Şiir Dünyası

Güncelleme Tarihi:

Şiir Dünyası
Oluşturulma Tarihi: Mayıs 13, 2000 00:00

Haberin Devamı

BİR PORTRE: Tolga BALLI

Kendisiyle uğraşan insan

BİR yıla yakın süredir 'Şiir Dünyası'nı izleyen, ancak kendisiyle bir rastlantı sonucu tanıştığım Tolga Bağlı, Akdeniz Üniversitesi Turizm İşletmecilik ve Otelcilik Yüksek Okulu 4. sınıf öğrencisi 1976 yılında Antalya'da dünyaya gelen Bağlı, 1993 yılında şiirle ilgilenmeye başlar ve en çok da Şair Ahmet Telli'den etkilenir. Kısa bir süre önce yayınladığı ilk şiir kitabının adı ‘‘Sonbalarla Perçinlenen Yalnızlık’’tır. 1995-2000 yılları arasında yazdığı şiirler yer alır kitabında. Ve o şiirler ‘‘rıhtımın kadırgaya aşkı’’dırlar. Kadırga uzaklaştıkça rıhtımlar yalnız kalır, tıpkı şairimiz gibi. Güzel bir sevdadan sonra yaşanan yalnızlıklar gibi.

DOSTLUK VE SEVGİLER

Şiirlerini ‘‘kendimle uğraşıyorum’’ diye tanımlayan genç şair, insanın kendisini tanıdığı zaman dostlukların ve sevgilerin daha kolay kurulabileceği inancında.

‘‘Sen sessizliğime bakma, yürü sadece/Sen sessizliğimi bozma, yine de gülümse sen/İçten olsun ve sonbahar gelsin/Yıllanmış olsam da, sonbahar gelsin’’ diyen şairin dizelerinde genellikle yalnızlık, sonbahar, hüzün vardır. Bir yerde de kendisiyle hesaplaşma.

‘‘...Uzanamadığı yalnızlık çaresizliğini anımsattı, bıraktı kendini, bir yaprak misali sonbaharın yalnız sokaklarına düştü rüyasında. Bir toz taneciği gibi kayboldu yararlanarak ışıkların karanlığından’’ diye bitiriyor kitabını Tolga Bağlı.

İKİ SİLİK GÜNBATIMI

Hayatımın en derin aşkını yalnız yaşıyordum

Aynı şehirde birbirinden uzak iki yabancı;

Aynı yağmurda ıslanan sarı yapraklar gibi,

Çakıltaşları gibi aynı dalgalarda aşınan

Birbirinin yanıbaşında iki silik günbatımı

Geçmişin acı yüzü bu kıyıları

vuruyor

Prangalardan kurtulamayan

yüreğim

Farklı bir çaresizlikte,

dünden uzak...

Geçmişte aşkın acısı vardı bir tek,

Şimdi orada yatan gençliğimdir, gözden uzak...

Hala aynı şehirdeyim,

Hayatımın en derin aşkını hala,

Hala yalnız yaşıyorum.

Şiir üzerine arada sırada

İMGE

Ataol BEHRAMOĞLU

Önce, imge konusunda düşündüklerimi yazayım. Bir arkadaşa Side'de tatildeki oğlundan mektup geldi. Bir yerde şöyle diyor oğlan: ‘‘Tarihi eserlere karışmaktan sıkılıyorum.’’ Bence bu bir imgedir. Bir kere ‘‘tarihi eserlere karışmak’’ duygusu, bir imgeye kaynaklık edecek bir duygudur. Ve bundan ‘‘sıkılmak’’ bu duygunun yoğunluğunu artırıyor.

MEKANİKÇE

Böylece, anlatılması, açıklanması oldukça çetin, yoğun bir duyguyla karşılaşmış oluyoruz. Çocuk bunu içinden geldiği gibi söylemiş. Yani, belki kendisi de tam tanımlayamayacağı, açıklayamayacağı bir duygusunu içinden geldiğince dile getirmiş. Bence imge böyle bir şey. Tam olarak açıklanmayan bir duygunun, karmaşık bir duygunun dışavurulması. Bu anlamda, Hilmi Yavuz'un şiirlerinde bence imge yok. Bu şiirlerde benzetme, mecaz, cinas türünden çeşitli teknik öğeler, profesyonelce kullanılıyor. Ve üstelik, mekanikçe.

TAKLİTÇİLİK YAPILIYOR

Ayrıca taklitçilik de yapılıyor. Yani, özgünlüğü de tartışılır bu şiirlerin. Ben bu tür şiiri hiçbir zaman sevmedim. Tümüyle kurgusal bir şiir türüdür bu. Yukarıda anlatmaya çalıştığım gibi, imge kurguyla olmaz. İçten gelme bir şeyler, denebilirse şairin fizyolojisiyle ilgili bir şeyler taşımalıdır. Bir şiirimde (İşte, Yeniden) ‘‘Şiir yazmak istemiyorum satranç tahtasında, ya da matematiksel olarak/matematiği bilmek, ama şiir bir uçurumdur yine de’’ dizeleriyle bunu anlatmak istemiştim. Ve açıkça, H. Yavuz türü şiirlere, kendimce bir polemikti bu.

HAYYAM'DAN ŞİİRLER

Yaş Yetmiş

Yarın bu bacaklar ayrılık

dağını aşacak.

Önümde şarap, çek babam çek

Saçlarım ne güzel, kar gibi ak,

yaş yetmişe vardı, laf değil,

insan bugün yaşamazsa,

ne vakit yaşayacak.

Topu topu

Yüreğine keder ağacını diktin mi, bittin

Boyuna güler yüzlü kitaplar oku.

Çek şarabı, içinden ne gelirse onu yap,

Yeryüzünde kaç gün kalacağız

topu topu.

antalya Şİİrlerİ

Kaleiçi’nin TÜRKÜSÜ

Antalya'da Kaleiçi

Halkı küçük esnaf ya da

gemici

Yaşıyor gökyüzüyle

sarmaş dolaş

Ha sağa dön ha sola

Kaleiçi'nde yoksulluk

Almış yürümüş dört nala

Kaleiçi'ni geçtin mi

Çağlara çarpa çarpa büyür yorgunluğun

Kaleiçi'nde bir çocuk-

ne çocuk-

Elleri ayakları dal gibi uzun

Gözlerinde acı pirinç

Kaleiçi'nde bir gelin-ne

gelin-

Çoluğa çocuğa karışmış

bu yaşta

Yaşıyor ne üstte var ne başta

Yoksulluk vurdu mu

bükülür belin

Kaleiçi'nde bir gül-

bizim gülümüz-

Uzatmış yaprağını çağ dışı

Kokusu surlara surlara

vurur

Değişse derin tarihin akışı

Ülkemiz güllük güli

stanlık olur

Kaleiçi'nde gider gelir

gemiler

Gider gelir bir kuş sürüsü

Bitmez sonsuza dek sürer

Kaleiçi'nin türküsü.

Mesut TARCAN

ANTALYA BALIKÇILARI

Ağları örgülü kız

saçıdır onların

Açılırlar mavilere

maviliklere

Yürekleri

sonsuzluğa

sevdalıdır

Canevinden uçururlar martıları

Menevişli

köpücükler

dudaklarında

Kirpikleri

yosunlarla

fısıldaşır

Sevdiceği balıkçı

türküleridir

Elleri küreklerde

sıya sıya

Göz ederken gün

boyu

deniz kızları

Ayışığı çiçeklenir

alınlarında

Ağlar salınır umutlar çekilir

Kulaç kulaç derinliktir düşleri

Dönerler her gün uzak

iklimlerden

Büyülü bir serüvendir dönüşleri

Musa ÖZ

MARTI

Gözleri daha yaşlıydı

sonbahardan

Rıhtıma terkedilmiş

eski bir geminin

Hüznü vardı gözlerinde

Ve uçup gitti

Rüzgar onun için fazla sertti artık.

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!