Ayşe Arman: Mimarlar, metresler kadar para yer mi?







Ayşe ARMAN
Haberin Devamı

Ünlü gece kulüplerini dizayn eden Mahmut Hanlar bu kritik soruya cevap verdi

Mahmut Hanlar'ın yaptıkları boru değil. Parliament Sinema Kulübü. Hillside spor kompleksi. Pasha'daki Absolute ve Jonnies Bar. Sonra Vogue. Buz. Havana Zincirlikuyu. Laila'yı söylemiş miydim? Ama ben bu röportajı Safran-Buz'un dekorasyonunu çok beğendiğim için yaptım. Hele maliyetini duyunca aklım uçtu. Demek ki iyi bir yer yapmak için, illa da yüzbinlerce dolar gerekmiyormuş. Tamamı 15 bin dolara çıkmış. Dudak uçuklatır yani. Mahmut Hanlar, bin yıldır bildiğimiz Neşe Taverna'yı almış, on gün içinde bambaşka bir hale getirmiş. Diyor ki, ‘‘İnsanlardan güzel mekanlar yaratma çabası, artık can sıkıcı bir noktaya geldi, Safran- Buz'da başka bir şeyi denedim’. Haklı aslında. Jilet gibi bir mekan değil orası. Bir dekorasyon dergisinden kopartılmış bir sayfa intibaı yaratmıyor insanda. Çocukluğunda yaşadığı Suadiye bahçelerini Safran-Buz'da tekrar canlandırmaya çalışmış. Ve her gece kulübü, bir kadına benzermiş. Bu mekanın kadını da Ciciolina. Hem çocukluğumuz kadar saf ve salıncaklı hem de çağın gerçeği kadar erotik, hatta porno. Mahmut Hanlar'dan ve bitmeyen sorularımdan bir günde kurtulamayacaksınız, devamı yarına...

Gece hayatı nasıl bir şey?

- Benim için karanlıktaki ışıltı. İçinde seks var, büyü var, alkol var. Gerçek kendimizi aslında gece hayatında buluyoruz. Çünkü deşarj oluyoruz. Türkler ve Araplar göbek atıyor, Almanlar biralarını tokuşturuyor...

Gece yaşanan bir mekanla gündüz yaşanan bir mekanın farkı ne?

- Gündüz kalıplar var. Gece hayatında yok. İnsanlar nasıl kendi kalıplarını kırıyorlarsa, mimar arkadaşlar da gece mekanları tasarlarken bir takım şeyleri alt üst ediyorlar...

Ee daha mı keyifli gece mekanını tasarlamak?

- Öyle tabii. Mimarlığın teatral bir yönü var. Gece mekanlarında bunu tatmin etmeniz daha kolay. Mimarlık denilen şey, bir inşaat mühendisliği kadar sert değil, ama ressamlık kadar da soft değil. Ben Avusturya Lisesi mezunuyum mesela. Son derece katı disiplinleri olan ayağını yere bastıran bir eğitim. Bununla birlikte resim ve tiyatroya korkunç bir merakım vardı. Şu an yaptığım iş, bu ikisinin bir sentezi. En keyif veren yanı da teatrallik tabii, onu bünyede barındırmadan olmuyor.

Gecenin tatmin edilmesi gereken ihtiyaçları neler, gündüzün tatmin edilmesi gereken ihtiyaçları neler?

- Gündüz, esas olarak fonksiyonu tatmin etmek gerekiyor. Gece mekanlarında başka şeyler de devreye giriyor...

Neler onlar?

- Bir işletme olduğunu unutmamak gerekiyor. Nedir yani? Underground bir kulüp müdür, eller havaya masa üstü bir yer midir? Fonksiyonel olmasına da dikkat ediyorsun. Barı doğru yere koyuyorsun. Servis yapanları hesaba katıyorsun. Sonra tabii gelen insanın psikolojisini düşünüyorsun. Mekan doluyken problem yok ama ya boşken? Bir anda otobüslerle de gelmiyor kimse! Türkler sosyal açıdan çekingen insanlar. Rahat değiller. Bir yere sığınmak istiyorlar. O yüzden barın kolay ulaşılabilen bir yerde olması gerekiyor. Ve İstanbul müşterisi birbirini görmek istiyor. Paralel iki sıra masa yaparsan kesmez mesala, üç sıra çok önemlidir. Bayağı bir matematik var işin içinde...

Peki mimarlar kime oynuyor?

- Tabii ki kadınlara! Gece hayatında kadın çok önemli. Kadın mutlu olacak. Çünkü ancak kadın mutlu olduğu zaman erkek olabiliyor. Ve tabii, mutlu kadın güzelleşmeye başlıyor. Her mekana ait bir kadın var aslında. Kışlık Havana mesela. Siyahlar içinde file çoraplı müthiş seksi bir kadındı. Onun kendini güvenli ve güzel hissetmesi gerekiyordu. Ne yaptım? Giriş simsiyah, sonra uzuuun bir koridor. Kıpkırmızı aydınlatılmış. Yürürken ‘‘Evet ya, ben güzelim’’ diyebileceği bir ambiyans yarattım.

‘‘Ben gitmem!’’ diyeceğiniz bir mekanı dizayn eder misiniz?

- Laila'yı da Havana'yı da ben yaptım. Ama bizzat Laila ya da Havana müşterisi miyim? Hayır, değilim.

Mimarlar metreslerden daha fazla para yiyormuş! Doğru mu? Yoksa mekan sahiplerinin uydurması mı?

- Artık yiyemiyorlar! Mekan sahibinin de yoldan çıkmaması lazım tabii. Çünkü maalesef bu işlerde sınır yok. Bana hep bütçe verildi. ‘‘Kafana göre takıl abi!’’ denmedi yani. Şartları bilince, olmadık hayallere kapılmıyorsun. Zaten ilk tokadı bütçe eline gelince yiyorsun. Tehlikeli hayaller kuramıyorsun. Bu bir kısıtlama mı? Hayır. Çünkü pahalı hayal diye bir şey yoktur...

BU MEKANIN KADINI CİCCİOLİNA

Yaz başlamış her yer açılmıştı. Ne Safran ne Buz yazlık bir mekan olarak tasarlanmıştı. Hiç hesapta yoktu yani. Birdenbire ‘‘Birleşiyoruz. Böyle bir yer bulduk. Ne dersin?’’ dediler. Maşallah 10 gün de süre verdiler. Üstelik kışa tekrar aynı şekilde bırakılması gereken bir taverna. Taa öğrencilik yıllarından beri bilirim Neşe Taverna’yı ve severim. Kabul ettim. Son dönemlerde, neredeyse insanlardan daha güzel mekanlar yaratılıyor, bu da benim canımı sıkıyor. İş, bir dizayn savaşına dönüşüyor. Dizayn problemlerimi ilk defa bu mekanla bir kenara bıraktım. Bence iyi de yaptım.

SUADİYE YAZLIKLARI

Her mekanın bir kadını vardır. Safbuz'un kadını siyah file çorap giyen biri değil. O yüzden romantik ve çocuksu duyguların peşine düştüm. Beyazlar, uçuşan tüller, salıncaklar, kafesler, güller, kuşlar... Ama hiçbirimiz çocukluğumuzda olduğumuz kadar saf değiliz, işin bir de porno kısmı olması gerekiyordu. İşte Cicciolina burada devreye giriyor. Bu mekanın kadını o. Tabii duygular da karıştı işin içine. Yaz geceleri bize neyi hatırlatıyordu? Suadiye'de yazlığa giderdik mesela. Suadiye evleri vardı. Onlar dekoratör elinden çıkmış yazlıklar değildi. Güzel bahçeleri olurdu, salıncakları, beyaz gülleri. O evler kiralanırdı. İnsanlar zaten o kadar şıktı ki, Suadiye evleri insanlarla güzelleşirdi. Burası da öyle bir yer...

Yazarın Tüm Yazıları