Kadrolar

Mümtaz SOYSAL
Haberin Devamı

Devlet Bakanı Hikmet Sami Türk'ün açıkladığı rakamlar çok kişiye ürkütücü gelebilir. Öyle anlaşılıyor ki, geçmiş iktidar, ağustos 1996 ile nisan 1997 arası dokuz aylık dönemde memur, sözleşmeli personel ve geçici işçi olarak 59 bin yeni kadro yaratıp bunları kendi yandaşlarıyla doldurmuş.

Rakam, son iki ayı kapsamıyor. Gidiş telaşıyla daha bir yığın kadro açılıp yeni atamalar da yapıldığını düşünürseniz, partizanca görevlendirmelerin bu rakamı kat kat aştığını tahmin edebilirsiniz.

Kaldı ki asıl partizanlık yeni kadro yaratmadan, insanları görevlerinden alıp uzak yerlere yollamak ve yerlerine başkalarını getirmek yoluyla olmuştur. O sayı tam olarak bilinmiyor. Bilinse ürküntü daha da artar.

Kamu personelindeki şişkinlik partilerin işbaşına gelmeden, çok sözünü edip eleştirdikleri bir konudur. Ama son örnek de gösteriyor ki şişkinliğin asıl nedeni, iktidara gelen her partinin kendi adamlarına iş dağıtma merakıdır.

Yoksa personel şişkinliğinin yönetim bilimine ilişkin nedenlerini saptamak ve düzeltmek, gereksiz yığılmaları önleyip boşlukları doldurmak çok güç bir iş sayılmaz.

Konu geçmiş iktidarın partizanlıklarını düzeltmekle çözülmüş olmayacak. Bu elbette gerekli. Ama yeni iktidarın da eninde sonunda aynı yola sapmak zorunda kalacağından emin olabilirsiniz. Çünkü son yılların Türkiye'sinde ‘‘kendi ekibini kurmak'' diye yanlış bir kavram yerleşip kalmıştır.

Ne demek ‘‘kendi ekibini kurmak''?

Her iktidar, işbaşına gelir gelmez kamu yönetimindeki kadroları ayıklama ve kendisine yakın bildiği insanlarla yeniden doldurma zorunda mı kalmalıdır?

Yoksa doğru olan iktidarlar değişse de kamu hizmeti anlayışı ve terbiyesiyle yetişmiş nitelikli, donanımlı, karakterli insanlardan oluşan bir kamu görevlileri sınıfını yeniden ve çağdaş bir biçimde yaratmak mıdır?

Öyle bir sınıf ki, iktidara hoş görünmek için her şeye boyun eğmek, eğriyi doğruyu göstermekten korkmak ve kötü politikalara alet olmak yerine, çeşitli seçenekleri siyasilerin önüne dürüstçe koyabilen, yeri geldiğinde haklı gerekçelerle itiraz edebilen ve sorumluları uyaran insanlardan oluşsun.

Ha, asıl ‘‘kendi ekibimiz'' anlamına gelmesi gereken ‘‘uzmanlaşmış siyasal kadrolar''ın yetiştirilmesine gelince, bu konu siyasal partilerin işidir ve Türkiye'de yapılmayan da budur.

Partiler, merkez organlarında ve örgütlerinde, araştırma merkezleri ya da yandaş kuruluşlar yoluyla, ekonomiden dış politikaya, eğitimden sosyal sorunlara kadar çeşitli alanlarda uzman yetiştirebilir ve bunları iktidara geldiklerinde bakanların yanına ‘‘danışman'' olarak verebilirler. Bakanlar ile kamu görevlileri arasındaki bağlantıyı kuracak ve iktidar değişikliklerine göre gelip gidecek olan bu çeşit siyasal kadrolardır.

Memurlar değil.

Bunu yapmadan, ömürlerini kamu hizmetine vermiş görevlilerin ekmeğiyle ve onuruyla oynamak hem günahtır hem de zararı en çok halka dokunan beyhude bir çabadır.

Yazarın Tüm Yazıları