Vicdanına mani olamazsan ömür boyu çekersin

Güncelleme Tarihi:

Vicdanına mani olamazsan ömür boyu çekersin
Oluşturulma Tarihi: Nisan 29, 2001 00:00



Ayşe ARMAN
Haberin Devamı

İlk kez rastlanan türden bir haber değil. Şaşırtıcı ama tanıdık. Ünlü insanların çocukken onları terk eden aileleri, günün birinde ortaya çıkıp, ‘‘Hayırsız evlat’’ suçlamasında bulunuyorlar. ‘‘Bana bakmıyor’’ diyorlar. Gazeteci milleti de, bu tür haberlere bayılıyor. Çünkü duygu sömürüsünün reytinginin bini bir para! Damardan yani. Doğrudan kana karışıyor. Yaşlılar ‘‘Ne evlatlar var!’’ diye küfrediyor. Gençler ise ‘‘Ulan bu da yapılır mı?’’ diye ayıplıyor. Yani küt diye karambole gidiverirsiniz, onu söyleyeyim. Önünüze konan havuç da şudur: ‘‘Elini öp de, kasetin daha çok satsın!’’. Çünkü mutlu

sona hepimizin ihtiyacı vardır. Aksi, hayırsız evlat damgasıdır. Ki, Kemalettin Tuğcu'ya taş çıkartır. İşin aslını merak eden de pek azdır. Oysa Batı'da aile kurumu baştan aşağıya sorgulanabiliyor. Terk edilen, reddedilen, ilgisizliğe mahkum edilen çocuklar, ailelerini hukuken boşayabiliyor. Yapabilirsiniz ya da yapamazsınız. Vicdanınız el verir ya da vermez. Ama anne baba olmak yumurtayla spermin, kuytularda ele ele dolaşmasından daha farklı bir şeydir. İşte Nükhet Duru'nun ağzından babasıyla ilişkisinin öyküsü...

Hakkı Devrim'e sakin sakin çocukluğunuzu anlattınız. Üç tane Kemalettin Tuğcu romanı çıkaracak kadar malzeme vardı söylediklerinizde. Bu kadar kreşendo bir öyküyü nasıl bu kadar sakin anlattınız?

- İçime sindirmeyi becerdiğim için. Kimse sürekli acılarıyla yaşayamaz. Herşeye rağmen elim ayağım tutuyor ve ben etrafıma güzellikler saçabiliyorum diyerek meseleyi bir mutluluk oyununa çeviriyorum.

Yani unutmadınız o yaşadıklarınızı?

- Ne yazık ki hafıza kaybına uğrayamadım! İsterdim o ayrı. Kendimle başbaşa kaldığımda, gece kafamı yastığa koyduğumda çıkıyor etkileri.

Bir kız çocuğu olarak bekaret kontrolüne gittiğiniz zaman ne hissettiniz?

- Uyuşmuştum. Bir şey hissedebilecek durumda değildim, benim dışımda gelişiyordu herşey. Şimdi ise beni ben yapan, güçlü olmamı sağlayan olaylardan birisi diyorum. Ama tabii yıllarca jinekoloğa gidemedim. Birlikte olabilme yetimi de kaybetmiştim. Belki de bu yüzden, durmadan kadın sağlığı ve jinekolojiyle ilgili çalışmalar yaptım.

Bir baba böyle bir şeyi niçin yapar?

- Farkında değil ki yaptıklarının! Bunları hep istemeyerek yaptığını düşündüm. Tersine ikna olsaydım daha çok acı çekerdim.

VİCDAN AZABI ÇEKİYOR

Sizin unutmak isteyip de unutamadığınız şeyleri babanız unutabildi mi?

- O da hatırlıyor. Bu son olay da, bir anlamda yaptıklarının bedelini ödediğini gösterme çabası. ‘‘Ben de çok çekiyorum, hatta perişanım’’ demek istiyor. ‘‘Evladım, n'olur beni affet. Hiçbir şeyden haberim yok. Gizli kamerayla çektiler. Ben o günlerde Hakkı Devrim'in programına çok kızgındım. Ağzıma geleni söyledim’’ diyor. Bunlar yeniden neden açığa çıkıyor diye kızmış. ‘‘Biz bunları konuşmamış mıydık? Sen beni affetmemiş miydin?’’ diyor. Ama vahim olan şu: Televizyon kameralarına söylediklerine kendi de inanıyor. Anlattıklarına neredeyse ben bile inanacağım! ‘‘BBC'de görev yaptım!’’ diye hava atasım geliyor. İngilizce bilmeyen, orta okuldan terk biri BBC'de ne görev yapabilir Allahaşkına? Ama babam, beni BBC'ye götürdüğünü, benim artist olmak için kaçıp geldiğimi anlatıyor. ‘‘Fransız kolejlerinde okutmadım mı seni?’’ diyor. O üzülmesin diye Fransızca hocası tuttum ben. ‘‘Evet, Fransızca konuşabiliyorum’’ diyebilmek için.

Bu olay babanızla yaşadığınız ilk sorun muydu? Daha öncede aleyhinize beyanatlar vermiş miydi?

- Böylesi ilk kez oluyor. Ama herkes babamı bilir. Beni seyretmeye geldiğinde hep korkardım, şimdi bir şey yapacak diye. Çünkü gelirdi, sahneye ya bardak ya da tabak fırlatırdı. Şoförlerim babamı yatıştırmaya çalışırdı, ‘‘Hadi üzmeyelim Nükhet Hanım'ı, hadi Kemal Bey'ciğim, biz arka tarafa çekilelim’’ derlerdi. O beni sahnede görmek istemezdi.

REHA MUHTAR’A KIRILDIM

Peki siz birden bire babanızı bir televizyon programında görünce ne hissettiniz? Hangisine daha çok kızdınız, Reha Muhtar'a mı babanıza mı?

- Ben babama yıllardır kızmıyorum. Ama deneyimli bir habercinin bu şekilde araştırmadan haber yapmasına, bu meselenin üzerine atlamasına kırıldım tabii. Bir de ‘‘Babanızın elini öperseniz, albümünüz daha da çok satar’’ dediler. Asıl bu beni yaraladı. Hayırlı bir evlat haline getirileceğim, öyle mi? Ben zaten hayırlı bir evladım! Hayırsız evlat annesine de bakmaz değil mi? Annem kraliçeler gibi yaşıyor, babamı zaptedemediysem, suç benim mi?

Anneniz bu bekaret kontrolü meselesinde hiç itiraz etmeye çalışmış mıydı?

- Haberi yoktu ki. Sahneden indirildim, polis nezaretinde götürüldüm. Sabaha kadar Sirkeci'de bekletildim sonra muayene edildim. Ben nereye götürüldüğümü bile bilmiyordum.

Anneniz babanızı affetti mi?

- Asla! ‘‘Hakkını helal et’’ diyorum. ‘‘Olmaz’’ diyor. Ben 11 yaşındayken ayrılmışlar. Ve o zamandan beri maddi manevi onunla hiçbir ilişkim yok. Şarkıcı olana kadar tabii. Sonra elimden ne geliyorsa, yapmaya çalıştım. Utanıyorum bunları söylerken. Ama şahitlerim var. En azından annemden sonra 20 yıl boyunca evli olduğu ikinci eşi. Benim 19 yaşında kız kardeşim var. Onlar, anne-kız Reha Muhtar'a bağlanmak için aramışlar, konuşturulmamışlar.

Hiç babanızı boşamayı düşündünüz mü?

- Şimdiki aklım olsaydı inanın denerdim. Ama bana örnek bir insan olmam öğretildi. Dediler ki, ‘‘Sana bir tokat atılıyorsa, öbür yanağını da çevir’’.

Çocuklarını terk etmiş anne babalar; onlar meşhur olduktan sonra ‘‘Bana bakmıyooor!’’ diye ortalığa atlıyorlar. Siz bu tür haberlerle karşılaştığınızda ne düşünüyorsunuz?

- Ben kendim birebir yaşadığım için biliyorum, bir çocuğu terk edip gideceksin ya da babalığını yapmayacaksın, çocuğun uçurumların eşiğine gelecek, sonra da onun üzerinde hak iddia edeceksin! Yok öyle şey. Bir tanesi vardı mesela, balkona çıkar, ‘‘Gelinim içeri adam aldı!’’ diye bağırırdı, oysa gelin içeride çocuğuna mama yediriyor. Yaşlanınca böyle şeyler yapabiliyor insanlar. Bir tanesi de don atlet meydana çıkar, üzerinde sadece bir pardösü, ‘‘Ailem bana bakmıyor bakın ne haldeyim’’ diye bağırırdı. Gerçek böyle değil tabii. Bize anne babanın haklı olduğu öğretilmiş. Acaba bu genelleme her örnek için doğru mu?

SUÇ İŞLEMİŞ GİBİYİM

Sizin çocuğunuza babası nasıl davranıyor? Sizin yaşadığınız sıkıntıların bazıları çocuğunuz için de geçerli mi?

- Maalesef evet! Yeterince ilgilenmediğini düşünüyorum. Eşler arasındaki gerginlikler ebeveynlerin çocuklarıyla ilişkisini etkilememeli.

İnsan böyle bir suçlamayla karşı karşıya kaldığında, ilk önce hangi duygular devreye giriyor?

- Önce utanç! Babamdan da kendimden de. Sokağa çıkamayacak hale geldim. Sanki suç işlemişim gibi. Arkadaşlarım dedi ki, ‘‘Deli misin? Eroin mi kaçırdın? Seks skandalı mı yaşıyorsun? Hepimizin babası sağlıklı ve iyi olmak zorunda değil ki, senin de böyle bir baban var’’. Sonra, acıma. Kendini böyle bir duruma soktuğu için ona acıdım. Bana, ‘‘Biliyor musun seni vurduracaklarmış’’ diyor. Ama onlara da ‘‘Nükhet sizi vurduracak’’ diyor. Yani sürekli bir oyun içinde. Çocuk gibi. Tehlikeli bir çocuk. İyi ama kendimi savunmam da gerekiyordu. İki avukatla görüştüm. ‘‘Aman, bizimle de uğraşır, sizinle de. Siz bir klasiksiniz. Boşverin. Sizi bilen, bilir’’ dediler. Kanun adamlarını bile korkutmuşlar.

DOKTOR RAPORU VAR

Peki o çöp ev görüntüsü...

- Babam yapmıştır. Evi hiçbir zaman derli toplu değildir. Ben çocukken de annem onu temizlemek için canını dişine takardı. Vardır ya ‘‘Evladım yıkansana!’’ dediğin çocuklar, onlar gibi. Ada’ya gitmeden önce ev tuttum ona İstanbul'da, içkiliymiş sigara içerken evi yaktı. Canını zor kurtardı. Ada’ya gitmeyi de kendi istedi. Önce otele koydum. Kendini attırtmak için yapmadığını bırakmadı, duvarları bile kirletti. Hastaneye yatırdım, Lape'ye sevk ettiler. Bir kaç ay sonra, ‘‘Sizin hatırınız için bile uğraşamayacağız’’ dediler. Sonra Balıklı Rum'a gönderdiler. Dün doktoru raporunu çıkarmış, ‘‘Hasta. Kaçabilir. Yakın takip’’ diye not var. Çünkü babam hastabakıcı kılığına giriyor ve kaçıyordu. İnanılmaz akıllıdır. İçkisini içiyor sonra hastaneye geri dönüyordu. İkinci eşi ona 20 yıl dayandı, altı yıl önce o da ‘‘Benden bu kadar!’’ dedi.

Alkolizm dışında tanısı konmuş bir psikolojik bozukluğu var mı?

- Olmaz mı? Doğuştan değil ama yaşadığı belirli olayların etkisiyle kuruyor. Hem psikopat, hem şizofren, hem paranoyak. Karma yani. Bir kokteyl.

Hangisi sizce daha zor, babayı boşamak mı, kocayı boşamak mı?

- Tabii ki babayı boşamak. Teni, gözleri sizinki gibi. Bebekliğinizde kucağında hopladığınız adam birden bire yabancı olamıyor.

DEHŞET İÇİNDE İZLİYORUM

Sizce insan annesine babasına sonsuza kadar bakmak zorunda mıdır?

- Asla. Ama ben yaptım. Doğrudur demiyorum, ama yaptım. Kanunda böyle bir şey yok. ‘‘Anneler, babalar çocuklarını terk eder, her türlü zararı verir, yine de o çocuklar onlara bakmakla yükümlüdür’’. Dünyanın neresinde böyle bir şey var? Babamla ilgilenmeye başladığımda, annem demişti ki, ‘‘Vicdanına mani olamazsan ömrün boyunca bu adamı çekersin’’. Yine de dayanamadım. Bağırsaklarının bir bölümü alındı, oldum olası karaciğer rahatsızlığı var, midesi rahatsız, hayat boyu kronik bronşitti. Dehşet içinde izliyorum, ‘‘Bu nasıl bir canmış, maşallah!’’ diyorum. 76 yaşındadır, kendisinin söylediği gibi 68 değil.

Sizce bu tartışmalardan sonra kamuoyu kimi haklı buldu? Sizi mi babanızı mı?

- Görüntüler o kadar inandırıcıydı ki, çoğunluk yanlış düşünmüş olabilir. Ama ben vicdanen rahatım.

Annem kızların kaderleri annelerine benzer der. Siz çocukluğunuzda ilgi görmemişsiniz, şimdi sizin çocuğunuz da aynı durumda mı?

- Evet. Benim annem de bana ‘‘Ön tekerlek nereye arka tekerlek oraya’’ der. Ve ekler: ‘‘Ben de evliliğimde gülmedim, sen de. Ama ben evladımda güldüm, sen de güleceksin’’. Ben de bununla avunuyorum işte.

Özcan Deniz Şarkıcı

Hayırsız, vicdansız biri ama babam ne yapayım

Ailenizle olan probleminiz neydi?

- Problem sadece babamla ilgiliydi. Kendimi bildim bileli annemi hırpaladı. Dört kız kardeşim var benim, onlara hiç bir zaman sahip çıkmadı, babalık yapmadı. Ve oğlu olarak benim emeğimi hor kullandı.

Basına nasıl yansıdı?

- Tabii tam tersi olarak. Sanki biz onu ihmal ettik. Sanki bakmadık, sahip çıkmadık, onu yarı yolda bıraktık. Oysa bunlar doğru değil. ‘‘Babadır ne yapsa yeridir’’ diye yaygın bir kanaat var. Ya da ‘‘Babanın eli öpülür’’ denir. Hayır! Emek veren el öpülür. Yani sadece dünyaya getirerek emeğinin geçmiş olması, bir adamı baba yapmıyor. Basın, babamı kullandı. O da malzeme oldu.

Olayın aslı neydi?

- Gerçek şu: Babam yüzünden bu halimle baba olmaya korkuyorum. O kadar kötü bir örnek oldu ki. Çocuk dediğin şeyi dünyaya getirip, bırakmak yetmez ki. Onun yüzünden psikolojik olarak allak bullak oldum ben. Ya sen bana teşekkür etsene. Senin sorumluluklarını ben üzerime almışım, senin yapman gereken şeyleri, senin yerine ben yapıyorum, bütün bir aileye bakıyorum.

Siz kendinizi haksızlığa uğramış gibi hissediyor musunuz? Bir duygu sömürüsüne kurban gitmiş ve yargılanmış...

- Haksızlığa uğramış gibi hissetmez miyim kendimi? Hissediyorum. Hep bekledim birisi çıkıp da babama şunu sorsun, ‘‘Kardeşim senin bir karın, altı çocuğun, bir gelinin, bir torunun var, neden sadece Özcan Deniz'i suçluyorsun?’’ Sanki tek evladı benim. Bu arada babamın gayri meşru çocukları da var. Koca bir aile onu itti. Yani sadece ben değil. Tepkimi ortaya koyunca suçlu oluyorum. Yazık değil mi yaptığı o diğer çocuklara da? Bakabilecek mi onlara, baba olabilecek mi? Bir gün olsun da, ‘‘Sizden özür diliyorum, hatalıydım ben’’ demedi. Bunu duysak herşeye rağmen kapısında diziliriz.

Batı'da böyle bir kavram var. Babanızı, annenizi boşamayı hiç düşündünüz mü?

- Ama yine de babamdır. Kendi kanımdandır. Yani bu insanın karısını kocasını boşamaya benzemez. Yani benim için öyle. Kanımı reddedemem. Ne yapacağımı bilmiyorum. Para versek üç beş çocuk daha yapacak, vermesek olmayacak. Hayırsız, vicdansız, bilinçsiz biri. Ama benim babam. Ne yapayım yani?

Ebru Gündeş fiilen boşandı

Aslında Ebru Gündeş babasını boşamadan çok önce, daha küçük bir bebekken babası zaten boşamış onu. Şöyle anlatıyor: ‘‘Ben 40 günlükken babamla annem boşanmıştı. Ve annem, babam beni kaçırır diye korkuyordu. Sonra büyüdüm, babamın öldüğü söylenmişti ama yaşadığını öğrendim. Onu öyle özlemiştim ki, geceler boyu günler boyu gelse diye beklemiştim.’’ 16 yaşındayken annesi gerçeği söyler Ebru Gündeş'e: ‘‘Bir Müslüm Gürses şarkısı vardı o yıllarda: Bak yine soldu güneş, yine akşam oluyor / Ömrümün kadehine sensiz bir gün doluyor. Bu şarkıyı dinlerken hep babamı düşünür ve ağlardım. Artık o şarkıyı sevmiyorum. Dinlemiyorum da. Çünkü 16 yaşıma geldiğimde, annem babamın yaşadığını söyleyip, hadi git gör, demişti ve babamdan beklediğim sıcaklığı bulamamıştım ne yazık ki! Soğudum ondan.’’ Aradan yine yıllar geçer. Ebru Gündeş bütün Türkiye'nin bildiği o beyin travmasını geçirip ameliyata girer. Babası Remzi Gündeş, hastaneye gelir. Hemşire odasında kendisine bilgi verilir, o kadar.

Seda Sayan ailesini sırtında taşıyor

Asıl adı Aysel Gülsaçar'dı. Babası Dursun Gülsaçar yazmacı ustasıydı. Eyüp'te 11 ailenin oturduğu, tuvaleti ortak bir gecekonduda doğup büyüdü. Seda Sayan o yılları anlatıyor: ‘‘Babam tembeldi ve alkol düşkünüydü. İçer içer olay çıkarır, anneme saldırır, bizi döverdi. Bazı geceler yiyecek ekmek bulamazdık. Ama babamın içki parası her zaman bulunurdu. En çok aile fotoğraflarına özenirim. Çünkü ekmek alacak paramız yoktu ve fotoğraf çektiremezdik.’’ Seda Sayan kardeşi Sedat Gülsaçar'ın ağabeyi Şahin'i vurmasının suçlusu olarak da babasını görüyor: ‘‘Küçük kardeşim Sedat, ağabeyi Şahin'i vurdu çünkü Şahin tam bir psikopattı. Uyuşturucu kullanmak onda, kavgacılık, geçimsizlik onda. Ve Şahin'i yaratan babamdır. Onu döve döve isyankar yaptı.’’ Erkek kardeşleri birbirini vurunca ortaya çıktı ki, Seda Sayan onları paraca destekliyordu. Dişini tırnağına takmış, para kazanmış, Eyüp'teki gecekondudan çıkmıştı ama, çocukluğunda kendisine eziyet etmiş bir aileyi, belki ölünceye kadar sırtında taşıyacaktı.

Türkiye’de çocuklar ailelerini boşayamıyor

Türkiye'de ise, ailesinden kötü muamele gören, şiddete ve cinsel tacize maruz kalan çocukların ebeveylerinin vesayetinden kurtulma imkanı yok. Avukat Işık Umur, Türkiye'de çocukların böyle bir hakkı olmadığını söyleyerek şunları anlatıyor: ‘‘Çocuk velayet altında olduğu için anne ve babadan alınsa dahi bir vasisinin olması zorunlu. Ancak ağır şiddete maruz kalan çocuk için, vatandaşlık görevi olarak bir üçüncü kişi yada kamu birimleri ebeveyn aleyhine dava açabilir.’’

Türkiye'deki çocuklara bu imkanı sağlayan ise, 1989’da Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nda kabul edilen Çocuk Hakları Sözleşmesi. Türkiye bu sözleşmeye ilk imza atan ülkelerden biriydi (Çocuğa ailesini boşama hakkı tanıyabilen ABD henüz bu sözleşmeyi imzalamadı). Türkiye imzayı attı atmasına ama yürürlüğe koyması tam altı yıl sürdü, 27 Ocak 1995. Bu da yeterli değildi. Sözleşmenin günlük yaşama geçebilmesi için kanunla onaylanması gerekiyordu. Türkiye'de yaşayan çocuklar bir beş yıl da bunun için beklemek zorunda kaldı. Ve Çocuk Hakları Sözleşmesi geçtiğimiz Ocak ayının 18'inde Meclis Genel Kurulu'nda görüşülebildi ve 4620 numaralı kanunla onaylandıktan sonra sonra yürürlüğe kondu.

NE YAPABİLİRLER?

Türkiye'de anne ve babasının kötü muamelesine maruz kalan bir çocuğun ailesinden kurtulma şansı yok.

Çocukla çıkarı çeliştiği için velayet sahibinin temsil yetkisi men edilirse mahkeme çocuk için özel bir temsilci ya da avukat tutabilecek. Çocuğu aileye karşı avukat savunabilecek.

Anne-baba boşanmak için çocuğun haklarını güvence altına alacak ve iznine başvuracak. Bu yapılmazsa mahkeme çifti boşamayabilecek.

Dominique ailesinden boşanabildi

Teksas yasalarının uygulandığı mahkeme salonunda Yargıç John D. Montgomery'nin sesi yankılandı: ‘‘Davacı Dominique Moceanu, mahkeme kararıyla rüştünü ispatlamıştır. Bundan sonra davalı Baba Dumitru Moceanu, kızının en fazla 150 metre yakınına kadar yaklaşabilir. Kızıyla ancak yazılı ya da avukatı aracılığıyla haberleşecektir. Dominique'nin aile içi şiddet eylemine maruz kaldığı hükmüne vardım. Bu durumun devam etmesini önlemek için bu önlemi alıyorum.’’

AİLEMDEN DAVACIYIM

Bu duruşma 11 Aralık 1998'de Houston'da yapıldı. Davayı açan 1996 Olimpiyat Yaz Oyunları'nın yıldızı, 17 yaşındaki ünlü Romen asıllı ABD'li jimnastikçi Dominique Moceanu'ydu. Genç jimnastikçi, anne ve babasını şiddet uygulamakla ve çalışmayarak sırtından geçinmekle suçluyordu. Duruşmalar kıran kırana geçti.

KIRAN KIRANA

Dominique'nin babası Dumitru Moceanu duruşmalar boyunca kızının aklını çalıştırıcısı Luminita Miscenco ile menajeri Brian Huggins'in çeldiğini savundu durdu. Baba Moceanu'ya göre Brian'la kızı arasında aşk ilişkisi de vardı. Gizlice avukat tutup parasını dilediği gibi kullanabilmek için reşit ilan edilmek isteyen Dominique'in suçlamaları ise daha ağırdı: ‘‘Babam kiralık katil tutarak Huggins ve Miscenco'yu öldürtmeyi planlıyor.’’ Mahkeme genç jimnastikçiyi haklı buldu. Dominique'in ilk sözü, ‘‘Rahat bir nefes aldım’’ oldu.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!