Nurseli İdiz'den Memoli'ye birçok yıldızın şansı oldum

Güncelleme Tarihi:

Nurseli İdizden Memoliye birçok yıldızın şansı oldum
Oluşturulma Tarihi: Temmuz 03, 2000 00:00

Haberin Devamı

Gencay Gürün, soyundan geldiği Sadrazam Sokullu'ya çok şey borçlu olduğunu düşünüyor

Modern ama köklerine bağlı, batılı ama milliyetçi, aydın ama inançlı... Diplomasiden gelip, tiyatroyla yoğrulan bir hayatın kahramanıdır Gencay Gürün. Şehir Tiyatroları'nın eski Genel Sanat Yönetmeni, Meclis'imizin İzmir'den seçilen bir dönem milletvekili, Tiyatro İstanbul'un kurucusu Gürün'ün geçmişten yana hatırladıkları ise özlenen İstanbul'un giderek kaybolan çizgileri.

'500 yıllık İstanbullu olan bir aileye mensubum. Salacak'ta doğdum. Dedemlerden kalan bir konaktı o. Hayal meyal hatırlıyorum. Anneannem, dedem öldükten sonra, elden çıkarmıştı. Çocukluğum çok renkli, çok güzel geçti. 2 yaşımdayken Beyoğlu'ndaki Suriye Apartmanı'nda otururduk. Sonra Nişantaşı'na geçtik. Babam, Adli Tıp'ta görevli doktor Fahri Can, annem üniversite öğrenciliği yarım kalmış Naide Hanım'dı. Yaz tatillerinde ailece ya Küçükyalı'ya giderdik ya da Yeşilköy'e. Tabiatla haşır neşir, mutlu bir çocukluktu yaşadığım. İnsanlar hep gülerdi o zamanlar. Ve o gülen İstanbul'u özlüyorum şimdi. Dert söylenmezdi, saklanırdı. Herkes birbirine tebessüm ederdi. Rahmetli anneannem, dedem öldükten sonra eski şaşaalı hayatını yaşayamadı ama bir gün bile 'Ah' etmedi.'

ADANA CANAVARLARI

Gülen İstanbul'u özleyen Gencay Gürün'ün ilk büyük sevdası tiyatro olur. Özellikle Notre Dame De Sion Lisesi'nde okurken başlar bu sevda, Hukuk Fakültesi yıllarında devam eder.

'Teknik Üniversite'de tiyatro yapılırdı. Ve ben o çalışmaları hep yakından izlerdim. Derken, 'Sen de oynasana' dediler. 'Ayyar Hamza'da oynadım. Rolüm çok beğenildi. Öyle ki o rolle ödül bile aldım.'

Tiyatro sahnelerinin tozunu yutan Gencay Gürün, gönlü tiyatroda olsa bile ailesinin isteğiyle Hukuk Fakültesi'ne girer...

'Annem, çok ısrar etti. O, üniversite eğitimini yarım bıraktığı için benim okumamı istedi. Hukuk okurken, en çok uluslararası hukuku sevdim.

'Benim hayata olan bakışımı değiştiren bir olay yaşandı o yıllarda. Meşhur Adana canavarları hadisesini İstanbullular hatırlar. 1960'lı yıllardı. Adana'dan gelen iki kişi, kendilerine yardım eden ve yanlarına alan bir aileyi öldürmüşlerdi. Öldürülen kadın hamileydi. Onların davasını izledim. Önceleri, ben bu iki adamı ellerimle öldürebilirim demiştim. Ama sonra baktım ki, bu iki adam inanılmaz ilkel. Türkçeleri yok, yabani iki kişi. Daktilo sesinden bile korkuyorlar. Bizim gibi değillerdi. İçgüdüleriyle hareket ediyorlardı. Onların dünyası hayvanların dünyası gibi acımasızdı. Aslanın ceylanı parçalaması gibi. Onlar eğitilmemişti.'

AB'YE İLK ADIM

Gencay Gürün, söz acımaktan açılınca Fatin Rüştü Zorlu'yu hatırlar hep. Menderes hükümetinin idam edilen Dışişleri Bakanı'nın hazin sonu bugün bile onun yüreğini sızlatır.

'Uluslararası hukuk okuduğum için bir gerçeği biliyorum. Eğer Fatin Rüştü Zorlu, vaktiyle Londra anlaşmasını imzalamasıydı, biz asla Kıbrıs'a adım bile atamazdık. Bize o hakkı, Zorlu'nun uzun yıllar önce yaptığı o anlaşma sağlamıştır.'

Hukuk okusa da hiç avukatlık yapmaz, Gencay Gürün. Fakülte sonrası Londra School Of Economics'te Uluslararası İlişkiler üzerine lisansüstü eğitim görür, diploma alır. Ardından Dışişleri'ne girer ve ilk görev yeri Paris'te onu bir sürpriz beklemektedir.

'Paris Büyükelçimiz Kamuran Gürün'dü. Ve aramızda birden bir elektriklenme oldu. Tanışmamızdan 4 yıl sonra evlendik. Ancak 1963 yılında, ikimizin de tanık olduğumuz çok önemli bir olay yaşadık. Kamuran'la henüz evli değildik. Dönemin Başbakanı İsmet İnönü önderliğinde Ortak Pazar'a Türkiye'nin giriş protokolü imzalanırken o törende biz de vardık. Tarihi bir andı. Kamuran'a altın, bana da gümüş plaket verilmişti.

'Şimdi Avrupa Birliği denilen o Ortak Pazar olayına biz 1994'te girmeliydik. 1963'teki anlaşmada giriş tarihi 1994 olarak belirtilmişti çünkü. Ancak Türkiye uzun süre üzerine düşmedi bu konunun. Ve ne yazık ki bir ara Avrupa'yla olan kültürel bağlarımızı da kopardık.'

Kamuran Gürün'le evlendikten sonra sefire olan Gencay Gürün çok yoğun bir dönem yaşar.

'Paris, Londra, Bükreş ve Atina'da bulunduk. Diplomasi üzerine eğitim aldığım için neyin nasıl yapılacağını çok iyi biliyordum. Hariciyeci hanımları maaş almadan çalışırlar. Ama maaş alanlardan çok fazla görev yaparlar. Düşünsenize, yeni gittiğiniz bir yerde, eşinizin başarılı olabilmesi ve çevre yapmasını sağlamak için size büyük görevler düşüyor. O hükümetin bakan, başbakan eşleriyle ne kadar samimi olursak, gerektiğinde bilgi almak, diyalog kurmak o denli rahat olur. Sanırım sefire olarak üzerime düşen görevi çok iyi yaptım.

'Daha sonra Kamuran CENTO Genel Sekreteri oldu ve Ankara'ya döndük.'

Başkent'e dönüş, Gencay Gürün'ün hayatında çok başka bir sayfa açmasına neden olur.

'Bir gün Devlet Tiyatrosu'nda 'Ayyar Hamza' sahnelendi. Biz de kalktık gittik. Genel Müdür Engin Orbey'di. Oyunu izledikten sonra kendisini tebrik ettim. Engin Bey 'Sizin oynadığınız kadar güzel değil' dedi. Meğer kendisi yıllar önce benim oynadığım 'Ayyar Hamza'yı izlemiş. O dönem öğrenciymiş. Gülüştük. Aradan 15 gün geçti, Devlet Tiyatroları Genel Sekreterliği görevi teklif edildi bana. Yıl 1979'du. Ardından baş dramaturgluk görevini de üstlendim. Oyun repertuvarlarını ben belirliyordum. Oyun aramak, bulmak benim işimdi.'

Gencay Gürün'ün dilimize kazandırdığı bazı tiyatro eserleri arasında Eugene O'Neill'in 'Günden Geceye', Peter Ustinov'un 'Foto Finiş', Ernest Thomson'un 'Altın Göl', Colin Higgins'in 'Harold ve Maude', Pierrette Bruno'nun 'Çılgın Sonbahar'ı bulunmaktadır.

Refah Partisi’ne karşı 3-0 galibim

Gencay Gürün'e Bedrettin Dalan'dan bir teklif gelir. '1984'te İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Bedrettin Dalan, Vasfi Rıza Zobu'nun ayrıldığı Şehir Tiyatroları'na Genel Sanat Yönetmeni olarak beni istedi, kabul ettim. 10 yıl görev yaptım.'

Dönemin Refah Partili Belediye Başkanı Tayyip Erdoğan'la ve partisiyle yaşadığı mahkemelere kadar yansıyan sürtüşmelerini de hiç unutmaz Gürün.

'Bence, yalnız Şehir Tiyatroları değil, devletin ya da yerel idarelerin desteği sadece mali olmalıdır. Hiçbir siyasi idare, sanatsal kurumların işlerine karışmamalıdır. Ben bunu Şehir Tiyatroları'nda çok yakından biliyorum. Refahlılar, 'Bizim istediğimiz olsun, bizim adamlarımız gelsin' demeye başladı. Tiyatronun durumunu sormadılar bile. İstanbul 2. İdare Mahkemesi'nde hakkımda açılan üç dava oldu. Hakkımda hayali soruşturmalar yapılırken, görevden alındım. Ama mahkeme üç davadada da esastan karar alarak, lehimde netice sundu. 3-0 yendim onları.

'Beni yıpratmak için yaratılmış dedikodulardı onlar. Çamur at izi kalsın. Özellikle 'Evita' konusunda atılan çamurlara çok üzülmüştüm. Oysa 'Evita' belediyenin 70 yıl içinde hiç para harcamadan para kazandığı tek oyun oldu. Özel sektörden elde edilen bağışla, Şehir Tiyatroları'nda çalışanlara bile maaşları ödendi. Zaten 5 yıl maaş bile almadım ben.'

MECLİS'TE GÖREVİMİ YAPAMADIM

Gencay Gürün, 1995 yılında DYP'den İzmir milletvekili olarak Büyük Millet Meclisi'ne girer. Meclis'teki ilk gününü unutamaz. Üç yılın muhasebesini ise çok yürekli bir şekilde yapar.

'Meclis'teki ilk gün Doğan Güreş Paşa ile yanyana oturduk. Refahlı milletvekilleri gelip onun elini sıktılar. Bana ise başlarıyla selam verdiler. Elimi tutmamalarını doğrusu çok yadırgadım. Bir başka konu daha vardı. Türkçe konuşabilme yeteneği. Tiyatroda, bir kelimenin yanlış telaffuz edilmesine tahammül edemeyen ben, Türkçe'nin katli karşısında kulaklarımı tıkamak zorunda kaldım.

'Milletvekili olarak 3 yıl Meclis'te bulundum. Siyaset için değil, sanat için bir kanun çıkarırım diye düşündüm. Bu konuda mücadele verdim. Ama olmadı, başaramadım. Ne yazık ki görevimi yapamadım.'

Tiyatro İstanbul'un kurucusu ve Genel Sanat Yönetmeni olan Gencay Gürün, tiyatrosunda sergilenen oyunlarda rol alan sanatçıları ise 'Türk tiyatrosunun milli takımı' olarak tanımlıyor. Bugüne kadar meşhur ettikleriniz diyenlere kızıyor. O, uğur getirdiklerim diyor buna.

'Nurseli İdiz, 12 yıl devlet tiyatrolarındaydı, kimse adını duymadı. Bana dert yanmıştı bir gün. Gel seni bir yıl içinde meşhur edeyim dedim. 'Vanya Dayı'da oynattım önce. Ardından 'Evita' geldi. Derken 'Saklambaç' adlı TV programını sunmaya başladı. Nurseli İdiz zirveye çıktı bir anda.

'Yeni Baştan' adlı oyunla Berna Laçin'i ön plana çıkardım. Farkedildi. Keza Esra Akkaya'yı oynattım ve 'Mahallenin Muhtarları'nda popüler oldu. Cem Davran 'Çılgın Sonbahar'la ön plana çıktı. Ve günümüzün en ünlü erkeği Memoli de, 'Acaba Hangisi' oyunuyla çıktığı sahnelerden 'Yılan Hikayesi' dizisine sıçradı.'

SOKULLU'YA BORCUM VAR

Şanslı olduğuna, şans dağıttığına inanan Gencay Gürün, bütün bunları 'Büyük dedem' dediği Osmanlı'nın en ünlü sadrazamı Sokullu Mehmet Paşa'ya borçlu olduğuna inanır.

'Dedemin soyu Sokullu Mehmet Paşa'ya kadar gidiyor. Bir gün çok canım sıkkındı. Eyüp Sultan civarından geçiyordum. Birden Sokullu'nun türbesini gördüm. Arabayı durdurdum ve doğru türbeye girdim. Çok içimden gelerek dua ettim. 'Büyük baba bana yardım et' dedim. Gözlerimi kapattım. Birden her yanımın pesbembe olduğunu gördüm. İçim rahatladı, o anki bunalımım geçti. Ve o günden sonra bütün işlerim düzelmeye başladı. Bir gün büyük dedemle ilgili bir oyun sahneleyerek ona olan borcumu ödemek istiyorum.'

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!