Yalçın Bayer: Çek suçlarına af yetmez ceza kaldırılmalı

Yalçın BAYER
Haberin Devamı

14.10.1999 tarihli köşenizde 'Af yasası mı, yoksa af tasası mı?' başlıklı yazım yayımlanmıştı. Hükümet ortakları arasındaki görüş ayrılıkları giderildiği için 3167 sayılı kanuna muhalefet yani karşılıksız çek verme suçunu işleyenler de af kapsamına alındı. Ne var ki, bu defa da af kanunu hükümet ortaklarının yeni ve zorlu pazarlığına takıldı kaldı.

Karşılıksız çek verenler affedilse bile, bu af kesin bir çözüm olmayacak. Çünkü affın kapsadığı zaman dilimi dışında kalacaklar yine cezalandırılacaklar. Oysa 3167 sayılı kanunun 8. ve özellikle 16. maddelerinin Anayasamızın çeşitli maddelerine aykırı olduğunu hukukçu öğretim üyelerimiz de iddia ediyorlar.

Bu iddialardan ilki şu şekilde özetlenebilir:

Gerek 8. ve gerekse 16. maddeyle devletin cezalandırma yetkisi hiçbir sınır gözetmeksizin alacaklı konumundaki kişilerin istem ve iradesine devredilmiş bulunmaktadır. Anayasamız, sözleşme özgürlüğünü benimsediği, dolayısıyla kişilerin karşılıklı olarak çek alıp vermeleri sözleşme özgürlüğünün bir gereği olduğu halde, çekin karşılıksız çıkması durumunda cezalandırma yoluna gidilmesi Anayasamızın sözleşme özgürlüğüne temelden aykırıdır. TCK'nın 45. maddesi gereğince tüm cürümlerde kastın aranması ilkesinden ayrılarak, hatta keşideciye kastının bulunmadığını, borcu olmadığını ve ödese bile geri alma hakkı olduğunu kanıtlama haklarını dahi tanımaksızın 3167 sayılı kanunun hapis cezasını öngörmesi kabul edilemez niteliktedir. Kanunun 16. maddesi suç ve cezalarda denge gibi çok önemli bir hukuk kuralını da ihlal etmektedir. Örneğin, hileli ve kasıtlı vergi kaçakçılığı suçu için 3 ay-3 yıl hapis cezasıyla getirilirken, hiçbir kötü niyete dayanmayan ve sadece imkánsızlıktan kaynaklanan karşılıksız çek suçu için 1-5 yıl hapis cezası verilmektedir. Üstelik hileli ve kasıtlı vergi kaçakcılığı yapan pişmanlık yasasaından yararlanarak cezadan tamamen kurtulmak hakkı da saklı kalmak üzere daha az ceza ile kurtulabilirken, vergi borcunu ödemek amacıyla düzenlediği çek karşılıksız kalan hükümlü hem gecikme zammı ödemekte, hem de daha uzun süre hapis yatmaktadır. Bu ceza dengesizliği kasıt şartına bağlı dolandırıcılık suçları bakımından da söz konusudur.

3167 sayılı yasa ile ilgili diğer bir iddia da özetle şu şekildedir:

‘‘İnsan haklarını ve ana hürriyetleri korumaya dair Avrupa Sözleşmesi'nin eki olan dört nolu protokolün 1. maddesinde hiç kimse yalnızca akdi ilişkiden doğan yükümlülüğü yerine getirmemiş olmasından dolayı özgürlüğünden yoksun bırakılamaz.’’

ÇAĞDIŞI ANLAYIŞIN ÜRÜNÜ

Bu açık hüküm karşısında çek suçu ve benzerlerinin adalet sistemimizden ayıklanması gerekir. Prof. Hayri Domaniç, Prof. Burhan Kuzu ve Prof. Ergun Özdubun'dan aktardığım ve yukarıda özetlediğim iddiaların, 3167 sayılı kanunun 16. maddesinin Anayasamız'a aykırılığını ve Anayasa Mahkemesi'nce iptali gerektiğini ortaya koyduğu açıktır. Bu durumda Asliye Ceza Mahkemeleri'ne düşen görev ise, bu konuda Anayasa Mahkemesi'nce bir karar verilinceye kadar davaları geri bırakmaktır.

Bilerek ve kasıtlı olarak karşılıksız çek düzenleyenlere 1-3 yıl hapis cezası reva gören Osmanlı dönemine ait 1914 tarihli kanundan bile geri olan 3167 sayılı kanun şahsı ile sorumluluk gibi çağdışı kalmış olan bir anlayışın ürünüdür. Çek verildiği gerekçesiyle doğmayan, çek düzenlemesinden önce doğmuş bulunan borçların ödenmesi için düzenlenen çeklerin karşılıksız kalmasında hapis cezası verilmesini öngören 16. maddeyi TBMM'nin acilen iptal etmesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne muhtemel başvuruları engelleyeceği gibi, adalet sistemimize ve Türk demokrasinin Avrupa demokrasisine uyum sağlamasına büyük ölçüde katkıda bulunacaktır.

Haydi TBMM göreve.

Prof. Dr. Özer SERPER-Uludağ Üniversitesi İİBF Dekanı-BURSA

Ecevit'in yayıncısı Fethullah Gülen

FETHULLAH Gülen şimdi de Başbakan Bülent Ecevit'in yayıncısı oldu. Gülen'in manevi başkanı olduğu Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı, Ecevit'in Türkçe'ye çevirdiği T.S. Eliot'un ‘‘Kokteyl Parti’’ adlı kitabını yayına hazırlıyor. Kitap, mart ayı sonunda piyasaya sunuluyor.

Bu haberi, vakıf yöneticilerinin Ankara'da Ecevit'i ziyaretinin hemen ardından duyduk. Bir arkadaşımız, vakfın Basın Yayın Bölüm Başkanı Erkan Tufan Aytav'a sordu.

Aytav, Ecevit'in kitabını basacaklarını kesin bir dille yalanlamakla kalmadı; hafif yollu dalga geçti:

- Neler de çıkarıyorlar? Ama aslında güzel fikir. Neden bizim aklımıza gelmedi?

Aradan 10 gün kadar zaman geçti ve Aktüel Dergisi'nin bu haftaki sayısının kapağını bu haber süsledi: ‘‘Gülen, Ecevit'in yayıncısı oldu.’’

Demek Aytav, o gün gerçeği gizlemişti!

Ne de olsa doğruyu söylememek gibi bir yönteme alışkınlar...

Mühendisliğimden utanıyorum

DSİ'de 657 sayılı yasaya göre çalışan mühendislerin halini bir mühendis 'trajik ve onur kırıcı' olarak nitelendiriyor:

‘‘Ülkemizin kalkınmasını sağlayan yatırımları proje ve tatbikatlarının icraatında sorumluluk alan ve trilyonlarla ifade edilen harcamaları yönlendiren ve işletmesini sağlayan bizler temel ihtiyacımızı dahi karşılayamaz miktarda ücret almaktayız.

Devlet idaresinde, trilyonluk projelerde yetki ve sorumluluk biz mühendislere verilmesine rağmen yüksek ücretin bizlerin vereceği talimatlar doğrultusunda çalışan yetkisi sınırlı ve sorumluluğu olmayan sendikalı işçilere verilmesi adaletsiz bir uygulamadır. Burada vurgulanmak istenen konu, sendikalı işçilere verilen ücretin yüksek olması değil, hayat pahalılığının arttığı ve enflasyonun bir türlü düşürülemediği ülkemizde mühendis maaşlarının komik denecek derecede düşük olmasıdır. Türkiye'den başka dünyada, yönetenlerin yönettiği personelden daha az ücret aldığı başka bir ülke yoktur.

DSİ'nin omurgasını teşkil eden mühendisler ve işçiler arasındaki giderek artan ücret dengesizliği; çalışma şevki ve heyecanını kıran, çalışma barışını bozan ve hiyerarşik yapıyı zedeleyen trajik ve onur kırıcı bir sorun haline gelmiştir.’’

Bize de sorun

HÜRRİYET Gazetesi'nde (5.3.2000) Prof.Dr. Ahmet Vefik Alp'in ‘‘Yapı denetimi ile ilgili yasa tasarısı hazırlanıyor’’ şeklinde bir haberini okudum. Marmara depreminden sonra bu denetim konusu ciddiyet kazandı. Yapı denetimi yasa tasarısında denetimci olarak yalnız mühendis ve mimarlar yer alıyorsa; büyük bir potansiyel olan inşaat tekniker ve yüksek teknikerleri dışarıda bırakılıyor demektir. Biz teknikerler resmi ve özel sektör inşaatlarında uzun yıllar proje uygulayıcısı olarak çalıştık ve çoğumuz genç emekli oldu. Ancak tecrübe ve bilgimizle yapı denetiminde görev almak istiyoruz.

Nurettin YILDIRIM - SAMSUN

GÜNÜN SÖZÜ

GÜNÜN SÖZÜ

‘‘Kanun yapan, bir kutsal görev olarak, yapılan kanunlara herkesten çok uymak zorundadır.’’

(Yunan düşünürü Sokrat)

GAZİANTEP'ten Cengiz Boyno yazıyor: Eskiden esnaf olarak Merkez Bankası'ndan bozuk para alırdık. Şimdi alamıyoruz. Koskoca Gaziantep'te madeni para sıkıntısı çekiyoruz. Başka illerden madeni para getiriyoruz.

Yazarın Tüm Yazıları