüyor. İlk baskılar orada gerçekleşiyor ama henüz makinesi olmadığından bir hayli negatif sıkıntısı çekiyor. ‘‘Resim de yapıyordum ve kendi negatiflerimi yapmaya başladım. Aydinger kağıdının üzerine çini mürekkebiyle Atatürk, İsmet İnönü portreleri çizip negatifler ürettim.''

İlk makine plastik

O zamanlar ortaokulda. Baskı filan derken ilk makinesini alıyor. İtalyan plastik bir makine. Fındıkzade'deki İstanbul Koleji'nde okurken fotoğraf kolu kuruyorlar. Ondan sonra okulda yapılan bütün etkinliklerin fotoğrafları onlardan soruluyor. ‘‘Fotoğraf çekip basıyor ve satıyorduk. Oradan elde ettiğimiz paralarla da yeni malzeme alıyorduk.''

1971 yılında evleniyor ve aynı zamanda ilk kez kendi evinde, gerçek bir karanlık odaya sahip oluyor. Renkli baskı, dia derken iş eski fotoğraf makinelerini toplamaya kadar uzanıyor. Ve bugün Hilmi Nakipoğlu'nun 12 yaşındayken aldığı makinesiyle birlikte 900 fotoğraf makinesi var.

Fotoğraf çekmek ise gerek baba mesleği olan müteahhitliğe başlaması, gerekse koleksiyonerliğin ağır basmasıyla geri planda kalıyor. ‘‘İşim fotoğraftan çok uzak. O işi yapmalıydım ki bugün burası olsun. Çünkü bu sadece manevi değil, aynı zamanda maddi bir güç de gerektiriyor.''

Hilmi Bey ortak bir arkadaşları sayesinde bir başka koleksiyoner olan Mehmet Yurtkurar ile tanışıyor. Bibirbirlerinden habersiz aynı zamanda aynı şeyleri yaptıklarını öğreniyorlar.

25 yıl önce... Dostlukları devam ediyor ve bir gün Hilmi Bey bu makinelerin ziyan olmamaması gerektiğini söylüyor. Bu, müze projesinin ilk dillendirilişi... Mehmet Bey de aynı fikirde ama maddi imkanlar böyle bir müze için yeterli değil. Kendi koleksiyonunun Hilmi Nakipoğlu'nunkiyle birleştiriyor. Hilmi Bey, bugün 900 makinesi olmasına rağmen, üstüne basa basa bunların manevi babasının Mehmet Bey olduğunu söylüyor.

Okulun üstü müze

Bu arada Hilmi Nakipoğlu, İstanbul İncirli'de açılışı 30 Mayıs'ta yapılan, Nefus Nakipoğlu Zihinsel Özürlüler İlköğretim Okulu'nun inşaatıyla uğraşıyor. Milli Eğitim'e bağışlanan bu okulun üst katı ise fotoğraf makineleri için bir müze olarak düşünülüyor. Ve hemen çalışmalar başlıyor.

Bugün müzede 500 makine var. Bazıları 100 senelik geçmişe sahip, bazıları da ilginç anılara... Hepsi Türkiye'den, hiç yurtdışından getirdikleri makine yok. Sirkeci, Hayyam Çarşısı, Kadıköy, Çınaraltı, bitpazarları, makinelerin toplandığı yerler.

Müzenin henüz özel bir adı yok. Hilmi Nakipoğlu adına olacağı belli. Buradaki makinelerin maddi değeri ölçülemeyecek kadar yüksek ama Hilmi Bey müzeyi 50 milyara sigorta yaptırmış. Gerçi onun da dediği gibi 50 milyarı ortaya koysanız bu makinelerin hepsini bulmaya imkanınız yok ama...

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!