Kelebek kime kondu?

Güncelleme Tarihi:

Kelebek kime kondu
Oluşturulma Tarihi: Kasım 25, 2000 00:00

Simten DANIŞMAN
Haberin Devamı

Bir süre öncesine kadar tamamen normal bir kadındım ve herşey değişti demek isterdim. Ama demeyeceğim. Bu kesinlikle bir yalan olur ve burnumun uzamasına sebep verebilir. Sadece belirgin dönüm noktalarından birinden iki aşamalı olarak geçiyorum:

Şöyle ki, biri Kelebek Ödülleri gecesiydi -ki bu mesleki açıdan tamamen bulunduğum yeri sembolize ediyor- , ikincisine gelince bu benim ilk yazım olacaktı. Zaten ve halen de ilk yazım...

Hal böyle olunca son iki aydır, ilk yazı üzerine de bol bol düşünürken buldum kendimi. Eskilerin üslubuyla ‘‘meslekte’’ on yılını tamamlamış, ama 30 yaşını ‘‘henüz’’ geçmiş, bir de arada bir koca eskitmiştim. Dolayısıyla hayattaki lüzumlu ve gereksiz tüm trendleri takip eden bir varlıktım.

Merinos sonrası

Bu durumda ne yazacaktım? Önce yakın gündeme mi bakmalıydım? Güllü ile kocasının birbirine girme hallerinin ne derece reklam koktuğunu mu sorgulamalıydım? Yoksa her ne kadar artık barışmış bile olsalar İbrahim Tatlıses ile Derya Tuna'nın ayrılığını, için için bir kadın olarak onayladığımı mı söylesem? Çok sert olmaz mıydı bütün bunlar? Hem beni ne kadar ilgilendirirdi ki onların özel hayatları? Ama en azından reklamlarda sözü geçen ‘‘Merinos’’un kim olduğunu sorabilirdim? Derya mı, dansöz Asena mı, yoksa İbrahim Tatlıses'in sözünü ettiği gibi ‘‘yeni sevgiliniz’’ adı altında bilinmeyen biri olduğunu mu? Ama yapamayacağım... En azından şimdilik bir ‘‘ilkin’’ peşindeyim. O yüzden ‘‘televole’’ ekranından sarkan hayatımıza veya Havana gibi barların aralanan kapılarından yansıyan gecenin modasına bugün dalmayacağım.

Bugün kendi dönemecimdeki ikinci maddeye sığınmak niyetindeyim: Bu gece (yazıyı yazdığım an ve vakit itibarıyla) Kelebek Ödülleri gecesiydi. Ve biz, öncelikle Kelebek'in altın kızları, Neyyire Özkan'ın İstanbul ve hafta sonu ilavelerini yapan muhteşem ekibi, tabii ki ve mutlaka arı gibi çalışan magazin servisi çalışanları ve ‘‘kriz çözücü’’ olarak adlandırdığım Fikret Ercan, oradan oraya koşturup durduk.

Ama bizim yaptığımız bir şey değildi. Hürriyet binasının en gizli çalışkanı Volkan Özsoy, kendini son birkaç haftadır gelen oyları saymaya adadı; diğer yandan halkla ilişkiler denen mesleğin hiçbir işe yaramadığı inancımı yıkan Arzu Sözeri ise harikalar yarattı. Öyle ki bu kadın tek başına hakkında bir sürü yazı yazmaya değer.

Ancak... Bugün için detaylarını anlatacak ne vaktim, ne de satırım var.

Gecenin altın kadınları

Sadece böylesine bir organizasyonun ne derece zor olduğunu biraz ballandıra ballandıra anlatmak istedim. Bu yazı bir ‘ilk’ olmasaydı, nasıl abartabileceğimi görecektiniz...

Fakat, vakit gece yarısını çoktan geçti; ayakları şişen, bedenleri yorulan, üstelik görevleri bittiği için ruhlarını da uykuya kavuşturmak isteyen Kelebek'in altın kızları artık evlerine dağılacak.

Hal böyle olunca, bana da geriye, gecenin ilginç birkaç notunu ilettikten sonra tipik bir kadın davranışı gösterip bundan sonra daha detaylı gündem konularımızda buluşacağımızın haberini vermek kaldı:

Bu akşam Muazzez Ersoy gecenin ilk ödülünü alacağı için Hürriyet'e ışık ötesi bir hızla gelirken bir trafik kazası atlattı; ancak ödülünü alıp suyunu içince rahatladı. Mahsun Kırmızıgül en vaktinde gelenlerdendi. Oldukça yakışıklıydı; bir de en iyi arkadaşı galiba Can Tanrıyar'dı. Çünkü sürekli paparazzilere beraber poz verdiler. Deniz Akkaya siyah pantolon ceketiyle sade olduğu kadar yalnız görünmeye oldukça dikkat ediyordu.

Teoman tüm tören boyunca menajeri Funda Sanlıman'ın yanından ayrılmadı. İnsanda biraz utangaç olduğuna dair izlenimler uyandırıyordu. Ebru Gündeş çok sempatik, Candan Erçetin çok kontrollüydü. Ya gerisi derseniz? Laf-ü güzaf diyorlarmış eskiler. Ben de satır yetmediği için onları televolelere emanet ettim...

Meğer neler modaymış!

Kelebek ödüllerinin verildiği gece milenyumun, son ‘şöhret modasını’ da öğrenmiş oldum. Şeref ve onurla sunarım!

Protokolde hiçbir şöhret, hiçbir şöhretin yanına oturmak istemez. Ne kadar ödül alacak olsalar da...

Şöhretler 38 bedenden büyük giyinmezler. Bu durum insanda gıcıklık yaratsa da gerçekliği gözle görülür bir şekilde kanıtlanmıştır.

Şöhretler Amerikan usülüne uygun Beverly Hills modasını yakından takip eder; bol bol payetli kıyafetleri tercih ederler. Kollar tamamen açıkta olup, İstanbul'da süregelen pastırma yazının kışa da egemen olacağı inancını asla kaybetmezler.

Paparazziler kesinlikle toplu halde hareket ederler. Şöhretlinin bedensel çevikliğine göre toplu hareketlilikleri hız kazanır. Mehmet Ali Erbil'in arkasından koşarak giderler, Hülya Avşar'ın peşinden hızlı ve büyük adımlarla yürürler. İbrahim Tatlıses söz konusu olunca ise onun raconuna uygun olarak toplu halde durma eylemine geçerler.

Bu arada her davete mutlaka Ebru Destan ve Didem Taslan isimli 34 beden (bu dayanılmaz bir durum) numarasıyla bütünleşen mankenlerin katılması gerekmektedir. Çünkü onlar asayişi bozdukları gibi, gecenin renksiz kabul edilmesini de kesinlikle engellerler. Nasıl bir durumdan söz ettiğimi anlamak için bu hafta sonu ve önümüzdeki pazartesi yayınlanacak herhangi bir magazin programını seyretmeniz yeterli olacaktır.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!