Atalay Bey vakası!

Emin ÇÖLAŞAN
Haberin Devamı

Türkiye'de her gün bir yaşımıza daha giriyoruz. Birilerinin nasıl kollanıp korunduğunu gördükçe içimizi öfke basıyor ve ‘‘Böyle şey olmaz’’ diye feryat ediyoruz.

Ama oluyor... Çünkü burası Türkiye.

Devlet çarkı büyük ölçüde durmuş. Herkese adamına göre muamele yapılıyor. Eğer gariban ve arkası olmayan bir vatandaş iseniz, başınıza bir iş geldiği takdirde yandınız demektir. Ama paranız ve torpiliniz varsa, bazı siyasetçilere ve hele siyasal iktidara arkanızı dayamışsanız, size hiç kimse bir şey yapamaz.

Atalay Coşkunoğlu, ülkemizde vurgunun, soygunun, hırsızlık ve yolsuzluğun ayyuka çıkıp devlet politikası olduğu Özal döneminde, Karayolları Genel Müdürü idi. Oğlu vefat etmişti.

Kendisi ilk kez bu olaydan sonra dikkatimi çekti. Oğlunun vefatı nedeniyle gazetelere günlerce ve sayfalar dolusu, çarşaf çarşaf başsağlığı ilanları verildi. Karayolları ile iş yapan ne kadar müteahhit, firma, holding vesaire varsa, hepsi ilan vermişti.

Böylesine inanılmaz bir ilan furyası Türkiye'nin en önemli kişilerinin ölümünde bile görülmemişti ve günlerce sürdü.

Bir süre sonra piyasaya bir kitap çıktı. ‘‘Yolunu Yoldan Bulanlar’’ isimli kitabı Seçkin Doğan yazmıştı. Aslında bu, yazarın gerçek adı değildi. Yazar, Karayolları ihalelerinin içinde olan bir kamu görevlisiydi ve elindeki belgeleri konuşturmuştu. Onu bugün de saygıyla anıyorum.

Karayolları Genel Müdürlüğü'nde yapılan yolsuzlukları ve hırsızlıkları, hele hele Özal dönemindeki otoyol vurgunlarını belgelerle anlatıyordu.

***

Özal döneminin önde gelen bürokratlarından olan Coşkunoğlu, ANAP'tan aday bile olmuştu. Adı pek çok yolsuzluğa karışmış, inanılmaz bir servete sahip olduğu ortaya çıkmıştı.

Nasıl olduysa oldu, mahkemeye verildi ve yargılandı...

Bu şahıs 3 yıl hapis cezası aldı... Sürenin büyük bölümünü cezaevinde değil, lüks hastane odalarında, sanki otelde kalıyormuş gibi geçirmeyi başardı... Ve birkaç gün önce tahliye edildi.

Bizim gazetede dün yer alan habere göre, Terörle Mücadele Yasası hükümleri uyarınca, cezasının beşte birini çektiği için tahliye edilmiş!

Dahası, bu şahıs mahkeme tarafından 14 milyar 406 milyar lira para cezasına da mahkûm edilmiş. Bunu da faiziyle birlikte ödeyecek.

Tam yedi ay sonra tahliye edilen Coşkunoğlu, para cezası konusunda Çiğdem Toker'e aynen şöyle diyor:

‘‘Parayı ödemedim. Kimse benden istemedi ki...’’

Vay anasını sayın seyirciler!

Parayı isteyen olmamış. Bu durumda o da ödememiş. Adam haklı. İsteyen olmayınca ne yapsın.

Devlet mekanizmasının ne duruma düştüğünü görüyor musunuz?

Yargı, suçlu bulduğu bir kimseyi ayrıca para cezasına mahkûm ediyor ve bu karar kâğıt üzerinde kalıyor!.. Para ödenmiyor, çünkü isteyen yok.

Bu işin sorumlusu kimdir? Gelin de bulun bakalım. Şimdi herkes topu birbirine atıyor. Evrakı o buna verdi, falanca filancaya gönderdi!

Peki sonuç?

Para cezası ödenmedi... Çünkü kimse istemedi.

Ben burada Coşkunoğlu'nun suçlu olup olmadığını falan tartışmıyorum. O ayrı bir olaydır. Önemli olan, yasalara ve devlet çarkının nasıl işlediğine bakmaktır.

En büyük yolsuzluğu yapan kişi, bilemediniz beş yıl hapis cezası alır. Beşte birini, yani bir yıl yatınca özgür kalır. Ne yani, bu koşullarda zengin olmaya değmez mi?

***

Sevgili okuyucularım, böylesine uygun ve rahat bir ortamda bir devlet görevine gelip de yolsuzluk yapmayan, çalıp çırpmayan -bazılarına göre-enayidir, geri zekâlıdır!

Çalacaksın, çırpacaksın, götüreceksin...

Ve en çok 5 yıl hapis alacaksın. Cezanın beşte birini çekip tahliye olacaksın. Cebinde paran olduğu için işi nasılsa punduna getirip cezanı da en iyi biçimde çekecek, birkaç ay sonra özgürlüğüne kavuşacaksın...

Ve götürdüğün paraları, ölünceye kadar afiyetle yiyeceksin.

Ayrıca, ödemeye mahkûm olduğun tazminatı da senden kimsecikler istemeyecek!

Bu yasalarla, bu sorumsuzlukla, Türkiye'de hiçbir şey düzelmez. Böyle şey olmaz. Şimdi bu tazminat işinin sorumlusu kimdir diye sorsak, kimse ortaya çıkmaz! Ara ki bulasın. Diyelim ki bulduk, bu sorumsuzluğu yaratanların yargılama süreci yıllar sürer ve sonunda delil yetersizliğinden beraat kararı gelir.

***

Devlet çarkının nasıl döndüğü konusunda bir başka örneği, birkaç gün önce burada vermiştim. Akşam gazetesinin eski sahibi Mehmet Ali Ilıcak, binlerce aileye televizyon ve yemek takımını vermiyor. Bu yöntemle, halkın sırtından trilyonlar kazanıyor.

Sanayi Bakanlığı, bu sahsın dolandırıcılık yaptığı görüşüne varıyor ve İstanbul Cumhuriyet Savcılığı'na suç duyurusunda bulunuyor. Bu yazı oradan Zeytinburnu Savcılığı'na, oradan Zeytinburnu Kaymakamlığı'na ve oradan da İstanbul Valiliği'ne havale ediliyor! Valilik de bu suç duyurusunu yeniden Sanayi Bakanlığı'na gönderiyor!

Şu anda aradan tam 7 ay geçmiş durumda. İşin matrak tarafı, Sanayi Bakanlığı da bu yazıyı bir kez göstermelik olarak yazmış ve işin peşini bırakmış. İşi gazeteciler kurcalayınca gerçekler ortaya çıkıyor.

Bunun adına kara mizah derler.

Bu ortamda kimi kime şikâyet edeceksiniz?

Paranız, arkanız, torpiliniz varsa, hiç korkmayın.

Yiyin, götürün, tırtıklayın...

Yapmayan namerttir.













Yazarın Tüm Yazıları