Bırakın Kıbrıs süreci işlesin

Ferai TINÇ
Haberin Devamı

Politikacılardan hesap sormak için ille de yolsuzluk yapmaları gerekmiyor. Kısa vadeli başarı hesapları uğruna olayları çarpıtarak söyledikleri siyasi yalanlar halkın çıkarlarına çok daha büyük zararlar veriyor.

Çünkü toplum bilgisiz kalıyor ve olayların nereye varacağını göremediği için sürekli sürprizlerle karşılaşıyor.

Hele istifa diye bir mekanizma olduğunu unutup siyasilerin peşinden sürüklenen bürokratlara ne diyeceğimi bilemiyorum.

Avrupa Birliği Komisyonu'nun Türkiye ile ilgili yayınladığı rapora verilen tepki de bu konuda Çiller'in daha önce söylediği yalanlardan kaynaklanıyor.

Nisan sonunda düzenlenen Ortaklık Konseyi'nin ardından Dışişleri Bakanı Çiller'in Türkiye'ye verdiği mesajı hatırlarsınız.

Ona göre sonuç son derece olumluydu.

Oysa toplantıdan sonra AB'nin yayınladığı bildiri hiç de olumlu değildi.

Türkiye'nin tam üyeliğe seçilebilir olduğu vurgulanıyordu ama Avrupa ile ilişkilerin geliştirilmesi koşullara bağlanıyordu.

Bu koşullar bugün Avrupa Komisyonu raporunda da yer alıyor.

Ayrıca, Hükümetlerarası Konferansın bitiminden altı ay sonra Kıbrıs ile tam üyelik görüşmelerinin başlayacağı da bu belgede kayda geçiyordu.

Haziran'da Amsterdam'da aday ülkeleri bilgilendirme toplantısı sonrasında Çiller, Hotel De L'Europe'da gazetecilere yine aynı pespembe tabloyu sunuyor ve ‘‘Bugün tarihi bir gün Türkiye aday ülkeler arasında yer aldı'' diyordu.

Gelişmeleri yakından takip edip zamanında toplumu etkili politikalarla uyarmayan muhalefetin de sorumluluğu büyük.

Bugün gürültü kopartmak hataları onarmaya yetmiyor. Hatta sıkıntıların derinleşmesine yol açabiliyor.

* * *

Şimdi Ankara'da Kıbrıs'taki çözüm süreci ile Türkiye'nin Avrupa Birliği'ne üyeliği konuları arasında ilinti kuran bir tavır netleşmeye başlıyor.

Üç yıl aradan sonra ilk kez geçen hafta Amerika'da bir araya gelen Denktaş ile Klerides'in Cenevre'de yapmaları planlanan ikinci görüşmenin suya düşebileceği sinyalleri geliyor.

Denktaş'ın Cenevre'ye gitmeyeceği ihtimali daha şimdiden Rumları rahatlatıyor.

Oysa, BM gözetimindeki ilk görüşmelerde Türk toplumunun çıkarlarının da gözetildiği bir zemin oluşturma çabası mevcuttu.

Bu zeminde Kıbrıslı Türklerin güçlü kozları ve destekleri de var.

Avrupa'nın Kıbrıs kararı bu aşamada çok yanlış. Çünkü masada eşit egemenlik kavramının tartışıldığı bir dönemde, Kıbrıs Cumhuriyeti ile görüşmelere başlayacağını açıklayarak, Rum yönetimini Ada'nın tek temsilcisi, Rum toplumunu da tek egemen güç olarak legalize etmiş oluyor.

Eğer bu kararını hayata geçirmeye kalkarsa Ada'da çözüm istemeyen gücün Avrupa olduğu ortaya çıkıyor.

O zaman Türk toplumuna kendi kaderini tayin hakkı doğuyor.

Bu süreci masada kalarak teşhir ve tecrit yöntemleriyle sürdürmek, hırsla masadan kalkıp uzlaşmaz taraf izlenimi bıraktıktan sonra kendi derdini anlatmaya çalışmaktan daha etkili görünüyor.

Teşhir ve tecrit, Avrupa'nın kararının yanlışlığını en geniş çevreye anlatıp, bu karara desteği zayıflatmak anlamına geliyor.

Tepkisel politikalardan daha zor ama daha etkili olan bu yol, önce çıkış yapıp sonra geri adım atmaktan daha akıllıca geliyor.

* * *

Türkiye'nin Avrupa Birliği mücadelesini ise ayrı bir zemine oturtmak gerekiyor.

Çünkü burada da Avrupa hata yapıyor. Madem eşit kriterler uygulanıyor Türkiye'nin ekonomik potansiyeli, demokratikleşmeyi dayatan toplumsal dinamizmi ve Ege'deki iyi niyet jestleri Ankara'nın eline güçlü kozlar veriyor.

Dünyanın birinci lig ülkeleriyle entegrasyon sürecinin, yalanlarla döşeli dümdüz bir yol olmadığını, aksine iğne ile kuyu kazmak anlamına geldiğini artık Türk halkının da bilmesi gerekiyor.

Yazarın Tüm Yazıları