50 yıldır malumat biriktiriyor

Güncelleme Tarihi:

50 yıldır malumat biriktiriyor
Oluşturulma Tarihi: Ekim 10, 1999 00:00

Haberin Devamı

Altın Portakallı ‘‘Salkım Hanım'ın Taneleri’’ romanının yazarı Yılmaz Karakoyunlu

Herşeyi bilen adam

Yılmaz Karakoyunlu'nun, tarih, din felsefesi, siyaset, ekonomi, bürokrasi, müzik, edebiyat konularındaki uzmanlıkları sebebiyle, Siyaset Meydanı'na sık sık davet edildiği bir dönemdi. Konuşmacılardan biri sürekli ‘‘Akkoyunlu’’ deyip sonra ‘‘Karakoyunlu’’ diye düzeltiyordu. Sonunda sıra Yılmaz Bey'e geldiğinde söze şöyle başladı: ‘‘Şimdi akkoyunu, karakoyunu göreceksiniz.’’ Yılmaz Karakoyunlu, iyi konuşan, bildiklerini sergileme konusunda bir sıkıntı yaşamayan biri. Nitekim karşılaştığımız andan itibaren, Türkçe'de sert ünsüzle biten kelimelerin ek aldıklarında nasıl yumuşadıklarından tutun da, Türk musikisinin nasıl icra edilmesi gerektiğine kadar çeşitli konularda konuştu. Şimdi de Antalya Film Festivali'nde ‘‘En İyi Film Ödülü’’nü alan ‘‘Salkım Hanım'ın Taneleri’’ filminin roman yazarı sıfatı ile hem konuşuyor, hem konuşturuyor.

‘Salkım Hanım'ın Taneleri’, yalnızca yapımcısını ve yönetmeni Tomris Giritlioğlu'nu değil, filmle aynı adı taşıyan romanın yazarı Yılmaz Karakoyunlu'yu da sevindirdi, heyecanlandırdı. O kadar ki, Karakoyunlu katıldığı bir canlı yayında, belki de dili sürçtüğü için ‘‘romanım’’ diyeceğine ‘‘filmim’’ deyiverdi.

Karakoyunlu'nun filmi bu kadar sahiplenmesinin ardında yatan sebep, belki de en severek ürettiği alanın edebiyat olması: ‘‘Ben aslında finans uzmanıyım. Eğitimimi bu alanda yaptım, ekmeğimi uzun yıllar bu alanda kazandım. Ekonomi konusunda 15 eser verdim. Ama hiç birinde romanlarımı yazarken aldığım zevki almadım.’’

Yılmaz Karakoyunlu, sondan başa doğru gidersek ANAP milletvekili, özel sektörde finans uzmanı, bürokrat. Bunların yanında edebiyatla, sanatla, tarihle ilişkisini kesmeyen kendine özgü muhafazakar bir Türk aydını.

ÇEKMEK İSTEYEN ÇOK OLDU

Genç yaşlarda şiirle başladığı edebiyat macerasına öykü ile devam edip romana geçti. Filmle birlikte ünlenen romanının yazılış hikayesi ilginç: ‘‘Ben varlık vergisini anlatan bu romanı, Mülkiye'den okul arkadaşım olan değerli romancımız Ayla Kutlu'ya önermiştim. Kendisi o sırada ‘‘Bir Garip Kuştu O’’ romanını yazıyordu. Bunu yazamayacağını söyledi. Ben oturdum kendim yazdım. Yazdığım yıl da (1990) Yunus Nadi Roman Ödülü'nü aldım. 1993'te yazdığım ‘‘Güz Sancısı’’ romanım Yazarlar Birliği tarafından ‘‘en iyi roman ödülü’’nü kazandı ve Yunanca'ya çevrildi. ‘‘Üç Aliler Divanı’’ adlı romanım da 1991'de ‘‘En İyi Tarihi Roman’’ ödülünü aldı.’’

Tomris Giritlioğlu, her fırsatta Salkım Hanım'ın Taneleri'nin ne kadar sinematografik olduğunu söylüyor. Zaten romanı filme çekmek isteyen ilk kişi o değilmiş: ‘‘Salkım Hanım'ın Taneleri'ni filme çekmek için 27 tane teşebbüste bulunuldu bana. Ama hiç birinin getirdiği proje beni ikna etmedi. Tomris Hanım'ın yaklaşımı ise iyiydi. Bu filmin kostüm ve mekanları için bir yıldan fazla zaman harcandı. Bütün oyuncularla bir araya gelip romanın felsefesini tartıştık. Çok iyi hazırlanıldı. Bu ciddiyet hoşuma gitti.’’

CUMHURİYET TERBİYELİ

Yılmaz Karakoyunlu bir çok alana el attığı için edebiyat çevresinde kendine sahip çıkacak kadro kalmadığını düşünüyor: ‘‘Benim tek bir kimliğim yok. Kimisi beni milletvekili olarak görüyor. Bendeki birikimi bilmiyor. Edebiyat dünyasında da bana arka çıkacak kadro kalmıyor. Yanlış anlaşılmasın, ama bir Orhan Pamuk sadece roman yazdığı için romanları tartışılır olduğu halde Türkiye'nin bir numaralı aydını seçiliyor. Ama benim köşe yazarlığım var, siyasi hüvviyetim var, edebiyatçılığım, tarihçiliğim, müzisyenliğim var. Çok farklı dallarda olduğu için ne o ne de öbürü sahip çıkıyor.’’

Yılmaz Karakoyunlu 1936 yılında İstanbul'da doğdu. Babası hukukçu Zeki Arif Bey, Demokrat Parti'nin kurucularındandı. Karakoyunlu'nun söylediğine göre döneminin iddialı entelektüellerindendi. Mesela çok iyi Marx tahlili yapardı. Annesi öğretmendi: ‘‘Bizi Cumhuriyet terbiyesiyle yetiştirdiler. Evimizde Atatürk'ün, bu ülkenin iyiliği için yaptığı herşeyi kutsayan, o kutsal değerlere sahip çıkan bir terbiye verilirdi. Annem bir saatlik ders için iki saat hazırlanırdı.’’

Karakoyunlu, halkevlerinin son nesliydi. Babasının kurucularından olduğu Demokrat Parti halkevlerini kapatmasaydı orayı bitirmiş olacaktı: ‘‘İlk defa sahneye orada çıktım. Elime kanunu ilk orada aldım. Satrancı orada öğrendim. İlk konferansı orada dinledim.’’

İlkokulu İstanbul'da bitirdikten sonra ailevi sebeplerden dolayı memleketleri Urfa'ya dönerler. Karakoyunlu halkevinde tamamlayamadığı genel kültür eğitimine babasının yanında devam eder: ‘‘Orta mektebin birinci sınıfından bugüne kadar hep malumat biriktirdim. Babamın bütün arkadaşlarının sohbetlerinde bulundum. Babam onlarla olmanın bana çok şey katacağını söylemişti. Bir üniversite bitirmiş kadar deneyim sahibi olacaksın demişti. Dedikleri aynen çıktı. Bir Mülkiye'ye gittiğim zaman insanlar hangi liseden mezun olduklarını söylerlerdi. Bense Zeki Arif Bey Üniversitesi'ni bitirdim, derdim.’’

WEB SAYFASI VAR

Bu bilgisi zaman zaman başına dert olmuş: ‘‘Lisedeyken çok genç ve güzel bir edebiyat öğretmenimiz vardı, bakmalara kıyamazdık. Ama tahtada şiirin aruzunu çözerken çok zorlanırdı. Ben de arkasından yardım ederdim. Bir süre sonra beni sınıftan kovdu. Öğretmenler odasına çağırdı. Bir daha bunu yapma dedi. Ben de yapmadım. Sınıfımızın büyük bir kısmı bu yüzden aruzu yanlış öğrenmiştir.’’

Liseyi bitirdikten sonra gittiği Mülkiye'nin kendisine çok önemli bir şey öğrettiğine inanıyor: ‘‘Mülkiye Mektebi disiplinlidir. Ne eğitimi verilir derseniz, hemen netleştiremezsiniz. Ama orada diğer fakültelerde öğretilmeyen bir şey öğretilir; metodoloji. Mülkiye öğrencisinin özgün niteliği, neyi nerede bulacağını, nasıl bulacağını çok iyi bilmesidir. Mesela iyi bir Mülkiyeli, iyi bir İnternet kullanıcısı olur. Ben de her gece iki saat İnternet'te gezerim. İnternet'te kendime web sayfası hazırladım diye Meclis'teki arkadaşlar bana güldüler.’’

Haberle ilgili daha fazlası:

BAKMADAN GEÇME!