Pakize Suda: Adalar'da fay sefası


Pakize SUDA
Haberin Devamı

SİZ hiç ayaklarınız suyun içinde pervane misali beyaz köpükler çıkartarak Adalar'a gidip geldiniz mi?

Ben yaptım.

Ancak gözünüz kalmasın. Evet, keyifliydi ama ayaklarımı suya sokayım diye çıkmadım evden.

Ulvi olduğunu düşündüğüm bir görevle çıktım. Biliyorsunuz tatil, eğlence, dinlenme maksadıyla faaliyette bulunmak sıradan insanlara mahsustur. Politikacılar, askerler, polisler, gazeteciler daima görev başındadırlar. Ya inceleme gezilerinde, ya eğitim kamplarındadırlar. Sahillere bakın, eğitim kampından geçilmez.

Gazeteciler de bulundukları yerde mutlaka ‘‘görevli’’dirler.

* * *

Uzatmayayım, ben de geçtiğimiz cumartesi günü kendi kendimi Adalar'ın güneyinden geçtiği söylenen fay hattını araştırmakla görevlendirdim.

Okuyorsunuz, duyuyorsunuz, gemilerin biri gidiyor, biri geliyor. Adeta tek mi çift mi oynuyorlar. Fay tek parça mı, iki parça mı? Bakıp bakıp geliyorlar. Netice muhtelif.

Ne demişler, ‘‘Tırnağın varsa başını kaşı’’. Tırnağım var. Var da... Bu meselede işe yaramıyor. Gemi lazım. Araştırma gemisi.

Bakındım, sordum, soruşturdum, tanıdıkların içinde öyle teşkilatlı gemisi olan yok. Lakin kafama koydum, bu fay meselesini bizzat araştıracağım.

Kendi kendime dedim ki, ‘‘Koskoca gemiyle herkes araştırır, sen gezinti teknesiyle yap bu işi, terihe geç’’.

Aklıma Sena'yla Melih geldi. İzmir'den arkadaşlarım. Tekneleri var. Onlar da istemezler mi İstanbullulara bir faydaları dokunsun. Her ne kadar İzmirli olsak da karnımız İstanbul'da doyuyor. Ayrıca bilime hizmet de söz konusu. Seve seve kabul ettiler.

* * *

Kalamış'tan yola çıktık. Yanımıza mangal, şiş, çatal, tabak, bardak ve bol miktarda yiyecek içecekten oluşan ekipmanı da alarak tabii. ‘‘Bu ekipmanla fayın nesine bakacaksın?’’ diyeceksiniz. Pek meraklısınız. Her zaman böyle olsanız kimse dolap çeviremeyecek memlekette. Ama neredee? Neyse, sadede gelelim.

Tekneye adım atar atmaz araştırmalarıma başladım. İlk iş, başımı aşağı doğru uzatıp burnumu suya değdirdim. O vaziyette hareket ettik.

Aman Allah'ım!.. Bir koku, bir koku... Faydan geliyor tabii. Ancak kardeşim illa ket vuracak ya... ‘‘Daha marinadan çıkmadık, bu koku lağım kokusu, üstelik burnunu denize değdirmene gerek yok, koku her yerden duyuluyor’’ dedi. Ötekiler de onu onaylayınca ben de doğruldum haliyle.

Kıyıdan biraz daha uzaklaşınca tekrar eğildim. Burnum suyun yüzünde seyir halinde. Bu sefer kardeşim, ‘‘Başın ağır gelecek denize düşeceksin’’ dedi. Maksadı bilime katkımı engellemek. Bunu bile bile yine de ‘‘Şom ağızlıdır, dediği oluverir’’ düşüncesiyle başımı kaldırıp, yerine ayaklarımı sallandırdım.

* * *

Ayaklarım suda son hızla gidiyoruz. Sivriada, Yassıada, Heybeli, Kınalı, Burgaz... Fır dönüyoruz. Tık yok.

‘‘Ne tıkı?’’ diyeceksiniz. Fayın tıkı tabii. Gerçi ‘‘Oradaysan üç defa tıkla’’ falan demedim ama, ayaklarıma çok güveniyorum. Yağmur yağacağını hissediyorlar da depremi neden hissetmesinler?

Yalnız bir ara Heybeliada kıyılarında midemde bir kazıntı hissettim. Ha, söylemeyi unuttum, fay bende açlık yapıyor. Hemen mangalı yaktık, bir saat sonra faydan eser yoktu.

* * *

Daha ne yapayım sizin için? Karaya ayak bastığımda ayaklarım kıpkırmızıydı ve hiçbir şey hissetmiyordu, parmaklarım ise bumburuşuktu. Ama mutluydum.

Ne tek, ne çift, ne daha fazlası... Fay hattı falan yoktu. Olmadığını bizzat görmüştüm.

Bundan sonra kimseye inanmam. O Fransız profesör konuşsun dursun. Size de tavsiye ederim. Bir tekne edinin. ‘‘Mümkün değil’’ diyorsanız teknesi olan bir arkadaş edinin. Memlekete bir hayrınız dokunsun.

Şimdi benim hedefim en kısa zamanda Ege ve Akdeniz kıyılarındaki fayları araştırmak.

MIŞ-MUŞ

Derviş'in eşi gelmiş, hem de çok güzelmiş.

Bu, bütün orta yaşlı Türk kadınlarının hayal kırıklığıdır.

*

Tantan ‘‘Herkes bahçesindeki kertenkeleleri temizlesin’’ demiş.

Evet, biz kertilenkelelerin başka kurtuluş şansı yok.

*

Amerika'da bir kadın, kendisine tecavüz eden adamın testislerini koparıp karakola teslim etmiş.

Karakoldan adama ihbarname gitmiştir, ‘‘Testislerinizi teslim almanız için karakolumuza müracaatınız’’...

*

Türk edebiyatı genç yazar patlaması yaşıyormuş.

Darısı okur patlamasının başına. Zira, ‘‘Kendin yaz kendin oku’’ durumundayız neredeyse.

*

Beş eşli Amerikalı suçlu bulunmuş.

‘‘Dünyada bunca bekár kadın varken sadece beş tane mi a insafsız’’ diyerek.

Yazarın Tüm Yazıları